Şizofreni Tedavisinde Yeni Yöntem
Dünyaca tanınmış psikiyatrist Prof. Dr. Xavier Amador, hastalarını şizofreni hastası ağabeyi ile deneyimlerinden yola çıkarak geliştirdiği yöntemi uygulayarak tedavi ediyor.
Hastaların yarısından fazlasının, hastalığının ve mantıksız davranışlarının farkında olmadığını belirten Amador, “Hastayı ikna etmeye çalışmayalım, bunu bırakalım. Onların istedikleriyle tedaviyi ilişkilendirelim. Hastanın istediği şeyleri tedavi ile ilişkilendirmek konusunda ortaklık kurmamız lazım” dedi.
Amador, şizofreni hastalarında “iç görü” eksikliğinin sık karşılaşılan bir sorun olduğunu, hastaların tedaviye, “Hiçbir sorun yok, hasta değilim, bir psikiyatriste ihtiyacım yok, aile üyelerimin de bana yardım etmesine gerek yok” şeklinde yaklaştıklarını söyledi.
Ağabeyi tam 22 yıl mücadele etti
Aile bireyleri “sen hastasın” dediğinde buna inanmayan, bir psikiyatriste ihtiyacı olmadığını düşünen hastalarla nasıl işbirliği yapılması gerektiğinin önemli olduğunu dile getiren Amador, aynı hastalıkla 22 yıl boyunca mücadele eden, kendisinden 8 yaş büyük ağabeyi Henry ile de benzer deneyimler yaşadığını anlattı.
İlk psikolojik sorunları kendisi 21 yaşındayken ortaya çıkan ağabeyinin sesler duymaya başladığını, paranoyaklaştığını, sürekli korktuğunu belirten Amador, polis zoruyla hastaneye kaldırdıkları ağabeyinin burada yatarken hastalığını kabul ettiğini, ancak taburcu olduktan sonra ilaçlarını almayı reddettiğini söyledi.
O dönemde 3 yıl boyunca bir psikiyatri koğuşunda ve acilde çalıştığını, polisle de psikiyatri kriz müdahaleleri konusunda işbirliği yaptığını ifade eden Amador, bu sayede ağabeyi ile nasıl iletişim kurabileceğini öğrendiğini söyledi.
Amador, o yıllardaki deneyimlerini “Onunla sürekli hastalık konusunda yüzleşmeye çalışmak saçmaydı. ‘Evet hastayım, ilacımı alacağım’ dediği dönemlerde, aslında açıkçası sadece yalan söylüyordu, onu anlamıştım. Bana yalan söylemesinin sebebi de benimle tartışmak istememesiydi” sözleriyle aktardı.
Bunun sonucunda hem ağabeyi hem de hastaları ile farklı bir şekilde konuşmayı öğrendiğini, onlara “sen akıl hastasısın” demeyi ve ilaç konusundaki ısrarı bıraktığını belirten Amador, kardeşi sayesinde araştırma yürüttükleri psikiyatrist Arwin Bank ile tedavide yeni bir yöntem geliştirdiklerini söyledi.
“Hasta olduğuna inanmayan tedaviyi reddeder”
Hastalıkta “inkar” kavramının önemine işaret eden Amador, evli olduğunu düşündüğü ünlüleri rahatsız eden ya da düşman gördükleri kişilere bomba yollayan psikotik ve şizofrenik hastalarla karşılaştığını, bu hastaların, kendilerine seçenek sunulduğunda hastane yerine cezaevini tercih ettiklerini, hatta ölüm cezası söz konusu olduğunda bile hasta olduklarını kabul etmediklerini anlattı.
Amador, şöyle konuştu:
“Hasta olduğuna inanmayan biri tabii ki tedaviyi reddeder. Mantıklı olan budur, hatta tedaviyi kabullenmesi aptalca olur. Şeker hastası olmayan biri insülin yapmayı kabul eder mi? Kendinize bunu enjekte ederseniz neredeyse zehirli bir şeyi enjekte etmiş olursunuz. Hatta insülin şoku sizi öldürebilir bile. ‘Bu ilacı almak istemiyorum, ihtiyacım yok, çünkü bu benim için bir zehir ya da zombi gibi hissediyorum kendimi, kullanmak istemiyorum, kendim gibi olamıyorum ilacı aldığımda’ diyen hastalarım var. Eskiden biz buna ‘hastalığın inkarı’ derdik. Yaptığımız çalışmalarda ‘hasta değilim’ diyen bir çok şizofrenle karşılaştım. Araştırmalarımızda, hastaların yarısından fazlasının, hastalığının ve mantıksız davranışlarının farkında olmadığını tespit ettik. Bence buna artık ‘inkar’ denilemez. Bu çok ağır, ciddi bir sorun ve sadece savunma mekanizması ile de açıklanamaz.”
Pek çok hastanın ilacını kullanmadığını, hastaların yüzde 50 ile 75′inin tedaviye ya hiç uymadığını ya da ancak kısmi uyum gösterdiğini bildiren Amador, “Hastaneden taburcu edildikten sonraki 7-10 gün içinde hastaların yüzde 25′i ilacını bırakıyor. Yüzde 50′si bir, yüzde 75′i de 2 yıl sonra tedaviyi bırakıyor. Yani her 4 hastadan 1′i 2 yıl içinde ilaç almayı terk etmiş hale geliyor” diye konuştu.
Hastaların, tedavilerini üstlenen hekimlere bu konuda gerçekleri söylemediğini bildiren Amador, “Aynen benim ağabeyimde olduğu gibi bize doğruyu söylemiyorlar. Çünkü baskı uygulamamızı istemiyorlar. Kötü oldukları için değil, bize doğruyu söylemiyorlar, çünkü bize doğruyu söyleseler, ‘ilacımı bıraktım’ deseler bir çatışmaya gireceğiz onlarla. Bunu istemiyorlar” ifadesini kullandı.
Hastalarla iletişimde önyargısız görünmenin büyük önem taşıdığını vurgulayan Amador, “Hasta bana, ‘hasta değilim, senin bana verdiğin ilaç zehir, bana zararlı, o sesleri onun yüzünden duyuyorum’ diyor. Buna ön yargısız yaklaşmak ve hastanın görüşlerine saygı duymak lazım. Bu nasıl yapılır? Bizim sözlerimizi dinlemeleri için hastalarımızı bir şekilde ikna edebiliriz. Onlara tedaviden fayda sağlayacağını anlatmamız lazım. ‘Bu tedaviyi bence dene, haftada bir görüşelim. İstersen bakımevine git, biraz orada kal’ diyebiliriz. Bunu yavaş yavaş alçakgönüllülük ile yapmamız lazım.”
Motivasyonel mülakat
Geliştirdikleri “Motivasyonel mülakat” yönteminde, kullanılan dilin değiştirilip mülakatın başka bir yere odaklandığını, hastanın konuşmasına izin verildiğini kaydeden Amador, “Hastanın görüşlerine saygı duyulduğu gösterilmeli. ‘Doktor bu yan etkiler bende yok ama CIA beni çıldırtıyor, sürekli peşimdeler’ diyecek hasta. ‘Aman şimdi CIA’yi boşver, sana o konuda yardımcı olamam’ denilmemeli. Bırakın hasta CIA konusunu konuşsun” önerilerini dile getirdi.
Görüşme sırasında, hastaya fikrini hemen değil, geciktirerek söylediğini ve dikkatini dağıtmaya çalıştığını, görüşlerini hastanın talep ettiği şeylerle ilişkilendirmeye çalıştığını anlatan Amador, “(Bu ilacı alırsan daha iyi uyuyabilirsin, bu komplolar ile başa çıkabilirsin, hasta olduğun için değil) diyorum. ‘Doktor sizce ben hasta mıyım?’ diye sorarsa, ‘Mümkünse fikrimi sana sonra söyleyeyim, sen ne istiyorsun bana onu anlat’ diye karşılık veriyorum” diye konuştu.
Böylece bu kişilerin hasta olduğuna inanmasalar bile ilaç kullandıklarını belirten Amador, “Hastayı ikna etmeye çalışmayalım, bunu bırakalım. Onlar ne istiyorlar, onların istedikleriyle tedaviyi ilişkilendirelim. Biz de bunu yapmaya çalışıyoruz. Hasta ile ortağız. Hastanın istediği şeyleri tedavi ile ilişkilendirmek konusunda onunla ortaklık kurmamız lazım” dedi.
Hastaların taburcu olmak için doktorlara duymak istediklerini söylediklerini belirten Amador, “Burada bir işbirliği söz konusu olmaz. Kendilerini hasta değil, kurban olarak gördükleri için tedaviye uymazlar. Tedaviyi tamamen reddederler ama taburcu edilmeyeceğini bildikleri için ilacı sanki alıyormuş gibi yapıp yastığın altında saklayabilirler ya da yanağının içinde bekletebilirler” diye konuştu.
Buna karşı uzun etkili, enjekte edilebilen ilaçlar kullanılabileceğini kaydeden Amador, “Bunu ağabeyimde de gördüm. Hastalığın ilk 7 yılında 30′dan fazla hastaneye yattı, son 15 yılında ise hep uzun etkili enjektabl ilaç yaptım ve sadece bir kere hastaneye yattı. Bu bilim değil, benim hikayem. Ama bilim de bize aynı şeyi söylüyor. Yapılan araştırmalar bununla tedaviye uyum oranlarının yüzde 75′e kadar çıktığını gösteriyor. Çünkü yılda 700 ya da bin 400 kere hap almak zorunda değilsiniz. Randevuya gidip 24 ya da 25 kez iğnenizi oluyorsunuz” ifadesini kullandı.