OKTAY EROL
“Muhalefetin”, özellikle de Chp’nin toparlanması, kendine gelmesi, halka umut vermesi, “inandırıcılığını” yükseltmesi gerekmiyor mu? Bu yurdun yurttaşı başka şeyler mi yaşıyor, asgari ücretli/ emekli aslında durumundan çok mu hoşnut? “Muhalefet”, üzerine kil toprağı örtmüş gibi; neden? “İktidarın” içinde bulunduğu “kazanma hırsına” bürünmüş, daha birçok kentte aday belirleme “gücünü” elinde bulundurması gerekirken sessiz!
Kurultay yapılalı ikibuçuk oldu! Geçen yetmişbeş günden bu yana, “kurultayda sözünü verdiğiniz, eğilim ya da önseçimi yapın, ilk demokratik duruşunuzu böyle gösterin” diyenleri, sözleriyle/ sözlerinizi anımsatmalarıyla baş başa bıraktığınız yetmiyormuş gibi, şimdi de seçime ikibuçuk ay kalmasına karşın “aday belirlemede” kararsızlığınızı sürdürüyorsunuz! Bu neyin pazarlığı; anlatın!
***
Adana’ya bakıyorum, anakent için önem taşıyan ilçelerin daha birçoğu için “aday” açıklanmadı! İşin düşündürücü yanı, aday adayları ile görüştüğümüzde Adana’da olmadıklarını, Ankara’da görüşmeler yaptıklarını söylüyor! Aday adaylarının çoğu partinin emekçileri, kentlerinde partileri için çalışmışlar, oradan/ oraya savrulmamışlar, partili oluşlarından dolayı çoğu zaman ötelenmişler, her yaşanan olumsuzluklara karşın partilerinin arkasında durmuşlar! Kimlerle ne görüşülüyor, nelerin “hesabı” yapılıyor, insanlar neden işlerinden/ güçlerinden/ kentlerinden koparılıyor; anlatmalılar!
Böyle ne bir “demokrasi” anlayışı olur, ne de “sosyal belediyecilik” gerçekleşir! “İktidara” sıkça “sokağa inin” denildiği gibi, “aday” oluşumunun önüne örülen “o” kalın duvarları da çekin!
***
Adana gibi İstanbul’da da var örnekleri, Ankara’da da var, İzmir’de de var! Hani “değişim” diyordunuz, hani “her şey daha güzel olacak” diyordunuz, hani “partililerin sözünü dinleyeceğiz” diyordunuz; ne oldu? Duyduğumda şaşırdığım konular var! Kimse de “yok” demiyor! Örneğin, şu an parti içinde “üç baş” olduğu ileri sürülüyor; doğru mu? “Başlardan biri genel başkan, diğeri Ekrem İmamoğlu, bir diğeri Kemal Kılıçdaroğlu! Kalın duvarlar arkasındaki “parti işleri” böyle mi yürüyor?
Parti içinde “kimsenin kimseyi dinlemediği” gruplara bölünün, yurttaşa “kendini yönetecek olanı” belirleme olanağı vermeyin, “bana yakın olan aday” diye saçma/ sapan bir olgunun içine girin, sonra da tutun “bu parti halkın partisidir, önceliği halktır” deyin! Siz her şeyi “böyle” mi öğrendiniz?
***
Halkın “süslü” sözlere değil, “iyi yaşamak” için gerek duyduğu her şeyi yerine getirecek “yönetene” gereksinimi var! Bunu nasıl değerlendirirseniz değerlendirin, pencerenin hangi köşesinden bakarsanız bakın “hiç” değişmeyecek! Ne diyoruz, yurttaşların beş yıl içinde başka “kendi gücünü” gösterebileceği bir başka seçim yok! İnsanlar “yoksulluktan” vaz geçti, “açlığın” bile alt düzeyinde “var olma” çabası gösteriyor! Peki, “muhalefetin”, öncelikle de Chp yöneticilerinin “derdi” ne?
Yirmiiki yıllık Akp “iktidarının” bu denli uzun soluklu olmasının “baş” nedeninin, “muhalefetin” karasız/ utangaç/ edilgen/ beceriksiz oluşundan kaynaklandığını birçok kez yazdım! Yine yazayım: siz içeride, adayın “kimin adamı” olduğuna takılır kalırsanız, “aynı” parti yapısı içerişinde bu denli birbirinizden ayrışırsanız, birbirinizin “yaşam alanını” ele geçirmeye çalışırsanız; “değişim” sözü verdiğiniz bu halkın daha çok çekeceği var demektir! Halka borcunuzu ödemeniz için “titreyin” desem de dinleyen yok ki!