ADNAN DENİZ
EĞİTİMCİ/YAZAR
Lastiği patlamış bir kamyon gibi sektirerek yaşamaya çalışıyoruz, hangi kapı senin, hangi kapı benim diye ayırt etmeden. Bir düzensizlik psikolojisi içeridinde hepimiz birbirimize bakarak ama birbirimizi görmeden yaşıyoruz.
Öyle bir derinlik ki bu bizim içimizdeki, hergün
Yaşama enerjimize sekte vurarak ve hergün bir kar yumağı gibi birbirine sıkı sıkı sarılarak daha da büyüyor.
Dünü bugününü tutmayan mızıkçı çocuklar gibi efhamlı halimizi yanımızdan hiç ayırmadan hergün psikolojik damarlarımızın bütün fayları birbiri ardına kırılıyor.
Bu içine sığındığımız beden denilen vucudumuz devamlı titreme nöbetleri geçiriyor. Acaba bir doktor baksa bize içimizdeki kırılan fayları düzeltebilir mi? Diye düşünüyorum. Ama hiç ümidim yok şimdi bu tür gereksiz yordamalardan.
Yaşama mecburiyeti aciz bırakıyor insanı, sürüklenen bedenlerimizin var olma süregelen bedenimizin titreyen yalnızlığı.
Yüzlerin hiç gülemediği, acılarla gark olan insanlarımızın içinde kırılan o çok büyük fay kırılganlığını, bizleri nasıl etkilediğini acaba betimleyebilecek bir kalem varmıdır? Ama aynı fayların kırılan yerlerinden boşalan enerji aktarımı hangimizin içindeki duygusal evleri yıkıyor, hangi psikososyal boşluğumuza dolarak yaşama sevinçimizi darmadağan ediyor. Aslında hepimiz bu duyguları her an ve her dakika yaşayarak tetkik edebiliyoruz.
Tükenmişliğin bütün izlerini yüz hatlarımızla gösterirken, çok derinlerde yaşadığımız ruh halimizin dışa vuran göstergesini ancak birbirimizin davranış şekillerine bakarak anlayabiliyoruz.
Her an, her gün birşey olacak gibi yaşamanın dayanılmaz sancısıyla kıvranan bizler, aslında ne kadar çaresiz varlıklar olduğumuzun, gerçekleşmiş o yalın yüzünü şimdi daha net görebiliyoruz.
Tükenmişliğin fay derinliği her gün yeniden ve her gelen yeni bir haberle daha da derinleşirken, bizler yaşam dehlizinin içinde daha da küçülerek kendi içimizde bütün fayların etkileme derinliği içerisinde kaybolup Gidiyoruz.
Bu tükenmişliklerin, bu fay kırılmalarının bizleri fayların derinliklerine gömmelerine izin vermemek için öncelikle birbirimize sahip çıkma bilincimizi en üst düzeye çıkarma mecburiyetini görüyorum. Yaşadığımız bu afetin, içimizde oluşturduğu tükenmişlik sendromunu bir an önce aşabilmek umuduyla bütün insanlarımıza geçmiş olsun diyorum.