AYÇA ÖZTORUN
Üç gündür canımın yarısına hastanede refakat ediyorum. Doktor müdehale edip, acılarını dindirdiği zamanlar da derin uykuya dalıyor, ben de biraz olsun rahatlıyorum.
Bugün sabah, hastamın biraz daha rahatladığından emin olunca, hastanenin bahçesine inip, mis gibi sonbahar havasını bol bol ciğerlerime çektim. Bütün yorgunluklardan zihnimi arındırmak istesem de, bir türlü bunu başaramıyordum.
Mutluluk, farkındalık, evrenden iste gibi umut ve sevgi pıtırcığı sözlerden, kuantum gibi zırvalıktan, uzak doğu rahatlama teknikleri felsefesiyle tüm kötü duygulardan arınabiliriz gibi, himimi himi diye başımda bıdı bıdı konuşan umutlu kokanaları, şu ruh halimle dinliyormuş gibi yapmaktan hiç hoşlanmıyordum. Yalnız kalmaya fırsat bulduğum an, nasıl oluyorsa bu tipler başımda beliriveriyorlardı. Oysa ki sessizlik bana çok iyi geliyor. Çünkü neyin nasıl olacağını çok iyi biliyorum. Bana en büyük iyilik bu konuların konuşulmamasıydı. Bu nedenle hastane bahçesinde en izbe yer neresiyse, oraya mitili atıyorum. Bugün sabah da bunu yaptım. Çayımı içtim, şiir yazdım. Gelen maillere baktım ve hastamı da çok yalnız bırakmamak için dinlenme molasına son verip kaldığımız odaya doğru yürümeye başladım. Hastane girişinde, hastalara gelen çiçeklere göz gezdirdim. Geldiğim günden bu yana saksıda kurumuş bir çiçek vardı ve su versek belki hayata döner diye saksıyı alıp almamak arasında tereddüt etmiştim. Bugün yine çiçeklerin arasında çalıya dönmüş, sararmış solmuş bir şekilde duruyordu. Personeli çağırdım ve saksıda ki ölmeye yüz tutmuş çiçeği gösterdim. Bunu neden sulamıyor ya da çiçek kime geldiyse o hastanın yakınına vermiyorsunuz? Dedim.
Personel; “Destek personeli çiçeği oradan kaldıracaklardı unutmuşlar, hasta bir aydır burada yatıyordu vefat etti. Hasta yakınlarının o üzüntü esnasında çiçek mi gelir akıllarına? Götürmediler, çiçek unutuldu gitti.” dedi. Müsaade istemeden saksıya uzandım ve çiçek standından aldım.
“Demek sahibin savrulup gitti bir sonbahar yaprağı gibi dalından. Bunun yasımı sende ki? Ya da unutulup gitmişliğin bedeli mi finalin?”
Kurumuş çiçeğe sahiplendim. Dedim ki köküne, toprağına; dal kırılmayla kök kurumazmış! Benim hatırım için ışkın ver dallarına...
Hastama anlattım ölmek üzere olan çiçeği sahiplendiğimi! Elimi tuttu, çok seviyorum seni dedi. Gülümsedim saçlarını okşadım. Kulağına eğildim çiçekte beni çok sevecek, hayata tutunup, filiz filiz boy verecek diye fısıldadım.
Ne evrenden, ne de farklı farklı inançlara sığınarak istiyorum bunu. Direk çiçekten ve senden istiyorum. Umut olup çiçek verin gönül dalıma...