Cumhuriyet’te yeni skandal
Basın Konseyi İkinci Başkanı Başar Yaltı Cumhuriyet Vakfı Yönetimi'ne alındı. Peki nasıl? Basın Konseyi'ni karıştıran skandalı 12punto.com.tr yazarı ve gazeteci Mustafa Büyüksipahi kaleme aldı
Cumhuriyet Gazetesi'nin 2022 yılında Trendyol'un çıkarları doğrultusunda e-Ticaret kanunu karşıtı manipülatif haber yapması ve çikolata kutularına konan paralarla ilgili skandal sonrası yeni bir 'etik kriz' daha yaşandı. Basın Konseyi'nin ilk aldığı kınama kararının değiştirilmesini sağlayan Basın Konseyi İkinci Başkanı avukat Başar Yaltı'nın Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu'na girdiği ortaya çıktı.
Cumhuriyet Gazetesi'nin 2022 yılında Trendyol'un çıkarları doğrultusunda e-Ticaret kanunu karşıtı manipülatif haber yapması ve çikolata kutularına konan paralarla ilgili skandal sonrası yeni bir 'etik kriz' daha yaşandı. Basın Konseyi'nin ilk aldığı kınama kararının değiştirilmesini sağlayan Basın Konseyi İkinci Başkanı avukat Başar Yaltı'nın Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu'na girdiği ortaya çıktı.
Basın Konseyi İkinci Başkanı Başar Yaltı
Cumhuriyet Gazetesi ve yönetimi, geçen yıl e-ticaret yasası karşıtı haberleri yayımlamak üzere çikolata kutularında alınan rüşvet skandalıyla gündeme gelmişti.
Gazetenin sahibi konumundaki vakıf yönetimi, bu kez rüşveti aklayan Basın Konseyi üyesi avukat Başar Yaltı'yı vakıf yönetimine almasıyla skandalı yeni bir boyuta taşıdı.
Cumhuriyet Gazetesi'nin saygınlığını zedeleyen olay, Basın Konseyi'ne taşınmış, ilk değerlendirme toplantısının ardından şikayet edilen genel yayın yönetmenine kınama kararı çıkmıştı. Ancak kınama kararı yayımlanmadan şikâyetin yeniden görüşülmesi sağlanmış, oylayıcılar değiştirilerek kınama kararı geri çekilmişti.
Süreçte etkin olan Basın Konseyi İkinci Başkanı avukat Başar Yaltı, bu gelişmenin ardından Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu'na alındı.
Süreci tüm ayrıntılarıyla 12punto.com.tr'deki köşesinde kaleme alan gazeteci Mustafa Büyüksipahi, bir diğer Basın Konseyi üyesi İlter Turan'ın şikâyet konusu görüşülürken zoom toplantısı sırasında kamera ve mikrofonunu açık unutup, Cumhuriyet Vakfı Başkanı'nı arayıp bilgi verdiğini de aktardı.
Büyüksipahi, yazısında Basın Konseyi Başkanı ve Basın Konseyi üyelerine seslenerek, etik çağrısı yaptı.
İşte o yazı
Kaç gündür yazacağım lakin elim gitmiyor... Çünkü üzgün, kırgın ve adalete dair umudu tükenmiş bir haldeyim.
Ülkemde masum kız çocuğu Narin katledildi....
"Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diyen gencecik teğmenler hedef alındı...
Halk derin bir sessizlikle açlığa, yoksulluğa her geçen gün daha da kötüleşen bir yaşama razı...
'Enercisi yüksek suç insanları' konvoylar eşliğinde tahliye edildi... Milyonlarca insan da bu kişileri takibe alıp, savunmaya devam ediyor... Ne zavallılık....
Tüm bunlar yaşanırken, 'bireysel tepki' olarak anlaşılacak bir şeyler karalamak istemedim...
Adalet talebinin ve çürümeye karşı mücadele isteğinin bireyselliği olur mu? Bence olmaz ama insan yine biraz mahcup davranıyor işte..
Ancak bu gelişmeleri en azından kendi tarihime not düşmek üzere aktaracağım.
Sözü fazla uzatmadan konuya gireyim.
Başta Cumhuriyet okurunun dikkatle ve üzüntüyle izlediği bir olay yaşandı geçen sene...
Cumhuriyet Gazetesi'nde, Çin sermayesi e-ticaret sitesi Trendyol'un çıkarları doğrultusunda manipülatif haberler yayımlandı.
Haberler, 2022 Temmuz ayında yayınlanan e-Ticaret kanunu karşıtıydı.
TBMM iradesi, Cumhuriyet Gazetesi'nin de aralarına dahil edildiği birçok medya organında yayımlanan haberlerle etkilenmek istenmişti.
Bunun perde arkasında firmanın görevlendirdiği kişilerin daha önce, Uğur Mumcu'nun gazetesine Pelit marka çikolata kutularına koydukları paralarla gelmesi olayı vardı.
Genel Yayın Yönetmeni odasında gazetenin tarihine kara bir leke olarak düşen o an yaşanmıştı ve kutular, GYY makamındaki kişiye teslim edilmişti.
Olay açığa çıkınca bomba etkisi yarattı. Hayal kırıklığı, üzüntü, utanç hepsi bir arada yaşandı.
Konu, basın etiğiyle ilgili, ciddi ve Cumhuriyet Gazetesi'nin geleceğini ilgilendiren bir konu olduğu için çözüm üretmek adına hemen harekete geçildi.
Bu durumun normal bir şey olduğunu savunanlar ile gazetenin bağımsız çizgisini ve etik değerlerini savunanlar arasında kavga çıktı. Olay yargıya taşındı.
Yaşananları yargıya taşıyan da bizzat Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Av. Turan Karakaş oldu.
Cumhuriyet Vakfı'nın diğer üyeleri, Cumhuriyet Gazetesi Yayın Kurulu üyeleri ve yazarlar... Tek tek bilgilendirildi...
Bazıları olayı tüm gerçekliğiyle algıladı ve yaşanan etik dışı olaya tepki gösterenlere hak verdi. Ama sessiz kalmayı tercih etti.
Bazıları ise her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilip, itiraf anlarına kelime kelime tanık olmasına rağmen küçük oyunlarla çıkarlarına uygun davranmayı tercih etti. Ama tercihlerini haklı kılmak için saldırıya geçtiler.
Mertçe değil elbette. Dedikodu yaparak, yalan üreterek.... Bazısı yayın kurulu toplantısında kayıtsız kalmamış gibi görünmek için Alev Coşkun'a çanak soru yöneltti, bazısı usulca toplantıyı terk etti.
Tıpkı AKP gibi dış güçlerden, rüzgârsız havada dönen fırıldaklardan söz etmeye başladılar... Oysa dönen fırıldaklar tam olarak kendileriydi.
Öyle küçüldüler ki sağlık sorunlarıyla boğuşurken sayısız Cumhuriyet davasını takip eden vakıf yönetim kurulu üyesi Turan Karakaş'ı dahi hedef aldılar.
Ben de gazeteci kimliğimle hâlâ bir ihtimal hukuk, kural, nizam vardır diye düşünerek Basın Konseyi'ne başvurdum.
Durumu, rüşvetin nasıl ortaya çıktığını, kimlerin itiraf ettiğini, herkesin hangi yöntemlerle nasıl bilgilendirildiğini, kutuları getiren kişileri, nasıl geldiklerini, içeride telefonların nasıl kapatıldığını ve nice sayısız ayrıntıyı aktardım.
Basın Konseyi Yüksek Kurulu üyeleri dikkatle dinledi. Bana hak vermiş olacaklar ki kınama kararı aldılar.
Bir süre sonra Basın Konseyi'nin bazı üyelerinin, kınama kararı alındığı bilgisini Cumhuriyet Vakfı Başkanı Alev Coşkun'a aktardıklarını öğrendim.
Yani şikâyet edilen kişiye yönelik kınama kararı Basın Konseyi'nin sitesinde yayımlanmadan, öncesinde şikâyet edilen ve Cumhuriyet Vakfı Başkanı haberdar edilmişti. Daha doğru ifade etmek gerekirse karar dışarı sızdırılmıştı.
Strateji dehası olmakla övünen vakıf başkanı doğal olarak hemen harekete geçti.
Ben ise bir umut beklemeye koyuldum.
Karar nedense bir türlü yayımlanmıyordu.
Derken, ne hikmetse kurul kararı, çeşitli gerekçelerle yeniden görüşülmek üzere bir zemin hazırlandı.
Oylayıcılar değişti.
Basın Konseyi İkinci Başkanı avukat Başar Yaltı, şikâyet edilenin savunma avukatlığına soyundu. Zoom toplantısında yargıç gibi sorular yöneltti. Ama şikâyet edilene değil bizzat bana... Yüzündeki telaşı unutmayacağım.
Bir diğer üye Doç. Dr. Murat Önok da şikâyet edilen lehine pek gayretkârdı.
Netice itibarıyla şikâyetimin tekrar görüşülmesi sağlandı ve kınama kararı değiştirildi.
Bu sırada inanılmaz bir olay yaşandı.
İlk toplantıya bulunduğu tatil beldesinden üstü çıplak ve şortla katılan Profesör İlter Turan, ikinci toplantı sırasında zoom'unu açık unutarak Cumhuriyet Vakfı Başkanı'nı aradı.
Evet yanlış okumadınız... Toplantı sırasında Alev Coşkun'u aradığını öğrendim. Toplantıya katılan diğer üyeler bu utanç anlarına elbette tüm açıklığıyla tanık olmuştu
İlter Turan, Basın Konseyi görüşmeleri sırasında yaşananlarla ilgili olarak Coşkun'a bilgi verdi. Rezalete şahitlik edenler "Zoom açık açık" diye bağırarak tepki gösterdi.
Bu konuyu X hesabımdan sosyal medya iletisiyle birkaç kez paylaştım. Lakin İlter Bey için hiç sorun teşkil etmedi.
Basın Konseyi'nin kararlarını etkilemek, kumpas kurmak, adaletsizlik yapmak onun için belli ki bir anlam ifade etmiyordu.
Sonra ne mi oldu?
O gün, Basın Konseyi'nde ikinci başkan olarak etkin bir konumda bulunan Başar Yaltı ve ona çanak tutanların olağanüstü çabası ile karar değiştirilmişti.
Yeni karar Basın Konseyi'nin sitesinde yayımlanırken hakikat mağlup edilmiş gibi göründü.
Ama mağlup edilen hakikat değil çıkarlar uğruna bozuk para gibi harcanan ahlâk anlayışı oldu.
Aradan bir yıla yakın zaman geçti?
Veeee.... Geride bıraktığımız 3 Eylül 2024 tarihinde Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu yeniden seçildi. Basın Konseyi'nde ikinci başkan olarak görevine devam eden Başar Yaltı, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyeliğine atandı.
Durumun vahametini her seviyede zekâya sahip insanın anlaması için şöyle aktarayım...
Gazetenin ve haberciliğin namusunu korumak için sağlık sorunlarıyla boğuşurken canla başla mücadele eden, manipülatif haber karşılığı haber yapılmasının kabul edilemez olduğunu savunup yargıya giden Turan Karakaş gitti..
Çikolata kutusunda parayı alanların avukatlığına soyunan, Basın Konseyi'nin kararını değiştirip yargı sürecinin seyrini etkileyen, kınama kararını bozulmasını sağlayan, tüm görünür gerçekliğe, ortaya saçılan itiraflara rağmen hakikati perdeleyen Basın Konseyi İkinci Başkanı Başar Yaltı, vakıf üyeliğine getirildi.
Uzun ve sıkıcı yazımı bitirmeden önce bazı sorular yöneltmek istiyorum... Elbette Basın Konseyi Başkanı ve saygın üyelerine yönelik sorularım...
- Değerli Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç Hanım ve saygın üyeler! Başar Yaltı'nın görevine devam etmesi sizce uygun mudur?
- Başar Yaltı'nın çabası sonucunda değiştirilen karar, hakikati örtmüş olabilir ama bundan sonra Basın Konseyi güvenilir bir yapı olarak varlığını sürdürebilecek midir?
-Cumhuriyet Vakfı Üyesi değilken bile adil olmayan gelişmeler doğmasına neden olan Başar Yaltı, bundan sonraki süreçte ne kadar adil olacaktır? Çıkarlara yönelik kararlar alması ya da başkalarını da buna teşvik etme çabası Basın Konseyi için bir kaygı unsuru değil midir?
- Basın Konseyi üyesi olup oylamaya katılan ve zoom'unu açık unutup, herkesin gözü önünde Cumhuriyet Vakfı Başkanı'nı arayıp bilgi aktaran İlter Turan'la ilgili yaklaşım ne olmuştur? Ortaya konan ahlâk dışı eylem normal midir? Hiçbir yaptırım olmayacak mıdır?
Son sözüm ise Başar Bey... Bu ekibin size çok iyi ihtiyacı olacak. Ve sizi tebrik ediyorum.... Ancak biliniz ki siz ve sizin gibiler ne yaparsa yapsın gerçek gerçektir... Değişmeyecektir...
NOT:Merak edenler için şuraya da değiştirilen BKYK kararını bırakayım...
https://www.basinkonseyi.org. tr/bkyk-karari-2023-27/