Doğadaki Üç Unsur : Su, Toprak, Bitki

Yer Üstü Suları​ Akarsu, göl ve denizler yerüstü sularını oluştururlar. Dünya nüfusunun hızla artmasına rağmen su kaynaklarının sabit olması, bu kaynakların kirletilmemesini ve çok iyi kullanılmasını gerektirmektedir. Bilinçli su kullanımıyla, yaşam kalitemizi bozmadan alacağımız basit tedbirlerle su kaynaklarımızın kirlenmesini ve tükenmesini önleyebiliriz. Bununla birlikte; üç tarafı denizlerle çevrili olan ve çok sayıda yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının bulunduğu ülkemizde sular, evsel ve endüstriyel atıklarla kirlenmektedir. Bu atıkların arıtılmadan su yataklarına verilmesi, katı atıkların düzensiz olarak alıcı ortama bırakılması, ayrıca bilinçsizce yapılan zirai ilaçlama ve gübrelemeden dolayı yerüstü suları kirlenmektedir. Sanayinin çevre üzerindeki olumsuz etkisi diğer faktörlerden çok daha fazladır. Sanayi kuruluşlarının; sıvı atıkları ile su kirliliğine, buna bağlı olarak gelişen toprak ve bitki örtüsü üzerinde aşırı kirlenmelere sebep olduğu ve doğa tahribine yol açtığı bilinmektedir. Ayrıca son yıllarda sanayi ve teknolojinin hızla gelişmesi sonucu köyden kente göç olayı artmış, bu durum hızlı ve düzensiz yapılaşmaya yol açmıştır. Zirai mücadele için yapılan ilaçlamalarda, havadaki ilaç zerrelerinin rüzgarla sulara taşınması veya tarım ilaçları üretimi yapan fabrikaların atıklarının su kaynaklarına arıtılmadan verilmesi sebebiyle sular kirlenmektedir. Diğer yandan kimyasal gübrelerin bilinçsizce ve aşırı kullanımı da zamanla toprağı çoraklaştırmakta, bunun sonucunda hem toprağın verimi düşmekte, hem de yeraltı sularına sızması ve yüzey su akışlarıyla birlikte yerüstü sularına karışması neticesinde su kirliliğine sebep olmaktadır. Akarsu Kirliliği: Akarsular; küçük dereler, yağmur, kar ve kaynak sularıyla beslenirler. Kanalizasyon suları, fabrika atıkları ile havayı kirleten etkenlerin yağmur ve yüzey akışlarıyla taşınması, tarımsal faaliyetler sonucu oluşan pestisit ve gübre gibi kimyasal atıklar, akarsuları kirleten başlıca etkenlerdir. Akarsular ve okyanuslar belli bir seviyeye kadar olan kirliliği arıtma özelliğine sahiptir. Bu sınır aşıldığında suda aşırı kirlilik ve bozulma başlar. Akarsuların bazı etkenlerle kirlenmesi sonucu akarsularda mevcut olan ekolojik denge bozulmakta, bitkiler ve hayvanlar olumsuz yönde etkilenmektedir. Göl Kirliliği: Göl kirlenmesinin ana unsurları akarsular ve atmosferik olaylardır. Akarsularla taşınan çözünmüş ve askıdaki maddelerin önemli miktarı erozyon ve kimyasal çözünme sonucu oluşur. Ayrıca asit yağmurları da kirliliği artırmaktadır. Göle karışan kirleticilerin büyük bir kısmı akarsular, endüstriyel atıklar ve drenaj yoluyla taşınmasına karşılık, atmosferle kirliliğin taşınması da son derece önemlidir. Havadaki kirleticilerin yağışlar ve rüzgar gibi atmosferik etkenlerle uzun mesafelere taşınması ve yerüstü sularına karışması sonucu su kirliliği meydana gelmektedir. Deniz Kirliliği: Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili olduğundan deniz kirliliği hayati önem taşımaktadır. Denizlerin taşımacılık ve turizm amacıyla kullanılması, evsel, endüstriyel atıkların arıtılmadan veya kısmen arıtılarak denize verilmesi, deniz kazaları sonucu meydana gelen petrol akıntıları, akarsulardan denizlere ulaşan tarımsal atıklar, kirlenmeyi meydana getiren başlıca etkenlerdir. Deniz kirliliğine sebep olan atıklar belirli bir zamanda, bir bölgedeki kirlenme yoğunluğuna bağlı olarak insan sağlığına ve çevreye olumsuz yönde etki etmektedir. Deniz kirliliğine sebep olan diğer faktörleri şöyle sıralayabiliriz: Deniz kıyılarında bulunan kent merkezleri ve sanayi tesislerinden çıkan ve arıtılmadan denize boşaltılan atıklar. Tarımsal alanlarda erozyon sonucu akarsularla denize karışan toprak ve diğer kirleticiler. (Tarım alanlarından her yıl önemli miktarlarda toprak, erozyon yoluyla denizlere taşınmaktadır. Denizlere sadece toprak değil, tarımsal faaliyetler sonucu akarsulara karışan pestisit ve gübre gibi kimyasal atıklar da taşınmaktadır.) Denizlerde kurulmuş bulunan platform ve boru hatlarından oluşan sızıntılar. Gemiler ve diğer deniz araçlarından oluşan kirlilik (petrol, yağ atıkları, zehirli sıvılar, pis sular , çöpler vb.) Deniz kazaları neticesinde önemli miktarlarda petrol döküntüsü suda birikmekte ve canlı ortamını tehdit etmektedir. Özellikle büyük petrol tankerlerinin kazaları sonucunda binlerce ton ham petrol denize dökülmektedir. Ham petrol taşımacılığı, petro-kimya sanayii ve organik kimya sanayiindeki gelişmeler kara, hava ve denizlerdeki kirlilik miktarını artırmıştır. Plastik maddelerin karadan ve gemilerden denize bırakılması, plajlara ve denizin doğal yaşamına ciddi zararlar vermektedir. Denizlerimizdeki kirlilik durumunu daha iyi anlamak için Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz'in kirlilik durumlarına kısaca değinmekte fayda vardır. Karadeniz'de Kirliliğin Sebepleri: Karadeniz'in bazı bölgelerinde yapılan araştırmalar sonucunda; koliform bakteri sayısı, organik madde miktarı, bulanıklık gibi kirlilik unsurlarının normal değerlerin üzerinde olduğu tespit edilmiştir. Trabzon'da yapılan bir araştırmaya göre; deniz kirliliğinin sebepleri önem sırasına göre şöyledir; Kanalizasyon, Çöp ve atıklar, Erozyon, Doğu Karadeniz Bölgesinde kara yolu ulaşımının deniz kıyılarından gerçekleştirilmesi, Sanayi kuruluşlarının olumsuz etkisi.. Marmara Denizi'nde Kirliliğin Sebepleri: Marmara Denizi; özellikle Haliç ve izmit Körfezi başta olmak üzere, fiziksel ve kimyasal kirleticilerin etkisinde kalmıştır. Giderek artan kentsel ve endüstriyel faaliyetler sonucu, bazı kirleticiler sınır değerlerin üzerine çıkmıştır. Bunlara ilaveten Haliç'te dere ve yamaçlardan gelen erozyon kalıntıları kirliliği artırmaktadır. Ege Denizi'nde Kirliliğin Sebepleri: Ege Denizi'nde ortaya çıkan en önemli kirletici kaynaklar; B. Menderes, Meriç ve Gediz Nehirleri ile Çanakkale Boğazı ve izmir şehrinden ileri gelen kentsel ve endüstriyel atıklardır, izmir Körfezi'nde petrol rafinerilerinden birisinin bulunması ve yoğun deniz trafiği de, petrol ve diğer petrol ürünleriyle körfezin kirlenmesine yol açmaktadır. Akdeniz'de Kirliliğin Sebepleri: Deniz yolu taşımacılığı, Mersin'deki petrol rafinerisi ve iskenderun Körfezindeki iki adet petrol boru hattı terminali önemli kirletici unsurlardır. Bununla birlikte Akdeniz'de kirlilik oranı, Marmara ve Ege Deniz'ine göre daha düşüktür. Su kirliliğinin en önemli etkenlerinden olan evsel ve endüstriyel atık suların arıtılması ile ilgili ülkemizdeki durum şöyledir; *Endüstriyel işletmelerde arıtma tesisine sahip işletmeler sadece %9'dur. *Arıtma tesisi bulunmayan kuruluşlardan; özel sektörün oranı %16 iken, kamu sektörünün oranı ise %84'tür. *Ülkemizde faaliyette bulunan organize sanayi bölgelerinden sadece %14'ünde arıtma tesisi bulunmaktadır. *Ülkemizdeki turistik tesislerin %81'inde arıtma tesisi bulunmamaktadır. *3215 belediyenin bulunduğu ülkemizde 141 belediyede kanalizasyon sistemi vardır, bunun da sadece 43 tanesinde arıtma tesisi bulunmaktadır. Bir başka ifade ile kanalizasyon sularının %98.67'si hiç arıtılmadan ırmaklara, göllere ve denizlere bırakılmaktadır. *Ülkemizdeki endüstri kuruluşlarının %98'inde arıtma tesisi bulunmamakta, olanların bir kısmı ise yetersiz veya çalışamaz durumdadır. *Endüstrinin ürettiği zehirli ve ağır metaller ihtiva eden atık sulara gelince; yılda 930 milyon metreküp endüstriyel atık suyun sadece %22'si arıtılmakta, %78'i ise arıtılmaksızın doğrudan göl, ırmak ve denizlere verilmektedir. Yeraltı Suları ve Kaynaklar​ Yer altı Suyu (Taban Suyu) Yağış olarak yeryüzüne düşen ya da yeryüzünde bulunan suların, yerçekimi etkisiyle yerin altına sızıp, orada birikmesiyle oluşan sulardır. Yer altı suyunun oluşabilmesi için beslenme ve depolanma koşullarının uygun olması gerekir. Yer altı suyunun beslenmesini etkileyen en önemli etmen yağışlardır. Depolama koşulları ise yüzeyin eğimine, bitki örtüsüne ve yüzeyin geçirimlik özelliğine bağlıdır. Yer altı Sularının Bulunuş Biçimleri Bol yağışlı ve zemini geçirimli taşlardan oluşan alanlarda yer altı suyu fazladır. Az yağış alan, eğimi fazla ve geçirimsiz zeminlerde ise, yer altı suyunun oluşumu zordur. Kum, çakıl, kumtaşı konglomera, kalker, volkanik tüfler, alüvyonlar, geçirimli zeminleri oluşturur. Bu nedenle alüvyal ovalar ve karstik yöreler yer altı suyu bakımından zengin alanlardır. Kil, marn, şist, granit gibi taşlar ise geçirimsizdir. Yer altı suyu oluşumunu engeller. Yeraltında biriken sular Taban suyu Artezyen Karstik Yeraltı Suyu olarak bulunur. Taban Suyu Altta geçirimsiz bir tabaka ile sınırlandırılan, geçirimli tabaka içindeki sulardır. Bu sular genellikle yüzeye yakındır. Marmara Bölgesi’ndeki ovalar, Ege Bölgesi’ndeki çöküntü ovaları, Muş, Erzurum ve Pasinler ovalarındaki yer altı suları bu gruba girer. Artezyen Bu tür sular basınçlı yeraltı sularıdır. İki geçirimsiz tabaka arasındaki geçirimli tabaka içinde bulunan sulardır. Tekne biçimli ovalar ve vadi tabanlarında bu tür sular bulunmaktadır. İç Anadolu Bölgesi artezyen suları bakımından zengindir. Karstik Yer altı Suyu Karstik yörelerdeki kalın kalker tabakalar arasındaki çatlak ve boşluklarda biriken yer altı sularıdır. En önemli özelliği birbirinden bağımsız taban suları oluşturmasıdır. Karstik alanların geniş yer kapladığı Akdeniz Bölgesi karstik yeraltı suları bakımından zengindir. Kaynak Yeraltı sularının kendiliğinden yeryüzüne çıktığı yere kaynak denir. Türkiye’de kaynaklara pınar, eşme, bulak ve göze gibi adlar da verilir. Kaynaklar, yer altı suyunun bulunuş biçimine, yüzeye çıktığı yere ve suların sıcaklığına göre gruplandırılabilir. Sularının sıcaklığına göre kaynaklar, soğuk ve sıcak su kaynakları olarak iki gruba ayrılır : Soğuk Su Kaynakları Yağış sularının yeraltında birikerek yüzeye çıkması sonucunda oluşurlar. Genellikle yüzeye yakın oldukları için dış koşullardan daha çok etkilenirler. Bu nedenle suları soğuktur. Soğuk su kaynakları yeraltında bulunuş biçimine ve yüzeye çıktığı yere göre üç gruba ayrılır : Tabaka Kaynağı : Geçirimli tabakaların topoğrafya yüzeyi ile kesiştikleri yerden suların yüzeye çıkmasıyla oluşan kaynaklara tabaka kaynağı denir. Vadi Kaynağı : Yeraltına sızan suların bulunduğu tabakanın bir vadi tarafından kesilmesi ile oluşan kaynaktır. Genellikle vadi yamaçlarında görülür. Karstik Kaynak (Voklüz) : Kalın kalker tabakaları arasındaki boşlukları doldurmuş olan yer altı sularının yüzeye çıktığı kaynaktır. Bol miktarda kireç içeren bu kaynakların suları genellikle sürekli değildir. Yağışlarla beslendikleri için karstik kaynakların suları soğuktur. Toroslar üzerindeki Şekerpınarı en tanınmış karstik kaynak örneklerinden biridir. Sıcak Su Kaynakları Yerkabuğundaki fay hatları üzerinde bulunan kaynaklardır. Fay kaynakları da denir. Suları yerin derinliklerinden geldiği için sıcaktır ve dış koşullardan etkilenmez. Sular geçtikleri taş ve tabakalardaki çeşitli mineralleri eriterek bünyelerine aldıkları için mineral bakımından zengindir. Bu tür kaynaklara; kaplıca, ılıca, içme gibi adlar verilir. Sıcak su kaynaklarının özel bir türüne gayzer denir. Gayzer : Volkanik yörelerde yeraltındaki sıcak suyun belirli aralıklarla fışkırması ile oluşan kaynaklardır. UYARI : Yerin derinliklerinde bulunan suların sıcaklığı yıl içinde fazla bir değişme göstermez. Fay kaynakları volkanik ve kırıklı bölgelerde görülür. Türkiye’de Sıcak Su Kaynaklarının Dağılışı Türkiye kaplıca ve ılıca bakımından zengin bir ülkedir. Bursa, İnegöl, Yalova, Bolu, Haymana, Kızılcahamam, Sarıkaya, Erzurum, Sivas Balıklı Çermik, Afyon, Kütahya, Denizli çevresindeki kaplıca ve ılıcalar en ünlüleridir. Toprak Oluşumunu etkileyen Faktörler​ TOPOGRAFIK FAKTÖR Türkiye arazisinin önemli bir kısmı egimli ve çok egimli yamaçlardan oluşmaktadır. Egimin çok dik oldugu yamaçlarda topragın oluşması ye tutunması oldukça zordur. Toprak oluşumu üzerine yer şekillerinin etkisi egim, yükseklik ve bakı fak*törüyle olmaktadır. Egim: toprak içinde bulunan suyun yatay yönlü hareketini etkileyen başlıca faktördür. Toprak içindeki suyun hareketi, egimi yönünde olur. Hızı da egimin dikligi ile dogru orantılıdır. Bu yamaçlar, eger bitki örtüsünden de yoksunsa, çıplak yerlerdir. Dik yamaçların çıplak olmasının başlıca nedeni, şid*detli erozyondur. Yükselti arttıkça sıcaklık azalmaktadır. Ayrıca belirli bir seviyeye kadar yagış miktarı da artar. Ancak çok yükseklerde yagışta azalma olur. işte sıcaklıgın ve yagışın yükseklige baglı olarak gösterdikleri bu farklılık, bitki örtüsü ve toprak oluşumunu farklı şekillerde etkilemektedir. Yükseklik basamaklarına baglı olarak dag yamaçlarında toprak kuşakları oluşmaktadır. (Örnegin Kuzey Anadolu sıradaglarının Karadeniz’e bakan yamaçlarında şöyle bir durum söz konusudur: 1000 m’ye kadar asit karakterli kahverengi orman toprakları, 1000-2000 m arasında organik madde yönünden zengin esmer topraklar, 2000 m den daha yüksek yerlerde ise yüksek.dag çayırı toprakları da bulunmaktadır). Bakının toprak oluşumu üzerindeki etkisi egim ye yükselti faktörlerine göre daha sınırlıdır.Yurdumuzda sıradagların uzanış yönlerine göre kuzey ye güney yamaçlar sıcaklık ve yagış yönünden farklı özelliklere sahiptir. Türki*ye’de kuzey yamaçlar güneşlenme ye dolayısıyla buharlaşmanın daha az oldugu yerlerdir. Kuzey yamaçlardaki topraklar daha nemli ye daha derindir. Buna baglı olarak üzerindeki bitki Örtüsü daha zengindir. Güney yamaçlarda ise durum bunun tersinedir. ZAMAN FAKTÖRÜ Yeni oluşmuş genç topraklar, kendilerini oluşturan ana kayanın özelliklerine sahiptir. Ancak zaman içinde bu topragın bünyesine organik maddeler de karışır. Suların topragı yıkamasının da etkisiyle horizonlar meydana gelir. Böylece topraklar fiziksel ve kimyasal yönden yeni özellikler kazanır. Böylece olgun bir toprak oluşur. Ana materyalin ayrışması ve bu malzemeye bitki örtüsünün yerleşmesi sonucu olgun bir topragın oluşması için binlerce yılın geçmesi gereklidir. An*cak toprak oluşumu için geçen bu zamanın uzunlugunu bazı faktörler etkilemektedir. Bu faktörler; ana kayanın fiziksel ve kimyasal özellikleri. bitki örtüsü, yagış durumu ve egimdir. Kolay ayrışabilen ana materyalin bulundugu yerde eger yagışlı ve ılıman bir iklim etkili olursa, ayrışma hızlı olacagından, toprak kısa zamanda oluşur. Karadeniz Bölgesi toprakları bu şekilde oluşmuştur. Ancak yeterli yagışın olmadıgı, kışların çok soguk geçtigi, bitki örtüsünün cılız oldugu yerlerde. ayrışma süreci yılın bir bölümünde kesintiye ugradıgından, toprak oluşumu için çok daha uzun zamanın geçmesi gerekir. Ayrıca bu toprakların horizonları da tam olarak gelişememektedir. Tuz Gölü çevresindeki topraklar bu şekilde oluşmuştur. BIYOLOJIK FAKTÖRÜ Toprakların oluşumu üzerinde canlıların da etkisi vardır. Canlılar arasında, toprak oluşumunu en fazla etkileyen, bitki örtüsüdür. Bitkilerin toprak oluşumuna etkileri şu şekilde olmaktadır: Yaprak, dal, meyve, tohum ve kabuk gibi organların topraga karışması ile topragın organik madde yönünden zenginleşmesini saglarlar. Böylece toprakların üst katmanı bitki besin maddesince zengin ye göze*nekli bir doku kazanır. Kök ve gövdeleriyle özelilikle yamaçlardaki toprak örtüsünü tutarak top*rak erozyona ugramalarına engel olurlar. Bitkilerin gelişen kökleri ana materyali parçalayarak topragın derinleş*mesine ve toprak profilinin gelişmesine katkıda bulunur. Toprak oluşumunun sürekli olabilmesi ve bitki besin maddelerinin dolaşımı için topragın bitki örtüsüne sahip olması gereklidir. Bitki örtüsünden yoksun olan topraklar, bitki besin maddesi bakımından fakirleşir ve topraklaşma süreci durur. Bunun örnekleri Orta Anadolu, Güneydogu Anadolu ye Dogu Anadolu’da görülmektedir. Buralardaki topraklar organik madde yönünden giderek fakirleşmektedir. Bozkırlardaki topraklar organik maddelerce yeteri kadar beslenememektedir. Buralarda yogun olarak yapılan hayvan otlatmaları toprakları organik madde yönünden daha da fakir hale getirmektedir. Hayvanların da toprak oluşumuna etkileri vardır. Toprak canlı bir örtüdür. Topraga bu canlılıgı veren, içindeki organizmalardır. Bakteriler ve man*tarlar toprak üzerindeki ve içerensindeki maddelerin ayrışmasında etkili olur. çeşitli eklem bacaklılar, bitki artıklarını yiyerek onların parçalanmasına yardımcı olurlar. Solucanlar da organik maddelerin topraga karışmasına katkıda bulunurlar. köstebek ve tarla faresi gibi hayvanlar ise alttaki topragı yüzeye çıkararak topragın karışmasına katkıda bulunurlar. Toprak oluşumunda insanin da etkisi vardır. Insanın etkisi şu başlık*lar altında belirtilebilir: -Topragın üst 40-50 cm lik kısmı çeşitli tarım aletleriyle işlenir. -Topraga çeşitli organik ye inorganik gübreler karıştırılır. -Toprakta çeşitli bitkiler yetiştirilir. -Toprak, içerisinde çeşitli kimyasal eriyikler bulunan sularla sulanır. -Toprak üzerinde bulunan bitki örtüsü, çeşitli nedenlerle tahrip edilir. -Çıplak yerler agaçlandırılır. -Yol, baraj, tünel ve kanal gibi yapılarla yamacın dogal profili ye dolayısıyla dogal dengesi bozulur. Yukarıda belirtilen yollardan insanlar, toprak oluşumunu bazen olumlu bazen de olumsuz yönde etkilemektedir KLIMATIK FAKTOR Toprak oluşumu üzerinde etkili olan iklim özellikleri sıcaklık ve yağıştır. Sıcaklık faktörü, kayaların fiziksel ve kimyasal ufalanmalarını etkiler. Bunda da en çok, gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı etkili olur. Gece—Gündüz arasındaki sıcaklık farkı, karasal iklimin etkili olduğu yerlerde daha fazladır. Onun için yeryüzündeki kurak ye yarı kurak bölgelerde fiziksel ufalanma çok yaygındır. Fiziksel ufalanmanın sürekli olarak devam etmesi sonucu, ana kaya giderek ufak parçalara ayrılır. Sıcaklık ayrıca, topraktaki kimyasal olayların da hızını artırarak topraklaşma (pedojenez) sürecini hızlandırır. Iklimin, toprak oluşumunu etkileyen ikinci elemanı olan yağış (ya da nem), ana kayanın kimyasal ufalanmasına (çözünmesine) neden olur. Top*rak içindeki nemin etkisi, kimyasal ufalanma ile sınırlı kalmaz. Aynı, zamanda Üst katmandaki çözünebilen maddeleri alt katlara taşır. Üst katları yıkar, yıkanan bu maddelerin alt katlarda birikmesini sağlar. Toprak içindeki suyun kaynağı yağışlardır. Boşluklardan toprağa giren su, tabana sızarak, belirli bir Se*viyeye kadar toprağı doygun hale getirir. Yüzeyden ısınmaya bağlı olarak görülen buharlaşma sonucu, altlardaki su, kılcal borular aracılığıyla toprağın üst katına çıkar. Böylece toprak içindeki su, dikey yönde hareket etmiş olur. Ayrıca toprakta fazla miktarda bulunan su, eğimi takip ederek yatay yönde de hareket etmektedir. Ülkemizde birbirinden farklı başlıca üç iklim hüküm sürer. Bunların farklı sıcaklık ve yağış özellikleri, toprak oluşumuna da farklı şekillerde yansır. Bunları özet olarak açıklamakta yarar vardır Karadeniz ikliminin toprak oluşumuna etkisi, kendini en çok yağışın, fazlalığı ye sürekliliği yönünden hissettirir. Yağışlarla yere düşen bol miktar*daki su, toprağın Üst katlarının yıkanmasına (çözünebilen tuz ye minerallerin alt katlara taşınmasına) neden olur. Bunun dışında ayrıca karbonatlar ve bazı bitki besin maddeleri topraktan tamamen ayrılır. Onun için Karadeniz Bölgesi toprakları, asit karakterlidir. Bu yüzden topraktaki kimyasal olaylar, hızla devam etmektedir. Bunun sonucu olarak da, Karadeniz Bölgesi’ndeki toprakların kalınlığı, diğer bölgelerdekine göre daha derindir. Karadeniz Bölgesi’ndeki topraklara, üzenindeki çam türü ağaçlardan bol miktarda iğne yapraklar ve bitkisel artıklar dökülür. Sıcaklığın ye yağışın da yeterli olması sonucu bu organik artıklar ayrışarak toprağa karışır. Bu neden*le bölgede yüksek olmayan kesimlerde (1000 m nin altında) koyu renkli top*raklar vardır. Ancak yüksek yerlerde sıcaklığın düşük olması sonucu, organik maddeler geç ayrışmakta ve uzun sure toprak üzeninde kalmaktadır Akdeniz ikliminin etkili olduğu yenlerde yıllık toplam yağış ve sıcaklık toprağın oksitlenmesine yol açmaktadır. Onun için buralardaki topraklar kırmızı renklidir. Kalkerlerde bulunan bol çatlaklar, su ye hava dolaşımının iyi bin şekilde gerçekleşmesini sağlar. Onun için kızıl renkli topraklar (terra—rossa) kalkerler üzerinde daha yaygındır. Bu iklim bölgesinde sıcaklık ye yağış, mik*roorganizmaların organik maddeleri hızla ayrıştırması için uygun bir ortam hazırlanmıştır.Bu nedenle toprak üstünde organik madde birikimi görülmez. Karasal iklimin toprak oluşumu üzerine etkisi genellikle olumsuzdur. Yani buralarda topraklaşma süreci yavaş işler. çünkü bu iklim bölgesinde yıllık yağış yetersiz, ayrıca kış aylarında toprak donmuş durumdadır. Toprağın üst kısımlarından yıkanan karbonatlar yağışın az olması sonucu topraktan uzaklaştırılmayarak orta ye alt kısımlarda biriktirilir. Bu yüzden karasal iklim bölgelerindeki topraklar kireçlidir. Toprak oluşumunu sağlayan fiziksel ye kimyasal olaylar çoğunlukla yılın ilkbahar ye sonbahar mevsimleriyle sınırlı kalır. Yaz aylarındaki kuraklık nedeniyle toprağın bitki örtüsü yönünden fakir olması, toprağın organik madde yönünden de fakir olmasına yol açar. Doğu Anadolu’da Erzurum—Kars platolarındaki topraklar, yazları kurak karasal iklimin etkili olduğu yörelerdeki (Orta Anadolu Bölgesi) topraklardan çok farklıdır. Buradaki topraklar uzun boylu çayırlar altında oluşmuş, esmer renkli (çernozyem) topraklardır. ANA MATERYAL FAKTÖRÜ Toprağın altında bulunan ve ayrışarak toprağı oluşturan materyale ana materyal ya da ana kaya denir. Ana materyal, granit, bazalt gibi çok sert bir kütle olabileceği gibi, çakıl, kum veya volkan kumu gibi gevşek materyal de olabilmektedir. Ana kaya faktörü toprakların fiziksel özelliklerini, özellikle ilk oluşum evrelerinde önemli ölçüde belirler. Ana kayalar çeşitli olaylarla ayrıştıkları za*man bünyelerinde bulunan maddeler serbest kalır. Işte yeni oluşacak toprağın rengi, geçirimlilik derecesi ve bitki besin maddeleri, ayrışma sonucu açığa çıkan bu maddelere göre belirlenir. Bazı ana kayaların (kumtaşı, kuvarsit, gnays gibi) ayrışması sonucu bol miktarda kum açığa çıkar. Böyle ana kaya üzerinde kumlu topraklar oluşur. Örneğin Yıldız dağları çevresinde, Güneydoğu Toroslar'ın eteklerinde Bozdağ, Aydındağları ve Menteşe dağları eteklerinde kumlu topraklar oluşmuştur. Killi-kireçli ana kayalar üzerinde ise koyu renkli ye geçirimsiz topraklar oluşur. Türkiye’deki ovalarda genellikle bu topraklar yaygındır. Ergene havzası, Bursa, Karacabey ye Bafra ovalarıyla Van Gölü’nün kuzey doğusunda ki topraklar bu tür topraklardır. Kireç taşı üzerinde CaCO3 in ayrışması sonucu kızıl renkli topraklar (terra—rossa) oluşur. Bu topraklar kalker arazideki çukurluklarda ye kalkerin çatlaklarında meydana gelmektedir. Sert ye siyah renkli bir volkanik taş olan bazaltın üzerinde koyu renkli ye bitki besin maddesi yönünden zengin topraklar meydana gelmektedir. Erzurum-Kars platolarındaki ve Karacadağ çevresindeki topraklar buna örnektir. Toprak Çeşitleri​ Taşınmış Topraklar (Azonal Topraklar): Akarsular, rüzgârlar ve buzullar gibi dış kuvvetlerin, çeşitli sahalardan aşındırarak taşıdıkları materyalleri biriktirmeleriyle oluşan topraklardır. Bunlardan; Akarsu biriktirmesiyle oluşanlara alüvyal topraklar, Buzul biriktirmesiyle oluşan topraklara moren topraklar, Rüzgâr biriktirmesiyle oluşan topraklara da lös topraklar denilmektedir. Yerli Topraklar (Zonal Topraklar): Kayaların, bulundukları yerlerde çözülmeleriyle oluşan topraklardır. Nemli Bölge Toprakları • Tundra Toprakları Kutuplara yakın, soğuk tundra bölgelerinin topraklarıdır. Toprak genelde ya donmuş haldedir ya da bataklık halinde bulunur. Bu nedenle tarım yapmaya elverişli değildir. Türkiye’de bu tür topraklar görülmez. • Podzol Topraklar İğne yapraklı ormanlarla kaplı, soğuk ve nemli iklim bölgelerinin topraklarıdır. Çok yıkanmış olduklarından üst kısımlarının rengi soluklaşmıştır. Yine aynı sebepten dolayı, topraktaki besin maddeleri de azdır. Bunun sonucunda verimsizleşmiştir. Türkiye’de, Batı Karadeniz Bölümü’nde kahverengi ve kırmızımsı sarı podzolik topraklar yaygındır. • Kahverengi Orman Toprakları Nemli orta kuşağın, geniş (yayvan) yapraklı ormanlarla kaplı bölgelerinde görülür. Humus bakımından zengin oldukları için verimlidirler. Türkiye’de, bu tür topraklar, Karadeniz Bölgesi’nde yaygın olmakla birlikte, İç Anadolu’nun 1000 - 1200 m’den yüksek alanlarında da yer yer görülür. İç Anadolu’da, daha çok Kuzey Anadolu Dağları’nın güneye bakan yamaçlarında yaygındır. Yine, Trakya’nın kuzeyinde Yıldız Dağları’nda, İçbatı Anadolu’da, Güneydoğu Toroslar üzerinde de kahverengi orman topraklarına rastlanır. • Kırmızı Topraklar (Terra - rossa) Nemli subtropikal iklim bölgesi ile Akdeniz iklim bölgelerinde, genellikle kalkerler üzerinde görülen topraklardır. Toprağa kırmızı rengini veren bileşimindeki demiroksittir. Türkiye’de, Akdeniz Bölgesi ile Kıyı Ege ve Güney Marmara’da yaygın olarak görülür. • Laterit Topraklar Dönenceler arasında yer alan, sıcak ve nemli iklim bölgelerinin karakteristik toprak tipidir. Şiddetli bir kimyasal çözülme sonucu oluşur. Rengi kiremit kırmızısıdır. Humus oranı azdır. Buna bağlı olarak verimli değildir. Türkiye’de tam olarak laterit özelliği taşıyan toprak görülmez. Ancak, Doğu Karadeniz Bölümü’nde, laterit türü (lateritleşmiş) topraklara rastlanabilmektedir. Kurak Bölge Toprakları • Çernezyomlar Çernezyomlar, Orta Kuşağın yarı nemli step bölgelerinde görülür. Kara topraklar adı da verilir. Fazla yıkanmadıkları için mineral ve kireç bakımından zengindir. Toprağın üst kısmında, steplerden oluşan bitki artıklarının oluşturduğu, kalın bir humus tabakası vardır. Bu nedenle Dünya’nın en verimli toprakları arasındadır. Çernezyomlar, ülkemizde en yaygın olarak, Erzurum - Kars Plâtosu’nda oluşmuştur. Ayrıca, İç Anadolu Bölgesi’nin kuzey kesiminde de yer yer bu tür topraklar görülmektedir. • Kestane veya Kahve Renkli Step Toprakları Az yağış alan step iklimlerinde görülen topraklardır. Üzerindeki bitki örtüsü seyrek olduğu için, humus oranı azdır. Bu yüzden verimleri düşüktür. Türkiye’de, Doğu Anadolu, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu plâtoları ile İçbatı Anadolu’da yaygındır. • Çöl Toprakları Çöl iklim bölgelerinde görülür. Çok az yağış alıp, fazla yıkanmadıkları için, kireç ve tuz oranı oldukça fazladır. Humus, hemen hemen hiç yoktur. Bu topraklarda tarım yapılamaz. Türkiye’de, bu tür topraklar görülmemekle birlikte, Tuz Gölü çevresinde çölleşmiş topraklara rastlanır.
Benzer Videolar