OKTAY EROL
“Yüzdük, yüzdük sonuna geldik” mi derler, yoksa “zurnanın zırt dediği yer” mi derler, ben “yarından sonraki gün” demeyi yeğleyeceğim…
Günlerdir süren karşılıklı sataşmanın, sokakları/ caddeleri saran afiş kirliliğinin, yirmibir yıldır yapmadıklarını “yapacaklarının”, açlıkla sınananlara “yaptıklarımız yapacaklarımızın güvencesidir” demenin, kendilerine yakın olmayanları “düşman” bilmenin sonuna geldik mi acaba? “Yarından sonraki gün” bugünden daha iyi, daha güzel, çiçeği bol ilkyazlı mı olacak acaba?
***
Bugün karar verenler de, vermeyenler de kendilerini birkaç saat yaşadıkları kentin sokaklarına atmasını isterim! Parkta, pazar yerlerinde, zincir marketlerde, mahalle kasabında neler yaşanıyor, hem alıcının hem de satıcının yüzündeki çizgiler nasıl şekilleniyor, bir anne-baba elinden tuttuğu çocuğunun isteklerini ne denli yerine getirebiliyor, bankta oturanlar birbirlerini ne denli anlayabiliyor, sabahtan akşama dek çalışan emekçi gereksinimlerini karşılarken nelerle karşılaşıyor, düşünce üretenle kendilerini ne denli dile getirebiliyor?
Bunlara bir bakın! Bunlar sizin görebildikleriniz, karar vermedeki en etken etmenler! O, televizyon ekranlarını zapt edip; her şeyi bilen, her konuya ilişkin “bilgisizce” düşünceleri olduğunu ileri sürenleri dinleseniz bile umursamayın! Gördükleriniz, yaşadıklarınız sizin “bilgilerinizdir”, onlarla “düşüncenizi” geliştirin, kararınızı perçinleyin!
***
Bunu en iyi komşuluk ilişkilerinde görürüz! Benim gördüklerim, yaşadıklarım; “yarından sonraki gün” de aynı sokakta, aynı mahallede yaşamını sürdürürken, gecenin bir yerinde/ zorlandığında/ kapı komşusunu aramaktan vaz geçmeyecektir! Ayrı düşüncelerde olabilir, ayrı yemek tatlarını yeğleyebilir, ayrı çiçek kokularından hoşlanabilir, ayrı renk seçiminde bulunabilir; kapı komşuluk ilişkileriniz sürerken bildiklerinizi, düşündüklerinizi ortaya koymaktan uzak durmayın!
Komşularımızla eşduyu (=empati) ilişkileri kurarak yaşananları konuşabiliriz, görmedikleri/ bilmedikleri konusunda uyarılarda bulunmak kadar, onlardan da uyarılar alabiliriz! Uyarıların içine algı katmadan, yalan karıştırmadan hem anlatabilir, hem de dinleyebiliriz! Buna “birbirini anlam” diyoruz!
Eşduyunun salt mahalle için değil, toplumsal yaşam için de önemini
***
Evet, “yarından sonraki gün” bir seçime gidilecek! Elinizi yüreğinize koymalısınız! Önce milenyumdan bu yana yaşadığınız sevinçlerinizi, kaygılarınızı, zorluklarınızı, gülüşlerinizi anımsarken “nereden/ nereye” geldiğinizi, bunun “hayaliniz” olup-olmadığını düşünün!
Yirmi yıllık “iktidarın”, düne değin yaptıklarının/ yarın da arkası geleceğini düşünerek sürmesini mi istiyorsun, yoksa bırakın yirmibir yılı/ yetmiş yıldır “iktidar” yüzü görmemiş bir düşüncenin “denemesi” gerektiğini mi düşünüyorsun?
Geleceği yaşayacak olan çocuklar, çocuklar için elinizi yüreğinize koyun!