” VANDALLAR!” Ömrümü bitirdiniz.
Eski kültür ve sanat anıtlarını yakıp yıkan, bunların değerini bilmeyen kişilere ve milletlere tarihte "Vandal " denir. Yazımın başlığını " kabalar, saygısızlar ya da saldırganlar vb." kelimelerden biriyle de kurabilirdim ama özellikle kurmadım. Evet iki günlük dünyada, iki kuruşluk mutluluğa artık sahip olamıyorum, her gün git gide içime kapanıyorum, mutsuzluğum artıyor. Evimden dışarıya adım atmak istemiyorum. Bu, "Vandallar" yüzünden.
Kaldırımda yürürken bunlar, otobüslerde, metroda bunlar, sinemada bunlar, maçta bunlar, asansörde bunlar, uçakta bunlar, trafikte bunlar, bankamatik kuyruklarında bunlar, kaldırımlarda bunlar, marketlerde bunlar... Aklınıza hayalinize gelebilecek her yerde bunlar. Kanser hücreleri gibi bunlardan kurtuluş ve kaçış yok. Düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum... Nasıl bunlardan kurtulurum diye ? Bulamıyorum. Bu gidişle de bulacağım yok. Herhalde ancak diğer tarafa gidersek kurtuluruz gibime geliyor.
Artık sizlerden gerçekten bıktım, bir bilseniz!
Her yerde her zaman vampirler gibi karşıma çıkıyorsunuz.
Otobüsle, trenle ve uçakla yolculuk yaptığımda hep siz!
Ya ayakkabılarınızı çıkartıp etrafa leş gibi koku yayıyorsunuz, ya da iki saatlik yolda koltuğunuzu iyice yatırıyorsunuz(gören aylardır uyumadığınızı sanır), ya da koltuğuma dizinizden itibaren arkadan var gücünüzle yükleniyorsunuz ki rahat oturamayayım diye sadistsiniz, illa ayak ya da dizinizi başkasının sırtına dayayıp taciz edeceksiniz.
Metrodan ineceğim; daha kapı açılır açılmaz içeriye hücum ediyorsunuz yer kapacaksınız ya. Beyinsizler size hiç öğretilmedi mi? İçerideki yolcu çıkmadan girilmeyeceği! Belediye otobüsüne ya da halk otobüsüne bineceğim herkes gibi bekliyorum. Gelen araca binmek için kolunuzla, omzunuzla insanı itekliyorsunuz, gözünüz açık ya! Benim gibiler de saf Anadolu çocuğu...
Toplu taşıma araçlarında arkalara kaçmaya çalışıyorum, geçmeme izin vermiyorsunuz. Arkaya kaçıyorum ama o da ne?
Yanımda ağzı leş gibi kokan biri nefesini veriyor. Ya da bir tanesi ayakkabıma basıyor. " Hayrola" desem; pişmiş kelle gibi yüzüme bakıyorsun, utanmadan bir şey olmaz diyorsun. Bu arada bazılarınız da ağzını kapamadan hapşırıp duruyor. Bilinçli bir şekilde herkes şifayı kapsın diye sanırım.
Birde tabii bağıra çağıra telefon konuşmalarınız var. İnsanı verem ya da kanser yapacak türden. Otobüs ya da metroda, trende inene kadar, uçaklarda ise kalkışa kadar ve tekerlek piste değer değmez açılan telefonlar. Allah'ım sabır ver diyorum ama artık sabırda kalmadı. Kulağımın dibinden saçma sapan muhabbetler, araç trafikte fren yapıyor ya da durağa yaklaşıyor bu vandallar düşecek bir yerlerini çarpacaklar ama hiç oralı değiller. Bazen Allah hepinizi bildiği gibi yapsın diyorum. A.B.D. başkanı Biden ya da Tayyip Erdoğan bile sizler kadar cep telefonları ellerinde bu kadar dünyayı kurtaracak boş muhabbetler yapmıyorlardır inanın.
Toplu taşıma aracı kırmızı ışıkta durur, önünde belki beş, altı tane araç vardır sanki onlar kör gibi yeşil ışık yandığında kornaya sonuna kadar abanır. O kornaya abanırsa diğeri boş durur mu? O da abanacak tabii...
Yollarda sağa sola yalpalayarak cep telefonları ile gezen yine siz vandallarsınız.
Arabanızı iki araçlık yere ya da duran başka bir arabanın arkasına getirip koyarsınız. Sonra çıkacak araba seni arar durur. Bulduğunda da insanın üzerine yürürsün delikanlısın ya! Kusur normal park edende değil mi? Sende değil.
Kültürel ve turistik yerlerde selfie çekeceksiniz dakikalarca oyalanıyorsunuz. Diğer insanlarda zavallı biçimde senin işinin bitmesini bekliyor ki kendileri de resim çektirebilsin. Senin umurunda mı ?!
Asansöre binersiniz; utanmadan içine tükürürsünüz ya da sigara dumanına boğarsınız içini. Sizden sonra giren size sövsün diye mi yapıyorsunuz acaba?
Sinemaya gidiyorum yanımda sağımda, solumda, arkamda yine siz pislik vandallar. Şapur şupur mısır patlağı ye sonra geğir, bu arada cep tlf.nun çalar, film oynarken sen muhabbete başlarsın. O anda bende senin muhabbetine diye başlarım ve sayende filmden koparım.
Maça gidiyorum oturduğum koltuğun üzerinde ayakkabılarınız. Hiç umurunuzda mı? Nasıl olsa ikimiz de aynı takımı tutuyoruz, lafı mı olur!
Bankamatik kuyruğundayım sıra geliyor. Birden birisi arkadan omuzumun üzerinden kafasını sokuyor: " Amca, para veriyor mu ?" Ya sabır de dur. Sanki hesabımıza ortak namussuzlar.
Lokantaya giderim, orada yine siz!
Ya kürdanla göstere göstere dişlerini karıştırıp dişinin arasından çıkan nesneyi yere tükürüyorsun ya da ellerini batıra batıra ağzından çenenden yağlar akıta akıta kebabını yiyorsun. Bu arada tabii masada bağırarak konuşmak da işin olmazsa olmazı. Ya da sandalyeni iyice açarsın ki arkandaki masada oturanlar sıkışsın diye.
Nerede olursan ol karşındakilere gözlerini dikip dakikalarca bakarsın. Karşı taraf sana baksa; " Ne bakıyorsun Lan " diyerek kavgaya başlarsın.
Cadde ya da işlek yol üzerindeki balkonundan aşağıya doğru halı ve kilimlerini silkelersin ki, insanlar gitsin evlerinde yıkansınlar diye. Yukarıdan aşağıya su dökersin, şişe fırlatırsın, sigaranın izmaritini atarsın. Ne de olsa balkon senin.
Lokantanın ya da pastanenin, cafenin sahibisin masalarınla tüm kaldırımı kapladığın yetmezmiş gibi servisçilerinin motorlarıyla da insanlara geçecek beş santimetre yol bırakmazsın.
Sizlerden bıktım, usandım artık.
Sizlerden kaçmak mümkünse hepinizi unutmak istiyorum. Acaba dağa kaçsam orda da beni bulur musunuz?
Eminim bulursunuz.
Artık siz küstahlar, saygısızlar, kabalar, zorbalar kısaca vandallar ; sizler bu saldırganlıkları içselleştirmişiniz artık. Geriye dönüşünüz yok.
Tek kurtuluşum evime bir an önce gitmek, zorda kalmadıkça da dışarıya çıkmamak. Bulduğum tek çözüm yolu bu.
İyi ki evimde yoksunuz.