Katılımı yüksek seçim…
Yurttaşın böylesine, sabahın “ilk saatlerinde” sandığa gittiğine son yapılan seçimlerde tanık olmamıştık! En azından “gün ortasını” beklerdi, ilgisiz/ yapmış olmak için/ sıradan çıksın diye çok gidenleri biliyorum!
Sabahın dokuzu olmamıştı seçim sandığının bulunduğu okula vardığımızda. Okul bahçesi, okulun koridoru oldukça yoğundu. Kapıda bekleyenler vardı! Yaşlısı, genci, kadını, erkeği kuyrukta beklemeye öylesine alıştı ki; burası vız gelirdi, yaşadıkları ülkenin yazgısını belirlemek için/ bir an önce “ödevlerini” yerine getirmek için buradaydılar…
***
İnsanın “umut” taşıması ne güzel! Nazım’ın “güzel günler göreceğiz çocuklar/ motorları maviliklere süreceğiz/ çocuklar inanın inanın çocuklar/ güzel günler göreceğiz güneşli günler” dediği gibi, geleceği çiçeklerle süslemek ne güzel!
Günün ortasını geçiyordu. Tanıdığım, iki/üç yaşlarında çocukları olan çift “ne yapmalıyız” diye sordular! Öylesine mi sormuşlardı, yoksa kararsızlık içinde miydiler bilmiyorum! Ayrıca, o an orada karşılaşmamız da olmayabilirdi! Gülümsememi görünce “sabahın erken saatinde evden çıkıp, akşamın geç saatlerinde eve geliyorum! Çocuğumun yüzünü görmediğim günlerim oluyor yorgunluktan! Bir/ iki sözün yeter bana” dediğinde anlıyorum içinde bulunduğu durumu...
“Çocuğunu çok seviyorsun belli ki. Onun için oyunu vermelisin! Onun daha iyi koşullarda yaşaması için… Biz çocuklarımızın yaşamlarına korku duvarı gerilsin istemiyorsak, yaşadıkları zorluklara yabancı olsun demiyorsak, daha güzel bir gelecekleri olsun diyorsak; şu an yaşananları sorgulamamız, sokağı/ marketi/ pazarı/ eğitimi/ adaleti gözardı etmeden karar vermek zorundayız. Bu etmenler, yaşamın olmazsa/ olmaz koşulları olduğu gibi, umudun da adıdır” dediğimde gülümsedi. Eşi, çocuğunun yüzünü bana döndürerek “ben de aynı şeyleri düşünüyorum. İkimiz de aynı yere oyumuzu vereceğiz; çocuğumuzun geleceği için” dedi.
***
İnsanların “umutlarından” öyle korkanlar var ki, “umutlanmayı” o denli lüks sayan var ki; gün ortasında Adana dışından gelen “çirkinlikleri” duydukça üzülmedim dersem yalan olacak! İnsanaşkına nedir “o öyle” oy pusulasına önceden basılan “mühürler”, ya da nedir “o öyle” ikinci kez oy vermeler, ya da nedir “o öyle” yaşlıdır/ görmez/ bilmez denilerek istenmeyen yere oy vermeler?
Bir seçim yaşanıyor, yurttaş da yoğun ilgi gösteriyor “beklenti” içinde olduğundan. Bırakın hangi partiyi, hangi “vekili”, hangi amblemi geçiriyorsa içinden, hangisiyle geleceğinin güzelleşeceğini düşünüyorsa, yüreği kimden yana çarpıyorsa ona yakın olsun/ onu sevsin/ ondan umutlansın; bunu istemek erdem değil mi?