ŞEREF IŞIK
1940’lı yılların başı.
Görmüş, geçirmiş bir insan Selim Hoca.
Kendi deyimi ile yedi düvel ile savaş etmiş biri o.
Yeğeni Süleyman askere gider. Süleyman’dan mektup gelince ona cevaben yazdığı ilk mektubu şu olur. Selim Hoca’nın kendi dilinden, kendi anlatımıyla aynen aktarılmıştır.
“Kimlerin sayesinde yaşadığımızı anlatacağım.
Evvela Allah sayesinde, sonra da yüksek vicdanlı, adalet sahibi, kanı temiz kumandanlarımız sayesinde. Daha sonra da sizler gibi genç askerler, süngülü tüfek elinde, düşmana göğüs gererek, ısıcakta, yağmurda, karda, soğukta sabahlara kadar şekerden tatlı uykularınızı zedeleyerek nöbet bekleyeceksiniz de, bizler gibi ihtiyarlar ve çocuklar süne süne yatacağız.
Biz bilirik ki askerlerimizin kolu çelik, yüreği demirdir. Cenab-ı rabbil âlemin askerlerimize nusret vermiştir. Silah patladığında askerlerimiz heyecanlanır, tüyleri dikilir, yüksek dağlar ufacık görünür. Kısa kestim; türlü mucizeleri var askerlerimizin.
Askerler, her teçhizatınızı üstadlarınız düşünmektedir. Mukaddes vazifenize dikkat edin çocuklar, vazifenize dikkat edin askerler.
Hûda’ya emanet olun, sağlığınızı dilerim.”
Er mektubu olunca, bölük komutanı tüm mektupları okur ve öyle sahiplerine iletir askerde. Tüm mektuplar dağıtılır. Komutanın elinde bir mektup kalmıştır.
-Süleyman Işık.
Diye seslenir komutan. Süleyman karşılık verir.
-Emret komutanım!
-Selim Işık neyin olur?
-Amcamdır komutanım.
-Ne iş yapar amcan?
-Azalık yapar komutanım.
-Belediye azası mı?
Diye sorunca, gayri ihtiyarı Süleyman’da;
-Evet komutanım.
Der. Hâlbuki gariban Selim Hoca köyde muhtar azasıdır. Komutan devam eder.
-Bugünden sonra her sabah bu mektubu nöbetçi çavuşlar tüm bölüğe okuyacak, ondan sonra eğitime başlayacaksınız.
Der ve Süleyman’ı da ödül olarak bölük deposunun başına verir, askerlikte rahat etmesini sağlar.