Diyanet Hutbe Ayetlerini açıklamalı

Diyanet Hutbe Ayetlerini açıklamalı

ABONE OL
Aralık 16, 2023 10:08
Diyanet Hutbe Ayetlerini açıklamalı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İBRAHİM FAİK BAYAV

Diyanet’in Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 24 Ağustos 2018 günü için hazırladığı hutbeyi imamların eline verip camilerde okuttu.

24 Ağustos tarihli hutbe bir ayet ve bir hadis metniyle başlıyor; iki ayet mealini de ilave ediyor. Cemaat bunun açıklaması yapılacak sanıyor. Lakin öyle olmuyor.

Hutbede zikredilen iki ayetin ve bir hadisin açıklamasını yapalım.

Enfal Suresi Ayet 46: ”Allah’a ve Resulü‘ne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz gider. Sabredin”

Emir Hz. Muhammed’e bu şekilde gelmiş; Hz. Muhammed de kendine bağlanan müslümanlara bunu duyurmuş. Yani, demek istemiş ki, ”savaş safhasındayız (Enfal: 44) Her an düşman saldırısını bekliyoruz. Ben ne emir verdimse ve ne emir vereceksem, bunun Allah’tan olduğunu bileceksiniz ve bana itaat edeceksiniz”. 

Ayetteki ”Sabredin” emri önemli. Hz. Muhammed’in ve tabilerinin içinde bulundukları savaş safhası, ticari ve sosyal yaşamı çok zorluyor olmalı.

O gün, Hz. Muhammed’e inananlar O’nunla bire bir muhatap olduklarından Hz. Muhammed’in o anki emrini de sonraki emirlerini de bire bir almışlardır. Diyanet, bu ayeti hutbe olarak cemaatlere duyurduğunda, Türkiye’de bu ayeti duyuracak kadar önemli ne olduğunu açıklamalıydı.

Bir savaşın içindemiydik; düşman taarruz edecek diye mi beliyorduk?

Hutbede, savaş anlamında 15 Temmuz olayı zikrediliyor ama bu ayetin, hutbede zikredilen 15 Temmuz olayıyla ilgisi yok.

Her devlette vuku bulabilecek isyan olayının benzeri 15 Temmuz 2016 da oluşmuş, devletin içindeki isyancılar, yine devlet güçlerince bastırılıp yönetim işler hale getirilmiş. Geçtiğimiz aylarda Meclis seçimlerinin kazasız belasız yapılması, Mahalli seçimlerin önümüzdeki kasım ayında yapılmasının planlanması bunun işareti değil mi?

Şu anda savaş yok… Devletlerarası görüşmeler başkanlık düzeyinde devam ediyor. İşadamları yatırım için çağırılıyor. Bol para beklentisi var.

Bu ayetin günümüz Türkiye’siyle ilgisi yok. Camilerle hiç ilgisi yok.

Muhammed Suresi Ayet 7: ”Ey iman etmiş kimseler!.. Alllah’a -onun düşmanlarına karşı- yardım etseniz O da size yardım eder. Ve durduğunuz konumu sağlam edip cesaretinizi arttırır”.

Diyanet, bu ayeti cami insanlarına duyurduğunda, yardım edilmesi gereken Allah’ın düşmanlarını belirtmeliydi.

Allah’ın yardıma ihtiyacı olmaz.

Ayette bu ifade ile anlatılmak istenen şey başka.

O zamanın Mekke toplumunda kölelik sosyal facia idi. Allah’tan gelen emirler köleciliği bitirmeyi, toplumu düzene koymayı amaçlıyordu. Düzenleme unsurlarını ret edenler Allah’ın düşmanları olarak anılıyordu. Mekke’nin yönetici taifesi ve onların yalaka yandaşlarıydılar bunlar.

Bugün Türkiye’de Mekke ağalarının benzeri kimlerdir ki, Diyanet bu ayeti camilerde duyurma zorunluluğunu hissetti?

Nesâî‘den hadis: ”Ellerinizle ve lisanlarınızla ve mallarınızla mücâhede edin”.

İmam Nesâî’nin belirttiğine göre Hz. Muhammed, tabilerine böyle demiş.

Bizim anladığımız; bozulan toplumun veya toplumların düzene girmesi için… adaletin tecelli etmesi için, böyle demiş.

Bugün Diyanet, bu hadisi cami cemaatlerine duyurduğunda mutlaka açıklamasını yapması ve yaptırması gerekirdi.

Mücâhede, ülke içiyle ilgili terimdir; fitne, fesat, kargaşa oluşturan unsurların defedilmesi gerektiğini belirtir.

Eller ile mücâhede: Ellerin yapabileceği her şeydir. Sanatı, marifeti ve edebiyatı kapsar. Bozuk fikre karşı sağlam fikir yazıya dökülür; bu, edebiyattır. Harabiyeti onarım ya da imaret, sanattır. Eller ile mücâhede edilmesi istendiğinde, bozuk mal üretimiyle insanların düşeceği tehlikeler uzak tutulmak isteniyordur. Çünkü toplum içinde tehlike oluşturmak şeytanların işidir. Bu çeşit mücahedeyi yürütecek olanlar hükümetin eğitim kadrolarıdır.

Lisanlar ile mücâhede: Topluma kendi anladığı dilde doğruyu ve yanlışı anlatma, anlayamayana izah etme, tehlikeli durumları bildirme, diller ile mücâhede etmektir. Bu durum, hitabet becerisi olanları ilgilendirir.  Dil ile mücahede, devletin görevlendirdiği kişilerce yürütülür. Camilere toplanıp hutbe dinleyen insanlardan bu görev beklenemez.

Mallar ile mücâhede: Hz. Muhammed ”câhidû emvâliküm” emrini verdiğinde Emvalden (mallardan)  kastı neydi acaba? Hz. Muhammed’e tabi olanlardan kimler bu emre muhatap olmuşlardı?

Diyanet, bu hadisi camilerde duyurduğunda, bugün ‘mal’ denince ne anlaşıldığını da belirtmeliydi.

Emvâl kelimesi kapsamına; ‘ticaret malı’, ‘sanayi malı’, ‘kamu malı’, ‘devlet malı’, ‘gümrük malı’, ‘şirket malı’, ‘holding malı’, ‘yetim malı’, ‘haciz malı’, ‘kaçak mal’ terimlerinden hangisi girer? Hangisi ’emvâl’ kelimesi kapsamı dışındadır?

Ticaret malları ve sanayi malları, ekonomik performansın göstergesi olacağından, Hz. Muhammed’in ”câhidû emvaliküm” emri bu zamanda yerine gelmiş olur. Çünkü sulh ortamı vardır ve işsizlik önlenecektir. Şirket ve holding malları, siyasete yön verme gücüne dönüşebilir. Bu durum iktidarın sorunudur. Öyleyse bu sözün muhatapları camilerin cemaatleri değil, yönetimdekiler ve onlara yakınlık kuranlardır.

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.


HIZLI YORUM YAP