Mehmet Hayati Özkaya
KozanBilgi.Net okurlarını çok önemli isimlerle tanıştırmaya devam ediyorum. Bu hafta bizleri Adana’dan gelip onurlandıran imzalı bir kitabı ile bizleri seksenli yılların öncesine taşıyan değerli bir yazarımızı sizlere tanıtacağım. Bundan önceki kitapları ile okurlarına önemli mesajlar veren yazarımız özellikle yeni çıkan ve yakın tarihimize ışık niteliğinde olan idealist bir neslin hikayesini kaleme aldığı P.K. 546 isimli kitabı ile gençlerimize, geleceğimize ülkemizde oynan kirli oyunların, yazılan senaryoların gerçek yönlerini anlatacak.
Evet bu haftaki konuğum Edebiyat Öğretmeni, Yazar Sayın Mehmet Hayati Özkaya…
Sayın Özkaya yoğun konferansların, kitap tanıtımlarının arasından bir kaçamak yaparak ziyaretimize geldiler ve bizleri onurlandılar.
Bu ara belirtmekte isterim Sayın Özkaya’ya ziyaretlerinde Adana siyasetinin önemli isimlerinden birisi olan İnşaat Mühendisi Ak saçlı delikanlı, ülkücü, alperen, Sayın Şükrü Işık’da eşlik ettiler.
Sayın Özkaya ve Sayın Işık Hoşgeldiniz.
Hayati Bey güzel bir kitabınız var. İnsanlarımıza özellikle gençlerimize örnek olabilecek. Yaşanan çileleri anlatan bir eseriniz var. İsterseniz ona geçmeden önce biz Mehmet Hayati Özkaya’yı okurlarımıza tanıtmak istesek bize kendinizi kısaca anlatırmısınız. Mehmet Hayati Özkaya kimdir?
Ben 1959 Van doğumluyum. Adana’ya üç yaşında gelip Adanalı olan bir vatandaşım. Ayni zamanda öğretmenim. Halen edebiyat öğretmeni olarak çalışmaktayım. Kıssa-i Aşk adlı bir romanım vardı daha önce, şimdi posta kutusu 546 (P.K. 546) ile okuyucuların karşısına çıktık.
Özellikle bu son kitabınız oldukça büyük ses getirdi. Bu kitabı yazmanızdaki amaç, duygu ve düşüncelerinizi okurlarımızla paylaşır mısınız? P.K. 546 neyi anlatıyor?
Kitap 12 Eylül 1980 öncesi Türkiye’nin şehirlerinden biri olan Adanayı, Adana’daki kültürel faaliyetleri içinde barındıran bir derneğin hikayesi, dernekte yaşayanların hikayesi. Dernekte okuyanların, Türkiye’nin problemlerini çözmeye talip olanların hikayesi.
Biz o günleri yaşadık, o günlerin tanıkları olduk. Yaşadıklarımızı gelecek nesile aktarmak için böyle bir kitap yazmayı adeta kendimizde bir borç bildik. Bu amaçla bu kitabı yazdık. Yani dünü yarına taşımayı düşündük. Çünkü sizde biliyorsunuz ki; bu günün öğretmeni dündür. Dünü iyi anlayamayanlar, iyi tanımayanlar, iyi tanıyamayanlar gelecekte problemler çıkarır. Dünü iyi anlamak, iyi tanımak, iyi anlatmak zorundayız. Çünkü milletler ağaçlara benzerler. Biz meyvesini gördüğümüz portakal ağacını çok severiz ama bu ağacın köklerini bilmek zorundayız. Kökleri tarihtir, tarihini bilen toplumlar geleceğe daha emin adımlarla yürürler. Dün neler yaşadık? Yaşadıklarımız nelerdi? Niçin Türk gençliğinin üzerinde böylesine büyük bir oyun oynandı? Niye köşe başlarında hep kan, göz yaşı vardı? Bütün bunları iyi okuyup iyi anlamak için P.K. 546’nın kapağını açmak lazım diye düşünüyorum.
Posta Kutusu 546’nın kapağını açtıktan sonra okuyucuların tepkilerini de merak ediyorum. Okuyan okurlarınız nasıl duygularla dönüşüm sağlıyorlar size?
Çok farklı kesimlerden okuyanlar var kitabı. Bir, o günleri yaşanalar var hep kendilerinden izler buldular. hatta ya bu eksik kalmış bunu tamamlamanız lazım, şunları, şunları da eklememiz lazım diyenler oldu. Daha büyük, daha geniş kapsamlı bir kitap oluşturabiliriz diyenlerde oldu. Hatta bu kitabın içerisinden üç beş kitap çıkartabiliriz diyenler oldu. Ankara’dan bir dostumuz aradı, gecenin on ikisiydi. Bin sayfalık olmalıydı bu kitap dedi. Tabi bunlar, bu sözler hep büyük bir yangının, büyük bir ızdırabın adıydı. Çünkü o günleri çok yaşamışlardı, görmüşlerdi, bilmişlerdi. Bunlar bir kısım, bir kısım okuyucular ise genç okuyucularımız. Yani 12 Eylül öncesini bilmeyenler, görmeyenler. O kitapta bizim hikayemizi gördüler, “hep anlatırdınız ama yarım kalırdı şimdi tamamını okuyoruz” dediler. Onlar için de ders alınabilecek bir kitap oldu.
Bir de bizim düşüncelerimizden çok uzakta olup dakitabı okuyan, duygularını göz yaşları dökerek anlatanlar da oldu. Ya neler çekmişsiniz siz, neler yaşamışsınız? Aslında bizin çektiklerimiz, bizim yaşadıklarımız Tarık Buğra’nın meşhur kitabının ismiyle özdeşleşiyor. GENÇLİĞİM EYVAH!
Evet! Bir kısım arkadaşlarımız cezaevlerine, bir kısım arkadaşlarımız genç yaşta kara toprağa düştü. Bir kısmı da sakat kaldı. Biz bütün bunları hikayesini üzerini örtüp bir daha duyulmayacak, bir daha anlatılmayacak şekilde bir kenara atsaydık büyük bir vebali omuzlarımıza almış olurduk diye düşündüm.
Kitabın ön sözünde de belirtmiştim, söz vermiştim kendime. Anlatacaktım, anlatım şükürler olsun diyorum.
Bizim gördüğümüz kadarıyla sizin bu kitabınız bu ülküye sevdalı, bu acıları ve ıstırapları yaşamış bazı insanlara da örnek oldu. Onlara cesaret verdi. Onlara da kitap yazma hevesi başlattı her halde bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Çok memnun oldum. Hatta bazı arkadaşlar şimdiden yazmaya başladılar. Küçük küçük anekdotlar halinde yazıyorlar. Onlar bir araya gelecek, küçük hikayeler kocaman bir destana dönüşecek. Çünkü biz 12 Eylül öncesinde gerçekten bir kurtuluş mücadelesi veriyorduk. Amacımız ülkemizi daha iyi daha güçlü hale getirmekti. Bu duygularımızda gayet samimiydik. Hedeflerimiz vardı, hayallerimiz vardı, ulaşmak istediklerimiz vardı. Zaman zaman düştük, takıldık, tökezledik ama ayağa kalkmayı bildik. Ben şunu çok net ve çok açık söyleyebilirim ki; Türk milliyetçiliği davası bir meşaledir. Bu meşale hiçbir zaman sönmeyecektir. Türk milleti ayakta kaldığı sürece Türk milliyetçiliği fikri de dipdiri çok canlı bir şekilde kendini hissettirecektir.
Teşekkür ediyorum. İzninizle son bir soru daha soracağım. 12 Eylül öncesini yaşamak zorunda kalan birisi olarak, ülkemizin şuan içinde bulunduğu ortamla o günleri bir karşılaştırma yaparsak, ülkemizin şuanki gidişatını nasıl görüyorsunuz? Başka kitaplar yazılacak mı?
Çok kitap yazılacak, yazılıyor da. Şimdi demin birşey söyledim. ‘Bugünün öğretmeni dündür’ dedim. Dünü iyi anlar, iyi analiz eder ve gerçeklerin farkına varabilirsek yarın çok büyük sıkıntılar çekmeyiz. Ama bugün görüyorum ki biz dünü iyi anlayamamışız. Bu dün 150 yıl öncesine kadar gider. 1802 tarihi ile 1923 tarihi arasında Osmanlı Devletinin son zamanlarıyla Türkiye Cumhuriyetinin ilk zamanlarına kronolojik olarak tarih sayfalarına baktığımızda biz neler yaşamışız? Nelerle karşılaşmışız? Bu gün nelerle karşılaşıyoruz? Bunları iyi ölçüp biçmek lazım.
Geleceğin daha aydınlık, daha mutlu, daha parlak olabilmesi için iyi okuyan, iyi düşünen, sorgulayan bir kitleye ihtiyacımız var.
Sayın Özkaya teşekkür ediyorum. Okurlarımız kitaplarınıza nasıl ulaşacaklar?
Kitapları, kitap evlerinden bulabilecekleri gibi internet sitelerinden de bulabilirler. Zaten kitabım Ötüken yayınlarından çıktı, Ötüken Yayınları da Türkiye’nin çok köklü yayın şirketlerinden biri. Artık internet denen bir şey var ki çok süratli bir şekilde, çok hızlı bir şekilde istediğimiz yere ulaşabiliyoruz. İnternet sitelerinden çok rahat bir şekilde kitaplara ulaşabilirler.
Sayın Özkaya, verdiğiniz bilgiler ve nazik ziyaretiniz için çok teşekkür ediyorum. Lütfedip Adana’dan kalkıp KozanBilgi.Net’in yayın merkezini onurlandırdınız. Kitabınızın tekrar hayırlı olmasını diliyorum. KozanBilgi.Net Yönetimi ve okurlarımız adına da başarılarınızın devamını diliyoruz.