İBRAHİM FAİK BAYAV
Kehf Suresi'nde konu edilen Zülkarneyn'in üç olayından ikincisi şöyle:
''Sümme etbea sebeben''. Yani, Zülkarneyn yine bir yol, usul takip etti.
''Hatta iza beleğa matlia'ş-şemsi''. Yani güneşin doğduğu ana ulaştı.
Meal ve tefsirler, güneşin doğduğu yere ulaştı, diyor.
'Yol' olarak Türkçeye çevrilen sebeb sözcüğü, fiziki patika veya toprak yol demek değil ki, Zülkarneyn yürüyüp herhangi bir yere ulaşmış olsun. Zülkarneyn, fikren ve manen bir yol tutuyor, bir sebep üzerine kafa yoruyor. Bulunduğu yer, genişliği veya darlığı ne kadar olduğu belli olmayan coğrafya parçasıdır.
'Sebeb' sözcüğü, lügatte 'yol', 'çare' olarak belirtiliyor. Türkçedeki 'yol' sözcüğünün fikri bir yol anlamında olduğu unutulursa, ayetteki 'sebeb' sözcüğü, kara parçası üzerindeki yol sanılıverir. 'Sebeb' sözcüğü, 'ip' anlamına da geliyormuş. Ama bu ip cisim olan ip değil, 'akrabalık' bağını oluşturan ip. (Mevlud Sarı: Arapça-Türkçe Lügat)
Dikkat edilirse ayetteki 'sebeb' sözcüğü manevi anlam ifade ediyor.
Demek ki Zülkarneyn, belirli coğrafya parçasında, erişebildiği toplumlar içinde, oluşmuş problemlerin hallini düşünüyor ve geleceğin mutluluğu için sebepler çerçevesinde hareket ediyor.
Zülkarney'nin takip ettiği yol veya usul, (ya da sebep), bulunduğu coğrafya içinde, gece karanlığınının sona erdiği vakte, güneşin tulu ettiği (doğduğu) ana kadardır.
Zülkarney'nin birinci olayı yorumlanırken, güneşin ğurup etmesinin (batışının) ne demek olduğu anlatıldı. Bu ikinci olaydaki güneşin tulu etmesi (doğması) onun tam tersidir.
Güneş, yaşamı aydınlık edecek değerdir. Doğması, toplum içindeki sıkıntıların bitmeye başladığının işaretidir.
90'ncu ayetteki
''Lem nec'al lehüm min dûnihâ sitren'' ifadesi, güneş benzetmesi yapılan 'değerin', o topluma gelmesine engel bulunmadığını belirtiyor. Güneş ile ortalık aydınlanıyor sanılıyorsa da aslında şartlar değişiyor, yaşam aydınlanıyor. Çünkü, huzur sağlayacak kurallar oluşmaya başlıyor.
O toplumda kuralları Zülkarneyn mi oluşturuyor? Belki... Ayetin devamında
''Vecedehâ tetluu alâ kavmin'' ifadesi var. Yani, onu (güneşi) toplumun üzerine doğuyor buldu. Bu ifade, o toplumda Zülkarneyn o konuya gelmeden önce, kurallaşmanın başladığı anlamını veriyor. Zülkarneyn'in orada yapacağı fazla bir şey yok.
Tüm meal ve tefsirler, bu ayette bahsedilen toplumun ilkel toplum olduğunu belirtiyorlar. Olabilir... Kural yok ise ilkellik vardır. Demek ki kuralların oluşmasıyla (güneşin tulu etmesiyle) birlikte ilkellikler yavaş yavaş ortadan kalkıyordur.
'Sitren' sözcüğü, bir şeyi gizlemek, örtmek anlamındaki 'setere' fiilinden türemiş 'utanç' anlamına gelen isim olmuş.
''Lem nec'al lehüm min düniha sitren'' cümlesi, o topluma, onların ahlak anlayışının dışında bir utanma duygusu gerekli görülmediğini belirtiyor.
Tefsirler, güneşin doğduğu yerdeki toplumu, Afrika içindeki, elbisesiz kalmış, giyinmeyi bilmemiş toplum şeklinde gösteriyorlar. Olabilir... Müslüman nazarında öyle toplum hayâsız-utanmaz bilinse de Müslüman toplumların içindeki giyinmiş-örtüye bürünmüş ahlaksızların bulunduğu unutulmamalı. Zamanımızda Afrika'nın Ekvator ve daha güney bölgesi, insanların üzerinde hiç giysi bulunmadığı yerlerdir. Avrupalılar o bölge insanlarını giyinmeye ve medenileşmeye alıştırıyorlar. Gerek Güney Afrika'nın gerek Okyanusya adalarının çıplak toplumlarında 'sitren', bizim bildiğimiz fiziki örtü anlamına gelmiyor. Yani, kendilerine has ahlakları var; medenileşmelerine engel yok.