Zafer Partisi Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu, partisinin Türkiye gündemine ilişkin görüşlerini paylaştı

BASIN MENSUPLARININ SORULARINI CEVAPLADI

Dün, komşumuz İran Devleti’nden üzücü bir haber geldi. Ölümle sonuçlanmaması dileğiyle sabahı beklerken ne yazık ki acı haber sabah ulaştı. Komşu İran Devleti’nin Cumhurbaşkanı ve genç Dışişleri Bakanı uğradıkları helikopter kazasında beraberlerindekilerle birlikte hayatlarını kaybettiler. Hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyor, İran Devleti’ne ve İran vatandaşlarına başsağlığı ve ülkenin bir an önce sorunsuz şekilde yeni yöneticilerini seçip huzur, güven ve barış içerisinde yoluna devam etmesini diliyoruz. Daha yeni açıklanmış olan tarım politikasına ilişkin taban alım fiyatlarıyla ilgili beklediğimiz müjdeli haberler vardı. AKP hükümetinden beklediğimiz her müjdeli haber hüsranla sonuçlandığı için gözümüz tahılda, yaş meyve ve sebze taban alım fiyatlarında, bakliyat alım fiyatlarında ve fındık, çay alım fiyatlarındaydı. Yaş çay taban alım fiyatı açıklandı. Ben de bir yaş çay üreticisiyim. Bu sebeple açıklanan taban alım fiyatı beni de ilgilendiriyor, tıpkı Doğu Karadeniz bölgesindeki yaş çay üretimi yapan 4 vilayetin çiftçileri gibi. Açıklanan fiyat ne yazık ki beklenenin çok altında oldu. 17 lira artı 2 liralık desteklemekle birlikte 19 lirayı bulan taban alım fiyatı. Bu 17 lira taban alım fiyatı beklenti olan 25 liranın çok altında kalmıştır. Düşününüz ki bir kilogram yaş çay sattığınızda bir bardak çayın yanında bir simit yiyemiyorsunuz. Oysa o 1 kilogramlık yaş çayın ağırlığını hesap ediniz, o yapraklar tek tek toplanarak 1 kilograma ulaştırılıyor. Bu verilen rakam enflasyon oranının çok altındadır ve çiftçinin üretim maaliyetlerini karşılamamaktadır. Çünkü 1 kg yaş çayın üretim maaliyeti tüm girdilerle birlikte 20 lirayı bulmaktadır. 20 liraya mal ettiğiniz çayı 19 liraya satarak bir ailenin geçindirilmesini AKP hükümeti Türk çiftçisinden beklemekte. Çaykur’un 17 liralık taban fiyatı Türk çiftçisine, çay üreticisine karşı yapılmış bir haksızlıktır. Bu oran belirlenirken TÜİK’in vermiş olduğu gerçeği yansıtmayan, emir komuta ile tayin edildiği halde vermiş olduğu halde yüzde 70 diye belirlenen enflasyon oranının bile altında bir artık verilmiştir. Buradan anlıyoruz ki Türk çiftçisinin kaderine hükmeden tarım politikalarının milli bir hükümet eliyle alınmış kararlar olmadığını anlıyoruz. Belli ki daha önce nasıl ki sökümler yaptırıldıysa pancar üreticisinden fındık ve yine çay üreticisine kadar bu alınan tarım politikalarına ilişkin kararlar belli ki milli bir hükümet tarafından alınmıyor. Sipariş edilen tarım politikalarını uygulayan buradaki bürokrasi ve siyaset kurumunun varlığını anlıyoruz. Peki, gerçekte olması gereken neydi yaş çay taban fiyatına ilişkin? Kilogramda 25 lira olması gerekiyordu ve hala daha yaş çay üreticisi bu fiyatın revize edilmesini bekliyor. Ülkemizin 70 sente muhtaç olduğu, ekonomik krizlerle boğuştuğu 1979 yılını, buradan bir örnek vermek istiyorum; 1979 yılında 1 kg yaş çayın alım fiyatını bir litrelik benzin ile orantılayacak olursak üçte iki oranındaydı. 1 kg yaş çay fiyatı 1 litre benzinin üçte iki fiyatınaydı. Bugün ise 1 litre benzinin yarı fiyatından daha düşük bir fiyata yaş çay alımı yapılıyor. Bu fiyatlandırma çay tarımı ile uğraşan ailelerin daha da fakirleşmesine ve çiftçi ailelerin iç göç yoluyla yaşadıkları tarım bölgelerinden büyük şehirlere, şehir merkezlerine taşınmalara yol açacaktır. Ülkesinde yasadışı nüfus olarak 13 milyonu barındıran ve bu kaçkınlara bugüne kadar 160 milyar dolar harcayan AKP hükümeti kendi çiftçisine de bu kaçkınlara yaptığının birazını yapabilirdi. Bu kaçaklara göstermiş olduğu şefkat ve merhametin çok da azını bile olsa kendi çiftçisine göstermiyor. Kendi çiftçisinden esirgiyor. Rakamları dikkatinize sunmak istiyorum; 13 milyon yasadışı kaçak nüfustan bahsettim bunun 3,5 – 4 milyon kadarı yasal bir şekilde geçici koruma atındaki nüfus. Doğu Karadeniz’de başından beri sözünü etmiş olduğumuz hepsi de çay tarımı ile uğraşmadığı halde fakat çay tarımını içinde barındıran vilayetlerin nüfusuna olacak olursak Artvin, Rize, Trabzon ve Giresun’un bütün nüfusunu topladığımızda sadece 2 milyonunu topluyor. Yani 6 tane Karadeniz nüfusunu 13 milyon yasadışı nüfus olarak ülkenin imkan ve kaynaklarıyla bakıyor ve besliyoruz. 6 tane Doğu Karadeniz nüfusunu kaçak olarak beslerken, Doğu Karadeniz’in üreten, çalışan çabalayan çiftçisine ve toplamdaki bütün nüfusa karşı reva gördüğümüz yaşam standardı ise üretim maaliyetlerinin altında bir fiyatlandırmayla yoksulluğa ve açlığa mahkum eden bir tablo. Tahıl, çay, fındık, yaş meyve sebze üreticisi Türk çiftçisine emeğinin karşılığını veremeyip Türk vatandaşlarını, Türk çiftçisini yokluğa, yoksulluğa ve açlığa mahkum eden bir AKP hükümetinden söz ediyoruz. Bu gidişatın artık kendisine de zarar vermeye başladığını gören AKP hükümeti tasarruf tedbirlerine yöneldi zira hem bürokrasinin hem siyaset oligarşisinin yaşamakta olduğu şatafat, lüks, gösteriş hayatı artık toplumu iyice rahatsız etmeye ve toplumsal gerginliğe sebep olmaya başladığında tasarruf tedbirlerine gidildi. Alınan kararlar görülüyor ki bu tasarruf tedbirleri göstermelik makyaj tedbirler. Sadece birkaç servis arabasının servis dışı bırakılması, makam arabalarının geri alınması ve yeni yatırımların önlenmesi şeklinde. Oysa asıl gider asıl deliklerin kapanmasına dönük tedbirlerin alınmadığını görüyoruz. 2024 yılında hükümetin vermiş olduğu rakamlara göre cari açık yaklaşık olarak 83 milyar dolar olarak görülüyor. Açıkladıkları tasarruf tedbirlerinin neticesinde elde edecekleri tasarruf ise bu 83 milyar dolarlık cari açığın yüzde 5’i bile değil. Bu rakamın denk geleceği oran sadece köylerin, kamu özel işbirliği yatırımların yıllık karına denk geliyor. Köylerin yıllık karı garantili bir şekilde 5 milyar dolar. Buna dönük herhangi bir revizyon yapılmış değil. Köy projelerine dönük projeler aynı şekilde yürüyor. Yurtiçi ver yurtdışındaki yabancıların yaşamlarını, hayatlarını iyileştirmek adına yapılan bunun kamu diplomasisi başlığı adı altında olabilir, değişik başlıklar altında da olabilir fakat nihayetinde hem yurtiçinde hem yurtdışındaki yabancıların yaşamlarını iyileştirmek için yapılan harcamalarsa 18 milyar dolar gibi rakamlar. Buna dönük de herhangi bir tasarruf tedbirlerini içeren uygulama, yaptırım yok. Tamamı bunların dışında bırakılmış vaziyette. Bütün bu olumsuz tablolara rağmen AKP hükümeti, iktidarını zorlanmadan sürdürebiliyor. AKP hükümetinin başı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sevinçli bir şekilde sarı muhalefetin lideriyle yapmış olduğu sırdaş toplantının bitiminde sevinçle ve mutlulukla açıkladığı gibi önlerinde seçimsiz, sandıksız pırıl pırıl bir 4 yıl olduğunu söylemişti. AKP ve Erdoğan iktidarını bugüne değin sürdürebildi ve önümüzdeki 4 yılı da güvence altına aldığını söyledi. Bu göstermelik sarı muhalefetin seçmende karşılık bulması sebebiyle AKP için gelecek 4 yıl pırıl pırıl görünüyor olabilir fakat hayat pahalılığı altında ezilen Türk vatandaşları için her günümüz zifiri karanlık olacaktır. Bu karanlıktan bir aydınlık doğmayacaktır. Seçimsiz, sandıksız Türkiye’yi pırıl pırıl gören iktidar sahipleri biliniz ki yoksulluğa ve açlığa mahkum ettiğiniz Türk halkı, Türk seçmeni size koskoca bir 4 yıl boyunca tahammül etmeyecektir. Suç örgütlerinin iç güvenlik meselesi haline geldiği ve Erdoğan sonrası AKP ve Türkiye’de parti içi iktidar, genel başkanlık yarışına dönüştüğü suç örgütleri dosyaları üzerinden Tayyip Erdoğan sonrası AKP genel başkanlığına dönük bir mücadelenin yürütüldüğü fakat ne yazık ki bu parti içi mücadelenin bürokratik kadrolar eliyle yürütüldüğü çoğunlukla da adli ve güvenlik bürokrasisi üzerinden yürütüldüğü bir Türkiye’de özellikle son bir aydır bu haberlerle yatıp kalkıyoruz. Bu sebeplerle faili meçhul siyasi cinayet dosyaları bir buçuk yıl mahkemeye sevk edilmeyi bekledikten içi boş iddianamelerle bundan sonra süresini bilemediğimiz aylar boyunca da mahkeme sonucunu bekleyeceğiz.
Benzer Videolar