Tahsin Güvenç
Bu hafta KozanBilgi.Net’te haftanın konuğu olarak yıllarca emniyet teşkilatımızda çalışmış ve ülkemizi yurt dışında onurlu bir şekilde temsil etmiş, Ermeni terör örgütü Asala tarafından vurulmasına rağmen Vatikan Büyükelçimizin hayatını kurtarmış bir kahramanı getiriyoruz köşemize.
Tahsin beyin Kozan Gaziköy Kasabasındaki mütevazi evlerine geliyoruz. Bizi iki hayat arkadaşı olan Tahsin Bey ve eşi karşılıyorlar. Kısa bir sohbetten sonra Tahsin Beyden hayatını bizlerle paylaşmasını istiyoruz.
8 Mart 1948 tarihinde Kozan ilçesi, Dilekkaya Köyü, eski ismiyle Anavarza köyünde doğdum. Ahmet ve Zöhre isimli birbirlerini çok seven bir anne ve babanın evladıyım. Köyümüzde okul olmadığı için ilkokul üçe kadar Hacıbeyli köyü Atatürk İlkokulunda okudum. Üçüncü sınıftan sonra köyümüzde okul açıldı. Anavarza ilkokulundan mezun oldum.
Orta öğretimime 1960 yılında Kozan Ortaokulunda başladım. 1964 yılında buradan mezun oldum. Daha sonra liseye başladım lise hayatım pek uzun sürmedi ikinci sınıftan ayrılmak zorunda kaldım. Askerlik görevimi yapmak üzere köyümden ayrıldım. Askerlik görevimi yaparken babam rahmetlik oldu. Asker dönüşümde ekonomik nedenlerle köyümden ayrılmak zorunda kaldım.
Peki, polislik mesleğini seçmenizdeki neden neydi ve nasıl polis oldunuz?
Anavarza’dan ayrıldıktan sonra Mersin’e yerleştim. Mersin’de portakal bahçelerinde sandık katibi olarak görev yaptım. Yüklenen sandıkların icmalini yapıyordum. Daha sonra aynı şahsın bir de oteli vardı bunun otelinde portakal sezonundan sonra katiplik yapmaya başladım. Bu sırada polislik sınavları açılıyordu. Ben de polislik sınavına müracaat ettim. İlk müracaattan sonra sınav tarihi verildi. Sınavı kazandım. 1970 yılının ocak ayında Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne gittim. Ankara Toplum Zabıta Müdürlüğünde göreve başladım.
Yurt dışında görev alma isteği sizden mi geldi, yoksa görevlendirildiniz mi?
12 Mart muhtırası ile hükümet değişikliği oldu. Bu ara başbakanın korumasındaki polislerin bir kısmını değiştirdiler. Ve takviye etme ihtiyacı duyuldu. Dosyalarımızı, sicillerimizi incelemişler benimle beraber 18 arkadaşı Başbakanlık Koruma Emniyet Müdürlüğüne çağırdılar. Burada görevinize devam edeceksiniz dediler. En son 1976 yılına kadar Bayındırlık Bakanı Fehmi Adak’ın koruması olarak görev yaptım. 1976 da şark hizmetini görmek üzere Elazığ’a gittim. Elazığ’da 1978 yılında yurt dışı sınavları açıldı. Bölgemizde yakın dövüş ve tabanca atışlarında gösterdiğim başarıdan dolayı Ankara’da yapılan yurtdışı sınavlarına katılmaya hak kazandım. Ankara’ya gittim burada ayrı bir sınava tabi tutuldum. Tanımadığımız silahlarla tekrar atış yaptık. Burada da başarılı oldum. Galiba 84 gibi bir puan aldım. Ve Vatikan Büyükelçiliğine Güvenlik Ataşesi olarak gönderildim.
1980 li yıllarda siz Vatikan’da görev yaparken ülkemizin en büyük sorunlarından biri Ermeni terör örgütü Asala idi. Asala terör örgütü tarafından hemen hemen her gün bir büyükelçimiz, ataşemiz şehit ediliyordu. Sizin başınızdan böyle bir olayın geçtiğini biliyoruz. Bize olay anını ve duygularınızı anlatır mısınız?
O gün, o menfur saldırının olduğu gün sanırım Çarşamba günü sabah 09.03 saatleri idi. Yıl 1980, Nisan 17.
Her zamanki gibi yine dışarıyı kolaçan ettik. Çevreyi gözetledik. Her zaman olduğu gibi büyükelçiye değişik yollardan gidelim önerisinde bulundum. Fakat büyükelçiliğinin çevresi tek yönlü bir yol üzerinde olduğundan kuralları çiğnemek istemedik. Büyükelçi de buna sıcak bakmadı. Bu nedenle her gün o tek yönlü yoldan gitmek zorundaydık. Bu da bizim için bir dezavantajdı. Asala terör örgütü tek yönlü yoldan yol ihlali yapmadan, trafik kurallarını ihlal etmeden sürekli oradan geçeceğimize artık inanmıştı. Biraz ilerde pusuya yatmışlar. Zaten bir müddet yaya olarak ileriye gidiyorduk. Araba gelip oradan alıyordu beni. Yine öyle evden uzaklaşmıştım 20-30 metre ilerden bindim arabaya. Arabaya henüz girmiştim birden kaldırımdaki birinin telaşlandığını gördüm. Zaten silahım sağ bacağımın altında kılıftan çıkmış olarak hazırdı arabaya bindiğimde. O şekil durduruyordum. Şahıs ateş etti bu arada benim şakağımdan kurşun girdi. Hissettim, düştüm. Başım öne düştü benim öldüğümü zannederek büyükelçiye yöneldi. Bu arada ben arabanın kapısına tekmeyle vurdum, dışarı çıktım bu sefer kendi panikledi kafasından vurulmuş bir adamı karşısında görünce bu sefer ben ateş etmeye başladım böylece emellerine ulaşamadan atılan mermiler büyük elçinin yalnızca sağ kolunu sıyırdı geçti. Kaçtılar, kalabalık arasındayız, halka zarar vermemek için dikkatle ateş ediyordum. Bilahare şahsın birinin vurulduğunu söylediler bana hastanede. Benim de artık ayakta duracak gücüm kalmamıştı. Düştüm parktan çıkan bir arabaya yaklaştım ve beni bir hastaneye götürmesini söyledim. Önce itiraz etti sonra ben nasıl olsa öleceğim götürmezsen ben de seni öldürürüm dedim. “Lütfen silahını indir seni hastaneye götüreceğim” dedi. Bu şekilde ben de bir başka araçla hastaneye gidebildim.
Hastanede bir Türk vatandaşı olduğunuz için size gerekli ilgi ve alakayı gösterdiler mi?
Orada gerekli müdahaleler yapıldı. Allah için gerçekten elinden geleni yaptılar. Bu vesile ile Roma Üniversitesi Hastanesine bir kez daha teşekkür ediyorum. Dinine göre Allah rahmet eylesin Papa II Jean Paul, gerekli talimatları vermiş gerekli hassasiyet gösterildi. Devletin zanlında harekete geçerek gerekli yerlerle koordine kurdu. Japon Yanette diye bir doktor “ameliyatını ben yapacağım korkuyor musun” dedi.
Hayır korkacak bir şey yok dedim. Doktor bu defa “çocuklarına söyleyecek bir şeyin var mı?” diye sordu. Ben tahmin ettim her halde öleceğim, bunun için soruyor diye. “Doktor dedim ben yaşayacak mıyım, ölecek miyim” diye sordum. “% 40 ölme şansın var, yaşama şansın % 60 ın üzerinde” dedi. “o zaman bir şey söylemiyorum, İnşallah ölmem” dedim.
Ameliyat bitince 5-6 gün kaldıktan sonra istirahatıma ve tedavime evimde devam ettim. Allah’ıma şükürler olsun, yiyecek ekmeğimiz, içecek suyumuz varmış. Yalnız benim üzüldüğüm nokta benim hala ne Ermeni ırkına ne diğer Ermenilere kinim yoktur. Onlarda insandır. Yalnız söyleyeceğim şu; Bir Ermeni’ye bir şey olduğu zaman “hepimiz Ermeni’yiz!” diyen bazı şahıslar,zihniyetler acaba hangileri bizim büyükelçilerimiz yada güvenlik birimlerine saldırı olduğunda ve şehit edildiğinde “hepimiz Türkiye Cumhuriyetiyiz, Atatürkçüyüz” diye neden sokağa dökülmediler. Nerede bu insanlar. Bu insanın zoruna gidiyor, yoksa benim hala Ermeni arkadaşlarım ve Ermeni aileler var hiçbir zaman kin duymuyorum. Fakat kendi vatandaşlarımın duyarsızlığına üzülüyorum.
O yıllarda Asala Terör örgütü tarafından kaç büyükelçimiz şehit edildi? Siz bu saldırılardan birisini engellediniz. Hatırladığınız büyükelçiler var mıdır?
Şu an hepsini tam hatırlayamayacağım ama rahmetli Danış Tunalıgil,i iyi hatırlıyorum. Ve daha sonra Berlin Başkonsolosluğunda beraber çalıştığım konsolos Ömer Haluk Sipahioğlu, bilahare Atina’da başka bir terör örgütü tarafından şehit edildi. Oda yakinen arkadaşımdı. Bir annenin bir babanın tek oğluydu. Annesi ve babası ikisi de değişik hastanelerde baş hekim yardımcısı idi. Şehit olan vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, kalanlarına baş sağlığı ve sabırlar dilerim.
Tahsin bey, gerek Avrupa ülkeleri olsun, gerek ABD, bir çok ülkeye seyahat ettiniz. Burada anılarınız oldu. Bir emniyet mensubu olarak gitmiş olduğunuz ülkelerle bizim ülkemizi karşılaştırdığınızda bizim emniyet teşkilatına verdiğimiz değerle Avrupa ve ABD lilerin verdiği değer arasındaki fark nedir?
Ben burada hangi ülke personeline daha fazla değer veriyor sorusunun cevabını vermeyeceğim ama anlatacaklarımdan yorum serbest her kesin gerekli cevabı alacağını zannediyorum. Gerek Vatikan’da olsun, İtalya’da olsun gerek Almanya’da olsun görev yaptığım sıralarda mesleğim icabı polislerle ve emniyet teşkilatlarıyla hep diyalogum olmuştur. Polislerin elinde en son teknoloji ürünü güçlü silahlar varken bizde, bende kendi adıma konuşuyorum kısa 9 tabir ettiğimiz Kırıkkale tabanca vardı. Bugün Almanya’da bir arabada azami iki polis var. Polis yola çıkıyor dur diyor, durmadığı zaman gereğini yapıyor, yetkisini kullanıyor. Halk medyaya sorduğunda yada medya halka sorduğunda polisin bu tutumuna ve davranışına ne diyorsunuz dediğinde halkın verdiği cevap “polis görevini yapıyor, ben kontrol dur ihtarına riayet ediyorum. Dur ihtarına riayet etmeyenler mutlaka kötü kişilerdir. Polis bu görevini yapmasa ben evimde rahat uyuyamam” diyorlar. En son Amerika’ya gittim üç ay orada kaldım. Karşımızda bir polis idaricisi komşumuz vardı. Dikkatimi çekti, her polisin altında altı silindirli araba, arabanın içerisinde bilgisayar, bütün dokümanlar, hatta internet.
Peki dedim polis ne yapıyor? Polis dedi “dur der, durursun arabadan inerken ani hareket edersen polis vurur öldürür. Ellerini görebileceğim şekilde yavaş yavaş inmesi lazım. Bunun haricinde ateş ederim” diyor adam. Peki, kalabalık olursa dedim. “polis yardım ister, iner aşağıya devlet silah vermiştir, silahını kullanır yardım gelene kadar.” Bunlarda polis bizimkinler gibi ayağından falan vurmaz. Ayağından vurduklarında amirleri tenkit ediyor, onu diyor öyle etkisiz hale getireceksin ki sana zarar vermesin diyor. O eğer iyi bir insansa polisin devletin ihtarına uyar diyor. Bütün yetkiler polisin elinde, sordum, peki sen ceza yazar mısın şimdi dedim. Bir karakolda görev yapıyor muş Bir karakol amiri olduğunu söylemişti. “evet dedi ben polisim, ceza da yazarım, içeri de atarım” dedi. O deyince ben şok oldum.
Maalesef aynı soruyu bana sorsalardı hem ceza yazarım hem tutuklarım hem de tutuklarım diyemem. Çünkü bizde polis görev yapacak olsa başta medya olmak üzere her kes devletin gücünün karşısına çıkıyor. Halbuki polis görevini yapıyor diye herkesin yardımcı olması lazım. Ağızlarını açtıkları zaman demokrasinin beşiği diyorlar Avrupa’ya. Türkiye’deki kadar hürriyeti ben hiç bir yerde görmedim. Şu güzel cennet vatanımızda bir yere piknik yapmaya gidin ateşinizi yakın kimse size bir şey sormaz. Ama maalesef ne Avrupa’da nede Amerika’da hiçbir yerde özellikle kendilerinin müsaade ettikleri piknik alanları dışında ne ateş yakabilirsin, ne oturup bir şey pişirip yiyebilirsiniz. Nerede kaldı hürriyet. Türkiye’de serbestlik; Türkiye’de polise bağırıyorsun, polisten kaçıyorsun, polis ateş etmiyor. Ateş edecek olsa her kes polisin önüne suç atmaya çalışıyor. Peki bu kadar hürriyet bir Avrupa’da bir Amerika’da olsunda polise taş atsın bak bakalım o polis ne yapıyor. Halkı bilinçli polis görevini yapıyor diyor. Polis güvenliği sağlamasa benim çocuğum okuluna rahat gidip gelemez, sokakta eşim, kızım rahat dolaşamaz diyor.
Görev yaptığınız süre içerisinde mutlaka bir çok anınız oldu, az önce bunlar yaşadığınız bir Asala terör örgütüyle mücadeleniz unutamadığınız bir olaydır. Bunun haricinde belleğinize kazınmış olan aklınızdan çıkaramadığınız güzel bir anı var mı?
Mutlaka her görevin külfeti olduğu kadar nimetleri de vardır. Allah razı olsun, devletimizi daima paidar eylesin devletimiz sayesinde gittim, Avrupa’yı gördüm. ABD’yi gördüm, çeşitli ülkeleri gördüm sıkıntılar yaşadıysam da çok güzel yerleri görme fırsatım oldu.
Devletimiz size sahip çıktı mı? Gazilik unvanı aldınız mı?
Ben görevden yılmam. Şu yaşımda vatanım için görev gerekse gözümü kırpmadan eşimi, çoluğumu, çocuğumu aklıma getirmeden canla başla koşarım göreve. Ama maalesef işte o zamanlar yasalar gereği mi diyelim, idarecilerimizin ilgisizliği mi diyelim, sahip çıkan pek yoktu. Şimdi terör mağduru diye her kes gazilik unvanı aldı. Gazilik madalyası aldı, Maaş aldı. Ben hiçbir zaman böyle bir çıkara tevessül etmedim düşünmedim de ama bizde terör mağduruyuz, ne gazilik unvanı verildi ne gazilik madalyası ne gazilik maaşı. Belki devletimizin imkânları öyleydi o zaman fakat şu anda benim verdiğim hizmetin belki onda birini vermeyenler, gerçi onlarda mutlaka vatanperver arkadaşlarımızdır fakat her halde onların yanında benimde gazilik unvanımın verilmesi lazımdı. İnşallah bir yetkili duyarda hiç olmazsa gazi ünvanıyla torunlarımızda dedemiz de şöyle şöyle yaptıda devlet buna kayıtsız kalmadı mükafatlandırdı diye söylerler.
Şunu da sormak istiyorum. Bakıyorum devletimiz teröristlerin ailelerini koruma altına alıyor, onların çocuklarına iş imkânı sağlıyor. Siz bu vatana hizmet vermiş birisi olarak ve yurt dışında ülkemizi temsil etmiş ve kendi hayatınızı hiçe sayarak bir büyükelçimizin hayatını kurtarmış, gazi olmuş ama gazilik unvanını alamamış birisi olarak devletimizin çocuklarınıza bir yardımı desteği oldu mu?
Maalesef hiçbir yardım görmedik. Benim bir tane oğlum var, hala geçici işçi olarak bir özel müteahhidin yanında asgari ücretle çalışıyor. Çocuğuma bir imkan verilse dünyanın en mutlu insanı olacağız. Bu olay vukuu bulduğunda eşim hamileydi. Bundan mütevellit neredeyse çocuğu da zayi ediyordu benim üç kızımdan sonra bu oğlum oldu. Hanımımın üzülmesinden, rahatsızlanmasından dolayı belki çocuğumdaki çekingenlik oradan kalma, okuyamadı da. Liseyi bitirdi ondan sonrasını okuyamadı. Maalesef dediğiniz gibi devletimiz bize de çocuğumuza da sahip çıkıp elimizden tutmadı.
Üç aydır Amerika’da bulunduğunuzu söylediniz. Oradaki insanların günlük yaşamları ile ülkemiz insanlarının günlük yaşamlarını karşılaştırabilir misiniz? ABD güllük gülistanlık gösteriliyor, aslı var mı?
Ben oradayken benzin 3.5 dolara çıktı. Burada yanlış anlaşılmasın. Şunu açıklamak istiyorum. Orada galon diyorlar, 4 litreye yakın. Bu 3.5 dolara çıktı 4 litresi millet isyan etti. Sokağa döküldü ve zamlı fiyatı hemen geri çektiler. Ben bu arada espri yaptım ABD’li komşulara peki bizim canımız yok mu? biz bunun neredeyse 1 litresini bu fiyata alıyoruz biz ne yapalım dedim. O sizin ülkenizin sorunu dediler. Adamların gelecek garantisi var. Her çocuk doğduğunda sigortalı, zaten adamların cebinde hiçbir zaman nakit para bulamazsınız. Her kes kredi kartı ve çekle iş yapıyor. Mutlaka bankaya uğruyor, buda vergi kaçakçılığını önlüyor ve paranın kontrolünü devlet elinde tutmuş oluyor. Kısmen de olsa vergi kaçakçılığı önlenmiş oluyor. Çekle ve kredi kartıyla alış veriş yapıldığı için.
Amerika’nın kendi vatandaşlarını bilmiyorum ama benim torunum da ABD vatandaşı, çifte vatandaş oldu benim çocuklar. Kızım ve damadım. Dolayısıyla orada doğan çocuklar ABD vatandaşı ama ilkokula gidiyor, ilkokul parayla. Zannedersem ayda 430 dolar para ödüyorlar. ABD ye bakarak eğitim Türkiye’de daha iyi hiç olmazsa devlet ücretsiz okutuyor. Hatta kitap yardımı dahi ülkemizde yapılıyor.
Amerikalıların hepsi de mutlu yaşamıyor, onlarda büyük sıkıntı çeken matlup yerlerde yaşayanlar var. Genelde iyi olsa da az da olsa perişan olan aileler onlarda da var.
Bu kadar sosyal imkânları olan ülkeleri gezdiniz dolaştınız ve en sonunda tabiri caizse “tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkânıdır” diye bir söz var. Sizde dönüp dolaşıp Kozan ilçesi Gaziköy kasabasına gelip yerleştiniz. Yazın sıcak ortamında terleyerek, sivrisineklerle mücadele ederek nasıl bir yaşam sürüyorsunuz?
Ben hayatımdan çok memnunum çünkü memleketimi, ülkemi çok seviyorum. Bana bugün ABD gel burada yaşa hatta iş de verelim dese belki inanmayacaksınız ama gayet samimi olarak söylüyorum gitmem. Ve burada bulduğum huzuru da hiçbir yerde bulmuyorum. Türkiye’deki hürriyet hiçbir devlette yok. Yalnız ABD ve Avrupa’da insanlar sorunlarını halletmişler son üç ay ABD’de kaldım New York’ta bir defa 30 saniye elektrik kesildi. Bunun haricinde ne elektrik ne su hiç kesilmiyor. Sistemlerini kurmuşlar, tıkır tıkır işliyor.
Gaziköy’de olmaktan yine de çok mutluyum. Sineğiyle, sıcağıyla her şeyiyle bu sıcak komşuluk, hiçbir ülkede yok. Bitişik komşun evinde ölüyor komşusunun haberi olmuyor.
Son görev yaptığınız yer ve emekli olduğunuz tarih hakkında da bilgi verir misiniz?
1993 yılında son şark hizmetim olan Bingöl’de görevimi bitirdikten sonra Hatay İl Emniyet Müdürlüğü’ne geldim. Terörle mücadele şubesinde göreve başladım. Ve 2005 yılına kadar Hatay’da çeşitli şube müdür vekilliklerine baktım. Terörle mücadele, koruma şube, güvenlik şube müdürlükleri vekilliği gibi. En son çocuk şube müdür vekili olarak emekli oldum. O günden beri de Gaziköy Kasabasında kendi evimde mütevazi bir hayat sürdürmekteyim. Üç kız bir erkek babasıyım. Kızlarım İlkay NewYork’ta makine mühendisi, Asuman Antalya’da beden eğitimi öğretmeni, Sonay Hatay’da beden eğitimi öğretmeni. Oğlum Hakan ise Tedaş’ta müteahhidin yanında asgari ücretle geçici olarak, kadrosuz olarak çalışmakta. En büyük sıkıntımda onun kadrolu bir işe geçmesi. Allah’a Çok şükür başka bir sıkıntım yok.
Röportajımızın alt kısmında resimleriniz bölümünde ziyaretçilerimiz görecekler bir sürü takdirname, plaket ve ödülleriniz var, gerçekten ömrünüz büyük bir mücadele ve başarılarla geçmiş, biz size KozanBilgi.Net yönetimi olarak başarılarınızın daha uzun yıllar devam etmesini diliyoruz.
KozanBilgi.Net’e ve kurucusu Türkeş Manga’ya şükranlarımı arz ederim. Ben inanıyorum ki bu vatanın her evladı en az benim kadar vatanını, milletini seviyor ve çırpınıyordur, buna yürekten inanıyorum. Allah herkese böyle başarı nasip eylesin. Devletimizi payidar eylesin. Bu arada şunu da belirtmek istiyorum.
Amerika’da kaldığım süre KozanBilgi.Net’i internetten açtığımda kendimi sürekli evimdeymiş gibi hissettim. Bana ayrıca bir kıvanç verdi. Ve artık Türkiye değil Dünya kanalı gibi bir şey oldu. Okyanusların ötesinden izliyoruz. Buda sizin açınızdan ne kadar öğünseniz haklısınız. Bu büyük bir başarı ben de sizlerin başarısının devamını diliyorum. Allah razı olsun. Bizi dışarıda yalnız bırakmadınız gururlandırdınız.
Tahsin Bey’e ve eşine bizleri misafir ettikleri için teşekkür ediyoruz. Bir de bizim sesimizi duyacak ve yıllardır kulakları kapalı olan yetkililerimize seslenmek istiyoruz. Ömrü başarılarla geçmiş olan bu kahraman gazimize artık gazilik beratının verilip, onurlandırılmasını ve evladına bir gazi oğlu olarak bir iş sağlanmasını, vatanı için görev almış bir insana devletinin de ve özellikle ilçemiz Kozan Kaymakamlığının da sahip çıkacağını umut ediyoruz.
Türkeş Manga
Bilgisayar Öğretmeni
KozanBilgi.Net Kurucusu
Ve Genel Yayın Yönetmeni