SELMA ERDAL
Kadınların Baharı Hiç Gelmeyecek Mi?
Yas Günleri Hiç Son Bulmayacak Mı?
8 Mart… Kadınlar Günü… Her yıl olduğu gibi, bu yılda "anlam ve öneminden uzak" şenliklerle, parlak söylevlerle kutlanıyor. Çiçekler, armağanlar, pırlantalar, süslü kutlamalar… Kocaman bir gösteri… Oysa kadınların gerçek durumları öylesine bambaşka koşullarda ki...
Hangi kadın, bu çiçeklerin ardından sesini duyurabildi?
Hangi kadın, kendini yalnızca dışsal bir simge olarak tanımlamadan, toplumsal gücünü ve varlığını ortaya koyabildi?
Kadınlar, yıllardır daha iyi bir yaşam savaşımı verirken, dahası sağ kalma savaşımı verirken; geleceğine, endişen duymadan yarınlarına bakabildi ki?
Her yıl 8 Mart gününde “Kadınlar günü” adı altında bir kutlamalar yapılır. Ancak bu kutlamalar yalnızca geçici bir tatmin duygusunun ya da göstermelik, kandırmalık, göz boyamalık anma günlerinin ötesine geçmiyor ne yazık ki... Kadınların yaşadığı baskı, ayrımcılık, şiddet, ekonomik zorluklar bir günlüğüne yapılan eylemlerle ortadan kalkmıyor, bir sihirli değnek değmişçesine ansızın yok olmuyor. Oysa, kadınların her gün yaşadığı ve savaşım verdiği gerçekler, 8 Mart günüyle sınırlı değil ki... Yılın dahası yılların her günü kadınlar sorunlarıyla baş etmek zorundadır.
Kadınlar, çoğunlukla bir "güzellik objesi" ya da "süs bitkisi" olarak tanımlanır. Onlara ne denir? "Kadın güzelleşmeli", "Kadın bakımlı olmalı", "Kadın zarif ve ince olmalı". Bir kadının kimliği, sadece dışsal güzellikleriyle ölçülürken, onun emeği, düşünceleri, başarıları, duygusal ve entelektüel değerleri sürekli göz ardı edilir. Emekçi kadınlarının günü 8 Mart bile; kolaycı, yemekçi, dahası silikonlu dilberlerin eğlenceli, çalgılı, çengili böyle bir kutlama gününe dönüştü. Çiçekler, kozmetik ürünleri, modalar… Gerçekten bir kadının yaşadığı baskıları, acıları ve özgürlük savaşımına çözüm üretiyor mu? Elbette ki hayır. Çünkü 8 Mart’ta kadınların karşılaştığı sorunlar bir anda çözülmez; kadınların yaşadığı eşitsizlik ve şiddet, yalnızca o gün için gerçekleştirilen göstermelik eylem ve söylemlerle geçiştirilmez.
Kadınlar, yıllardır “Koca öldürür, devlet seyretmekle yetinir!” diye haykırıyor. Ama ne yazık ki, bu haykırışlar yalnızca boşlukta yankılanıyor, kimseler bu sözleri duymuyor, duymak istemiyor. Kadın cinayetleri, şiddet, taciz her geçen gün daha da artıyor. Sözler; kadınları koruyan yasalar yerine, yalnızca sesini duyuramayacak kadar dibe çekilen başka bir kadının sesine dönüşüyor. Kadınlar her gün, her an, bu dünyada hak ettikleri eşitliği ve güvenliği bulacağı günleri bekliyor, ama ne yazık ki bulamıyor. Ne etkililer, ne de yetkililer bu beklentileri karşılamıyor. Hiçbir hükümet, kadınları toplumsal ve ekonomik eşitsizlikten kurtarmak için somut adımlar atmıyor. Kadınların sözü geçmiyor, kadınların kararları alınmıyor, kadınların hakları yok sayılıyor.
Ve o "tüketim toplumunun" sömürücüleri... 8 Mart'ta da hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar. Kadınları “günlerini kutlamak” adına yemekler, partiler, gösterişli etkinliklerle sarmalıyorlar. Oysa kadınların bu günü gerçekten de bir şenlik günü gibi kutlayabilmesi için, dünyada kadınlara uygulanan baskıların, şiddetin ve ayrımcılığın son bulması gerekir. Kadınların bu günü kutlamaya gereksinimi yok; kadınların özgürleşmeye, eşit haklara ve saygıya gereksinimi var.
Ülkemizde kadınlar; 21. yüzyılda bile eşit haklar için savaşım etmek zorundalar. Kadınlar, iş yaşamında erkeklerden daha düşük ücretlerle çalışıyorlar, önce işten kadınlar çıkarılıyorlar, ev içinde yükleri daha çok onlar taşıyorlar, daha az eğitim onlar alıyorlar. Ama bir de bakıyoruz, 8 Mart'ta birileri çıkıp "Kadınlar çiçek gibidir" diyor. Ne kadar acı, değil mi? Kadınlar, her gün çalışırken, yaratırken, üretirken, büyütürken ve evde çile çekerken, dışarıda "çiçek" olmaktan başka bir varlık sayılmıyorlar. Kadınların gerçek gücü, işte bu çiçeklerin ardındaki direncinde, yaşamlarını sürdürme kavgasındadır. O çiçek ki bir kadının emeğinin, özverisinin, yaşamda sapasağlam kalma gücünün simgesidir.
Kadınların hakları, çiçeklerle ya da sözlerle değil, gerçek eylemlerle savunulmalıdır. Kadınlar, bu toplumda yalnızca görsel nesneler olarak değil, toplumun her alanında güçlü bireyler olarak var olmalıdır. Kadınların gücü, ancak toplumsal eşitlik sağlandığında, her bir kadının potansiyelinin önündeki engeller kaldırıldığında, ortaya çıkar.
Bilinmelidir ki...
Bu dünyada kadınlar; gerçekten de erkeklerle her alanda ve her anlamda eşit haklara kavuşana kadar her 8 Mart, yalnızca acılı bir anma günüdür, 19. yüzyılda Amerika'da yakılan işçi kadınları anma günüdür. Çünkü 21.yüzyılda da toplumsal yaşamın her alanında kadınlar yakılıyor. Bu yakılma eylemleri ve söylemleri son bulmadıkça da 8 Mart kadınlar için yalnızca bir yas günüdür, şölen günü değildir.