ADNAN DENİZ
EĞİTİMCİ/YAZAR
Günümüz gençliği, bazen olumlu bazen ise olumsuz yorumlanabilen bir sürecin içinden geçiyor. Bu süreç, ilteşim araçlarının artmasıyla ortaya çıkan bilgi bombardımanı ile desteklenmektedir. Bu bilgi akışı felsefi veya edebi bir şekilde olmayıp, gençlerimizi sürekli özentiye sevk eden bir durumda hâsıl olmaktadır.
Bilindiği üzere genellikle zor olan ve emek gerektiren işler insanlara en zor gelen işlerdir. Ancak bu işleri yapabilmek insanları hem kişisel olarak hemde toplumsal prestij açısından yükseltir. Ancak kişilikleri oluşmamış insanlar haram olan ve hazzı yüksek, emek gerektirmeyen, ahlaksal değeri sıfırın altında olan işlere meyillidir. Bu meyillenme ne zaman ki uygulama alanına girer, belli bir zaman sonra kişileri toplumun kabul görmediği bunalımlı bir dönemin içerisine sokar.
İnsanları hayvanlardan ayıran en önemli unsur bilindiği gibi akıldır. Akıl da, insan olabilmenin yollarını kendisini hayvanlardan ayırabilen ahlaksal ve insani hasletlerden alır.
Gençliğimizin en önemli problemlerinden birisi, insan olabilmenin en önemli özelliklerinden birisi olan kişilikli ve ahlaklı birer birey olamamakta yatmaktadır. Gençlerimiz, çeşitli iletişim araçları ile elde ettikleri olumsuzlukları hemen kendi içerisine almakta ve kahramanlarını bu yayın organlarının içerisinden seçerek oluşmamış kişiliklerini hemen etki altında bırakmaktadırlar. Magazin sayfalarında ki aşklar, dizilerdeki kolay kazançlar, entrikalar ve insanların en ucuz şekilde satılışları gençliğimizin idolleri olmaktadır. Öyle ki, gençliğimiz artık nelerin önemli nelerin kutsal veya nelerin haram olduğu konusunda fikir bile yormadıklarına tanık oluyoruz. Onların amacı etkilendikleri ve örnek aldıkları sosyal tabakaların yaşantılarına ulaşabilmek için zamanından önce büyümektir.
Aslında bu şekilde büyümek, önlerinde var olan koskoca bir hayatı hayal kırıklığına çevirmekten başka bir şey değildir. Çünkü gerçek hayat acımasız ve görülenlerin aksine çok emek sarf edilmesi gereken bir yaşam biçimidir. Eğer bunu anlayamasak mutlaka sonumuz hüsran olur.
Bu durumda olan gençlerimizde en sık görülen davranış şekillerinden biriside vurdumduymazlıktır. Her şeyden vazgeçme hali, tepkisizlik ve hayattan zevk alamama durumu, ta ki bu kişilerin haz alıyorum diyerek, yanlışlar çukuruna düşmesiyle ve çırpınmalarıyla, sonunda hayatın içinde sürüklenmeler şeklinde cereyan eder.
B u durumda toplumda herkese düşen görevler vardır. Mesela devlet, Yetiştirmesi gerekli insan ipini belirlemeli ve eğitim sistemini buna göre ayarlamalıdır. İletişim araçları toplumun örf, adet, anane ve ahlaki değerlerini ön planda tutan yayınlar yapmalı, toplumunun hassasiyetlerine önem vermeleri gerekmektedir. Aileler, değerler eğitimi çerçevesinde gençlerini yetiştirmelidirler.
Günümüzdeki bütün olumsuzluklara rağmen, toplumumuzda olumlu ve istendik insan tipleride mevcuttur. Bu konuda hiç umutsuz değiliz. Çünkü en güvendiğimiz unsur, insanlarımızın yeniliklere açık olması ve eğitime olan düşkünlüğüdür. Bu konuda atılacak adımların ses getireceğine inancımız sonsuzdur. Yalnızca tek beklentimiz bu konuda yardımı olabilecek kurum ve kuruluşların harekete geçmesidir. Bundan sonra ki adım planlama ve harekete geçme adımıdır. Bu amacı mutlaka gerçekleştirmek vaktinden önce büyümeye çalışan gençlerimizin geleceğinin karamasını önlemek, hepimizin birinci vazifesi olmalıdır