Korku Sessizliği
Hasımları yoktu hiç birinin
öldürdüler köylü Ayşe’yi, memur Emine’yi, esnaf Hasan emmiyi
elleri nasır gözleri bizar çiftçiyi...
Öldürdüler akademisyeni,
yazarı, çizeri
tek tek öldürdüler.
Tövbesi yoktur
puslu gece iblisinin öldürmeye devam edecekler...
Anaların ciğerinde yara
ışkın vermeden dalından koparılan bebeler!
Ellerinde kan, dilleri tumturaklı destan
ve ölüme büyürken bu
vatan
toprağım paramparça
Kuvayi Milliye’nin ruhu sızlar
sorun sırtında şarapnel taşıyan Kara Fatma’ya...
Kırdılar ırgatın belini
kesti önünü arlının arsız
aş tükendi, iş tükendi
tükendi üniversiteli iş kapılarında aş diye
teslim etti ucube tayfası gençliği
çengeline asmayı bekleyen celepe...
Ana rahminden doğan yobazlar
analarını da unuttular.
İnkar ettiler kutsal memeden içtikleri ak sütü
kadını ar saydılar utandılar.
Can aldılar izbe yerlerde saçı gül kokulunun
sudan duru çocuklarımıza uzandı kırılası eller
ve çalındı fakirin sırtında galebeler...
Satıldı topraklarımız arşın arşın
biz sustukça ne geldi
ne de geleceği var
köke can veren baharın...
Kanadı kırık güvercini
koydular kafese
ve halkım uyku sessizliğinde
dayandı kapımıza
celladın tellalı
buyurur dört bir yana fermanı
“Ya efendilere biat edilecek, ya da açlıktan ölünecek!”
duyurur dağa taşa
“Padişahım çok yaşa!”
Nerededir korkudan korkmayan sol yanımızdaki cevahir?
Hiç görülmüş iş mi,
tersine akmış mı çağlayan coşkun nehir?
Talanla yalanla vatan
gidiyorsa elden
korku sessizliğinde
baldıran şarabı içilir...
Çaresizlik ne alın yazısı
ne de kader
ölen bin kere ölmez
bir kere ölür kardeşler
payımıza düşerken
açlık ve keder
zulme direnmemek
bilin ki ölümden beter...