DUAYEN HOCA’NIN KALEMİNDEN
ÖNCER ÜNLÜ – BAŞYAZAR
Merve,
Hatice,
Rojin,
Satı,
Aslıhan,
Narin,
Emine,
İkbal,
Elif Ceren,
Fatma,
Esma.....
Ve isimlerini yazamadığım daha 34 tane kadın ya da genç kız ya da çocuk ...
Kim mi bunlar ?
Son bir ayda öldürülen ya da şüpheli ölüme gidenler.
Belki sizler sadece sosyal medyada, gazetelerde, televizyonda haberlerde, isimlerini o an dinlediniz sonra başka şeylere geçtiniz ya da hiç bunlara ne olduğunu duymadan yaşamınıza devam ettiniz bu güne kadar.
Önce sizleri biraz rakamlarla boğayım sonrasına da bakarız.
B.M. tahminlerine göre dünyada her yıl yaklaşık 50.000 bin kadın ya da kız çocuğu öldürülüyormuş.
Ülkemizde 2024 yılı Eylül ayında tam 54 kadın öldürülmüş. 34 kadının faili belli, 20 kadının ki belli değil. Çünkü bunların karşısında şüpheli olarak öldü yazıyor.
Yani bu ne demek:
Ya damdan ya balkondan kendi atladı, ya da intihar etti.
2013 - 2023 yılları arasında ülkemizde kadınların katledilmesi oranı % 82.
2010 - 2024 Eylül ayına kadar geçen sürede tam 4.255 kadın veya kız öldürülmüş.
Türkiye şu anda Avrupa ve OECD ülkeleri arasında erkeklerden fiziksel ve cinsel olarak şiddet gören kadınlar sıralamasında ilk sırada. Oran % 38
2023 yılında ülkemizde tam 315 kadın cinayeti işlenmiş. 2024'ün ilk dokuz ayında da bu sayı 295.
Son iki yılda 130 dan fazla çocuk ev içi şiddet sonucunda cinayete kurban gitti. Adalet Bakanlığı'na göre de 2015 - 2023 yılları arasında çocukların cinsel istismarına yönelik açılan dosya sayısı 5 94 artmış.
Bu arada şunu da belirteyim. Dünya'da kadın cinayetlerinde ilk sırada Asya kıtası var .Onu sırayla Afrika, Amerika ve Avrupa kıtaları izliyor. Dikkat edin ülke demiyorum.
Kadına cinsel ve fiziksel şiddetin en yüksek olduğu ülke Pakistan. Onu Senegal, Yemen, Afganistan izliyor.
Kadına en az fiziksel ve cinsel şiddetin uygulandığı ülkeler de sırasıyla Kanada, Şili ve İsviçre.
Şimdi gelelim ülkemizdeki bu kadın ve kız çocuklarına yapılan fiziksel ve cinsel şiddet ile cinayetlerin temel nedenlerine.
Öncelikle şunu soralım:
Bu kadar taciz, şiddet ve cinayet oluyor, T.B.M.M. deki 600 milletvekili ne yapıyor ? Ne işe yarıyorlar ?
Bilen varsa söylesin.
Bu konularda hangi komisyonları kurmuşlar ? Hangi çalışmaları yapmışlar ? Hangi kadın kuruluşuyla iş birliğine gitmişler ?
Tek bildikleri kınamak, tedbir alıyoruz demek.
İktidardaki yöneticilerin hiç biri uyguladıkları aile politikalarına bakıp öz eleştiri yapıyorlar mı ? Yapılan çalışmaların neresinde yanıldık diyorlar mı? Niye desinler! Eski ve yeni " Aile Bakanları " ekran karşısına çıkıp bu cinayetlerin İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasıyla bir ilgisi yoktur deyip duruyor.
Nedir İstanbul Sözleşmesi ? Kısaca söylersek;
Tam adıyla Kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'dir. Avrupa Konseyi tarafından hazırlanmış, devletlerin mücadelede temel standartları ve bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesidir. Sözleşmeyi 45 ülke imzalamıştır. Bazı ülkeler imzalamış ama uygulamamış bazıları da bizim gibi imzalayıp sonra da sözleşmeden ayrılmışlardır. Sözleşme 2011 yılında İstanbul'daki toplantıda imzalandığı için bu adı almıştır.
2011 yılında imzalanan kadını korumaya ve aile içi şiddeti önlemeye yönelik " İstanbul Sözleşmesi " ile ilk defa o yıl Türkiye'de en az kadın cinayeti işlenmiş. 121 cinayet. Sonra 1 Temmuz 2021 de devletten beslenen ve palazlanan cemaatler ve din bezirganları devreye girdi, bu sözleşmeyle " dış güçlerin " ülkemizde aile kavramının içini boşaltılacağı ve ortalıkta LBGT lerin dolaşacağı söylemleri ve safsatalarıyla sözleşmeden çıkıldı. Çıkıldı da ne oldu ? Aile kavramının içi doldu mu? Cinayetler bitti, şiddet ve taciz bitti, nefret söylemi bitti değil mi?
Geçiniz bunları !...
Ben bu yazıyı yazarken sadece bu gün Adana'da 5 tane kadın öldürüldü.
Her saat, her gün, her gece kadın ve çocuk cinayeti.
Öldürenler kim ?
Eşi, eski ,eşi, babası, kardeşi ... Yani aileden birileri.
Bunların katilleri cezaevine girse ki ne oluyor ?
Güzel bir takım elbise giyiyor, pişmanım diyor, başkasına baktı diyor, anama sövdü diyor, aldatıyordu diyor, diyor, diyor...
Ataerkil toplumda ne olacak ? Adam haklı oluyor bir anda. Az bir ceza ya da beraat.
Daha geçen Ağustos ayında görmediniz mi? Manisa'da ki olayı. Beyoğlu'ndaki gece tacizini ? Neredeyse adamlar dışarı çıkıyordu. Millet infiale geldi de içeride tutuklu kaldılar. Tabii ne zamana kadar?
Tüm bu olayların kökenine girmek kökenini konuşmak yerine de sosyal medyada karşı cins hedef gösteriliyor, aşağılanıyor, nefret söylemi yayılıyor ruh sağlıkları konuşuluyor. Arkadaş Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanelerinde yatan kaç kişi cinayet işlemiş bir de onlara hakaret eder gibi bu katilleri de hemen ruh hastası yapıyorsunuz. Oysa tüm cinayetler, tacizler, şiddetler bilinçli be! Kısaca sorunun kökenine inilmesin diye el birliğiyle konu bilerek çarptırılıyor. Kadın cinayetleri ne zaman çoğalıyor ? Boşanma ya da ayrılık aşamasında. Çoğu da ateşli silahlarla.
Maalesef bu koşulları yaratan da uygulanan siyasetin ta kendisidir. Erkek boşanma davası açar ama kadın açamaz. Erkek döver de, söver de! Erkek suçsuz, ölen ya da tacize uğrayan suçlu.
Özellikle Asya, Afrika ve Orta Doğu'da görülen " Ataerkil " düzenin baskın olduğu toplumlarda kadınlar, aile kurumunun ve toplulukların yaşamlarının sürdürülmesinde, bakımlarında günümüzün sosyoekonomik yapısında vazgeçilemez bir yere sahiptirler. Baskın ataerkil düzen dini ve milli değerleri her zaman ileri sürerek kadınları eve hapsetmeye, erken evlenmeye, eğitim almamaya, kapalı bir çevrede yaşamaya zorlarlar. Ataerkil topluma göre kadın; ya birinin karısıdır ya da kızı, kız kardeşidir. Çalıştırılmayarak, ev işlerine yöneltilerek üretim hayatında yer verilmeyerek kimliksizleştirilmektedir. Kadının kişiliğine, kimliğine, cinselliğine saygı duyulmaması belirli bir süre sonra kadının toplumla ailesiyle çatışmasına yol açacaktır.
Şiddet, taciz ve kadın cinayetleri minimum seviyeye indirilebilir mi ?
Elbette indirilebilir. Reçetesi ne derseniz ?
Başta siyasi istikrar. Hak ve özgürlükler, içine siyasetin girmediği hukukun üstünlüğü gerçek anlamda eğitim, gerçek anlamda adaletin tesis edilmesidir. Ülkedeki eşitsizlikler sadece cinsiyette değil dil, din, ırk ayrımcılığında da yok edilmelidir.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği devletin önderliğinde her alanda sağlanmalıdır. Kadın hakları bir demokrasi meselesidir. Tabii demokrasiyi kafanıza göre değil uluslararası normlara göre istiyorsanız. Kadınlar ve kız çocukları mutlaka eğitim almalı, üretim sektöründe çalışmalıdır. Şu anda kadının iş gücüne katılım oranı % 33 dür. Bu durumda ekonomik büyüme ve sosyal kalkınma açısından bana göre sorundur. Bu oran en kısa zamanda %502ye gelmelidir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması tüm toplumun geleceğini olumlu etkileyecektir mutlaka.
Reçetenin son ilacı da " EĞİTİM " Anasınıflarından başlayarak. Siyasetten ve tarikatlardan arındırılmış bir Milli Eğitim Bakanlığı önderliğinde tabii gerçek bilim ve ilim içeren müfredatla olur bu da. Örneğin Avrupa'da denenmiş ve onaylanmış yöntemler var.
Benim de İsveç ve Norveç gezilerimde gördüğüm, bilgi aldığım bir yöntem. Eğitim sistemlerine adı geçen ülkelerin zihinsel sağlık ve cinsiyet eşitliğine ciddi anlamda müfredatlarında yer vermesi. Bu ülkelerdeki tüm okullarda psikolojik hizmetler çok yaygın. Bizde ki gibi 500 öğrenciye 1 Reh. Öğrt. değil. Okullarda sağlık ve psikolojik kişiliklerle ilgili sağlık haftaları düzenleniyor, oyunlar, müzikli eğlenceler yapılıyor. Stres yönetimi öğretiliyor. Öğrenciler daha ilkokuldayken duygularını tam tanıyor ve yönetiyor.
Peki sayın okur, kendinize bir sorun :
Niçin kadınların anaların hep evde oturmasını, çocuk büyütmesini, yemek yapmasını, sizin psikolojik şiddetini çekmesini istiyorsunuz ?
Niçin kız çocuğu okumaz, gereği yok diyorsunuz ?
Onların da kişiliklerinin kazanmasını istemez misiniz?
Şiddetle, küfürle, tacizle, tecavüzle, bağırmayla öldürmeyle hangi iş çözülmüş ? Kendinize sorun.
Unutmayın! " Çözümün parçası olmazsanız, sorunun hep parçası olacaksınız".