Garâmet

Zarar, ziyan, alış-verişte zarar etmek, zimmetinde olup da edası gereken şeyi ödemek anlamında bir İslâm hukuku terimi. İslâm'da bir kimse malını, kâr ekleyerek satabileceği gibi, hiç kârsız, hatta zararına da satabilir. Zararına satış çeşitli amaçlar için yapılır. Meselâ alıcıya yardımda bulunma, malı bir an önce paraya çevirme ve müşteriyi dükkana alıştırma gibi... Ancak satıcının sıkışık durumundan, samimiyetinden veya malın gerçek değerini bilmeyişinden yararlanarak, malı değerinin çok altında bir fiyatla satın almaktan sakınmak gerekir. Çünkü Hz. Peygamber, darda kalan kimsenin bu durumundan yararlanarak onunla alış-verişi yasaklamıştır. (Ahmed b. Hanbel, I,116). Diğer yandan, Ashabı kirâm da malın değerini bilmeyen satıcıyı uyararak, malı gerçek değeri üzerinden satın almayı tercih etmişlerdir. Böyle bir uyarmayla, gerçekte beşyüz dirheme alabileceği atı, sekizyüz dirheme satın alan Cerir b. Abdillah el-Becellî (Ö. 51/671) bunun sebebini soranlara şu cevabı vermiştir: "Biz alış-verişte hile yapmayacağımız hususunda Allah Resulu'ne söz verdik" (İbn Hazm, el-Muhalla, Mısır 1389 H., IX, 454 vd, mesele: 1464). Kârın meşrû olması, riziko yüzündendir. Hiç zarar etmemek veya zarara katlanmayı kabul etmeksizin ana paraya maktû ilâve yaparak almak faiz muamelesi demektir. Garâmetin bir diğer anlamı; borçlu olmadığı halde başkasının borcunu yüklenme, tazmin sorumluluğunu üzerine almadır. Meselâ, kendisine bir mal emanet (vedîa) olarak bırakılan kimse kasıt veya ihmali olmadıkça bu malın telefinden sorumlu tutulamaz. Bazı durumlarda emanet, tazmin yükümlülüğüne (garâmete) dönüşür. Meselâ, emanetçinin malı korumayı terketmesi gibi. Çünkü o, akitle emaneti korumayı üzerine almıştır. Bunu yapmaz ve emanet helâk olursa, kefâlet (garâmet) yoluyla malın bedeli ondan tazmin edilir. Emanet bırakılan kişi malı, aile fertlerinden olmayan veya emanete ehil bulunmayan kimseye vermesi hâlinde telef olursa tazmin yükümlülüğü doğar. Emanet mal, kullanmakla telef olsa, yine tamir edilmesi gerekir. Emanet malla yola çıkmak: Eğer, yol güvenli olur ve hal sahibi de yasak koymamışsa yolculukta emaneti yanına alabilir: Bu taktirde teleften sorumlu tutulmaz. Emaneti inkâr veya kendi malına, ayrılmayacak şekilde karıştırması hâlinde tazmin yükümlülüğü olur (es-Serahsî, el-Mebsût, IX, 110, 116 vd.; el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi', VI, 212; İbnûl-Hümam, Fethu'l-Kadîr, VII, 93; İbn Âbidin Reddû'l-Muhtâr, IV, 519; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, II, 307, İbn Kudâme, el-Muğnî, VI, 401). Başkasına kullanması için emanet (âriyet) bırakılan malın telef olması hâlinde de yukarıdakilere benzer sebeplerle tazmin (garâmet) sorumluluğu doğar (el-Kâsânî, a.g.e., VI, 218 vd.; İbn Âbidîn, Reddu'l-Muhtâr,IV, 527).
Benzer Videolar