Köyümden... Gönlümden...
Köyümden... Gönlümden... bir kitap adı oldu şükür.
"Ben Türk'üm... Türk Milleti'nin bir mensubuyum" dediğiniz zaman bir duruş ifade edersiniz. Binlerce yılık geçmişe uzanan bir yolda olduğunuzu bilirsiniz.
Kitapta ifade etmeye çalıştıklarım bu yolda bazen durarak, bazen yürüyerek, bazen seyrederek yazdıklarım. Okuduklarımdan günümüze yansıtmaya çalıştıklarım.
Ben Eskişehir'de doğdum ama köy ile irtibatım hiç kesilmedi. "Köy"ü "mahalle" yaptılar nedense. Batı "village"sini değiştirse bizim batı hayranı kişiler buna ayak uydurdular diyeceğim ama o da olmadı. Bunda başka bir şey var bence.
"Köy"ü ortadan kaldırırsanız bir çok deyimi, atasözünü de anlaşılmaz hale getirirsiniz. Bir köy yüz senede kurulur ama yüz dakikada yanarmış, bunu bir şiirde kullanmıştım. Babam "çiçek dediğin ya açmalı, ya kokmalı" derdi.
"Çiçekse açmalıdır,
Kuş ise uçmalıdır,
Yüz bahar geçmelidir,
Ha deyince köy olmaz."
Bizde dağ önemli.
Köyde tarlada yemek yerken biraz toz geldi. Hatmaba da misafirimiz. Sofrada tedirgin olanları görünce şöyle söyledi "Gaynatam derdi ki dağın kiri pis olmaz." Hakikaten şehirde olsa ayakkabılarımızdan, araçlardan gelenler elbette pis olur, yediğimizi içtiğimizi pisletir. Dağdan gelen niye pis olsun ki. Bunu da belki bir şiirde kullanırım becerebilirsem.
Bizim köylü bir hanım kocasıyla kavga etmiş, gitmiş bir kaya dibine oturmuş. Orada bir de mağara varmış. Epey zaman geçmiş, bir müddet sonra mağaradan sesler gelmeye başlamış, korkmuş bu sefer. "Kaya dibi kaygısız derlerdi ama burada da sıkıntı varmış" demiş, evine dönmüş. Bunu da kullanmıştım.
"Susmak dilin edebi,
Kaygısız kaya dibi,
Göğün nefesi gibi,
Dem çekmek hakkımız var."
Nevzat Kösoğlu Ağabey de "Dağlar denizlerden derin" diyordu. Yazmaya çalıştığım şiirin bir kıtası da şöyleydi;
"Denizler teridir yerin,
Ki dağlar denizden derin,
Başlarını serin serin,
Sevdalar bürüye kalır."
Doğru söyleyenleri köylerden de kovamayacağız şimdi. Görünen mahalle kılavuz istemez desek olmaz. Köpeksiz mahallede değneksiz mi gezeceğiz bilemedim.
Eski köye yeni adet, evli evine köylü köyüne gibi deyimleri ne yapacağız?
Köyümden... Gönlümden... kitabı bugüne kadar okuduklarımdan, bildiklerimden, gördüklerimden meydana geliyor. Akademisyen olsam belki daha başka bakardım bu hadiselere.
Babam Eskişehir'de Tohum Üretme Çiftliği'nde bekçi idi. Uçsuz bucaksız tarlaları vardı çiftliğin. İnsan eksen insan biterdi. Şimdi TOKİ'nin binaları bitti oralarda. Babamın da köyle irtibatı hiç kesilmedi, annemin de. Onlar belki de binlerce yıllık köy geleneğinin son insanlarıydı. Kitabım onların.
Yazmaya çalıştığım yazılar bizim kültürümüzden. Binlerce yıllık yolu ileriye bağlamaya gayretin bir ürünü belki.
Ben tembel bir adamım.
Epey arkadaşım yazdıklarımın kitap olmasını istedi ama vakit ayıramamak, tembellik, boş vermişlik bir araya gelince iş değişiyor.
Rüştü arkadaşımız üşenmeden bunları topladı. Ayşe arkadaşımız da yine hiç üşenmeden konularına göre ayırdı yazıları. Bana da ayrılanlar arasından seçme yapmak düştü. Son düzenleme yine Rüştü arkadaşımızın oldu.
Liseli yıllarımdan bu yana Türk Edebiyatı, Hisar, Bozkurt, Töre gibi dergileri takip etmeye çalışırdım. Oradaki yazarların, şairlerin isimleri hep aklımda idi. Yıllar sonra çoğu büyüğümle tanışmak, konuşmak, çeşitli toplantılarda beraber olmak nasip oldu. Bunları da bir kitap haline getirmek istiyorum nasip olursa.
Hani Bedri Rahmi Eyüboğlu diyor ya şiirinde;
"Şairim,
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası,
Ayak seslerinden tanırım.
Ne zaman bir köy türküsü duysam,
Şairliğimden utanırım. "
"Mahalle türküsü" desek olmaz tabi.
Bir de "türküler"le ilgili bir kitap çıkarmak var aklımda. Daha doğrusu türkü yazıları. Bizim rahmetli Rasim Köroğlu türküleri çok severdi. Bir de Emrah'ın türküsünü. Kitabın adı bu türküden olacak Allah nasip ederse; "Gül Kızardı Hicabından".
Allah ömür verirse üç- beş kitap daha olabilir yukarıda saydıklarımla beraber. Nasip.
Kitap daha benim elime ulaşmadı ama arkadaşlar kitabın kapağını çok beğendiklerini söylediler. İnşallah içini de beğenirler.
Başta Nurhan Alpay Ağabey olmak üzere Ertuğrul Alpay'a, Göktürk Ömer Çakır'a, editör Oğuzhan Murat Öztürk'e, kitap kapağını yapan Mahmut Doğan'a, Arzu Hanım'a, Yakup'a kısaca bizim ilk göz ağrımız olan Ötüken Neşriyat'a çok teşekkür ederim.
Bir sevdiğimizle köye gitmeli belki de az sonra...
Köyümden Gönlümden
Mehmet Ali Kalkan
Ötüken Neşriyat
Türk Edebiyatı / Deneme
Açıklama
“Nevzat Kösoğlu ağabey “Köye plastik pencere geldiğinde bir şeyler eksilmeye başladı,” demişti. Köyümüze kanunsuz, kaçak inşaat yapan, ağaçları kesen belediyeyi yazdığımda gençlerin bir kısmı “Köye bir şeyler yapılsın da kim yaparsa yapsın, kaynağı ne olursa olsun,” gibi laflar ettiler.
Yazmaya çalıştığım “Köyümden... Gönlümden…” bunlar değildi. Köydeki güzelliklerdi, insanların samimiyeti idi. Helali, haramı, doğruyu, yanlışı ayırmaktaki ferasetleriydi. Ahmet’in dağda bayırda bulunan sahipsiz ağaçları “Kurt, kuş yir,” diye aşılamasıydı. Geliri olmayan bir teyzenin “Yaşın altmış beş olmuş, o yüzden sana yaşlılık aylığı bağlamaya geldik,” diyen yetkililere “Olmaz, almam, ırahmetlik buvam beni nöfusa bi yaş böyük yazdırmış, alırsam haram olur,” diyen güzelliğiydi.”
Mehmet Ali Kalkan
Mehmet Ali Kalkan, Köyümden… Gönlümden… kitabıyla her zamanki mutedil uslubuyla milletimizin güzel hasletlerinin altını çizerken neleri kaybettiğimizi de net bir şekilde önümüze koyuyor. Şimdi okuma ve düşünme zamanı.
Stok Kodu:9786254087141
Boyut:12 cm x 19,5 cm
Sayfa Sayısı:160
Basım Yeri:İstanbul
Baskı:1
Basım Tarihi:Temmuz 2024
Kapak Türü:Karton Kapak
Kağıt Türü:55 Gr Enso Creamy
Dili:Türkçe