Her 100 kadından 20’si…
“Özellikle meme ultrasonografi çektirin”
“25-45 yaş grubunun çok iyi taranması ve araştırılması lazım. Mutlaka tiroit bezlerinizi kontrol ettirin. Eskiden tesadüfen tiroit kanseri fark edilme oranı yüzde 10’lardayken, bu oran şimdi yüzde 90’lere çıktı. Hanımlara tavsiyemiz, özellikle meme ultrasonografi çektirirken, radyologlarını tiroit kontrolünü yapmaları için uyarmaları. Çünkü tiroit bezinin 10 milimetreden az büyümüşken yakalanması, bu kanserse bile hastanın hayatı kurtuluyor. Ameliyat sonrasında tiroit kanserinde ilaç veya ışın tedavisi yapılmaz. Halk arasında bilinen adıyla atom tedavisi yani radyoaktif iyot tedavisi uyguluyoruz. Tam sağ kalım oranı yüzde 95...
“20 yıl sonra guatrsız bir nesil oluşturulacak”
Tiroit bezinin tiroit hormonu üretememesi de önemli bir sağlık sorununa işaret ediyor. Buna tıp dilinde “hipotiroidi” yani tiroit bezinin az çalışması adını veriyoruz. Tiroit bezinin çok çalışması da ayrı bir problem ki buna da tıp dilinde “hipertiroidi” deniliyor. “Hipotiroidi” hastalığı aslında Türk toplumunda son derece yaygın. Kabızlık, kilo verememe, şişkinlik, saç dökülmesi, sinirlilik ve adet düzensizliği yapan tiroit hormonunun az salgılanması, basit bir test ile ölçülerek (TSH testi) anlaşılıyor.
Türkiye’de her 100 kadından 20’si “hipotiroidi” hastası ama farkında değil.
İyot eksikliğinin en önemli sonucu guatr ise, tiroit hormonu eksikliğinin en önemli sonucu ise, “hipotiroidi’. İyot tamamlaması yapılan Türkiye, Arjantin, İsviçre gibi ülkelerde 20 yıl sonra guatrsız bir nesil oluşturulmuş olacak. Ama bunu yaparken, bir başka soruna davetiye çıkartıldı. 2000 yılından itibaren tiroit iltihaplanması oranı çok arttı. Türkiye’de 203-2004’ten itibaren toplumda yüzde 1–2 olan görülme sıklığı 20 kat arttı. Yüzde 20’lere çıktı. Bu bedel hala da ödeniyor. Mesela deniz ürünlerinden çok zengin beslenen ve aşırı iyot alımına maruz kalan Japonya’da tiroit iltihabı oranı yüzde 80’lerde. Bunların yüzde 30’u ise tiroit kanseri. Tiroit iltihaplanmasının en önemli riski ise tiroit kanserine dönüşmesi ihtimalidir. Hipotiroidi ve sıcak nodülü olan hastalarda iyot takviyesi, tiroit bezinin daha hızlı çalışmasıyla, sessiz duran bir guatr hastalığını uykusundan uyandırabiliyor. Daha önceden sıcak nodül veya gizli guatr teşhisi alanlar iyot takviyesini kesinlikle yapmamalılar. Halen marketlerde satılan tüm tuzlarda iyot olduğu için bu kişilerin işlenmemiş, fabrikasyon olmayan tuzları alıp kullanmaları gerekiyor.
Yeni doğan bebeklerde bile araştırılmalı”
Tiroit bezi T3 ve T4 adı verilen hormonları üretiyor. Tiroit hormonları insan metabolizmasının hızını, vücudun sıcak veya soğuğa uyum sağlamasını, bebeklerin büyümesini, gelişimini ve zekâsını, derimizin ve saçımızın kalitesini ve üreme sistemi gibi birçok hayati fonksiyonumuzun sorunsuz çalışmasından sorumlu. Ayrıca fiziksel veya psikolojik streslere dayanıklılığımızı da diğer hormonlarla beraber ayarlıyorlar. Tiroit bezinin hızlı veya yavaş çalışmasından sağlığımız hemen etkileniyor. Yorgunluk, sinirlilik, kilo değişiklikleri, kalp çarpıntısı gibi önemli bulgular ile kendisini gösteriyor… Eğer o coğrafi bölgede su ve toprakta iyot az ise guatr oluşması kaçınılmazdır. Türkiye’de günlük iyot alınımı gereken miktarın tam alt sınırında ve ülkemiz işte bu yüzden bir guatr ülkesidir. İyot en çok deniz suyunda, başta balık olmak üzere deniz mahsullerinde ve ette bulunuyor. İyottan fakir topraklarda yetişen sebze ve meyvelerde, bu yörede büyüyen hayvanların etinde iyot miktarı az oluyor. İyot eksikliğinin yeni doğan bebekler üzerinde önemli etkileri söz konusu. İyot eksikliği olan bölgelerde düşükler, ölü doğumlar, doğuştan gelme sakatlık, sağırlık ve zekâ geriliği daha sık görülüyor…
“Endüstrileşme tiroit kanseri oranını arttırdı”
Türkiye’de yeni doğan her 3 bin 500 bebekten birisinde tiroit eksikliği olduğu biliniyor. Her yeni doğan bebeğe topuktan kan alınıp tiroit testi yapılması öneriler arasında. Günümüzde dünyada guatr problemini suya, ekmeğe ve süte iyot katarak çözmeyi bir tek ABD başarabildi. Türkiye’de günümüzde yüzde 60 olan guatr riski, yıllar önce Avrupa’da da böyleydi. İyot kullanarak yüzde 70’lerden yüzde 5’lere düşürdüler. Avrupa ülkeleri ve ABD bu sorunu 20 ila 40 yıl önce kökünden halletti. Ama bu ülkelerde başka bir tehlike gündeme geldi bu kez. Endüstrileşme tiroit kanseri oranını arttırdı. Mesela Kuzey Avrupa ülkelerinde ve Japonya’da tiroit kanseri riski yüzde 10’lardan 30’lara çıktı. Bizde ise tiroit kanseri riski yüzde 1,5 ve bu nodülü olanlarda yüzde 5’e kadar çıkıyor. Tiroit kanserinde hastalıksız sağ kalım oranı yüzde 95’lerde seyrettiğini ve bir daha nüksetmediğini aklınızdan çıkartmayın...
“İyi huylu ise, nodülün büyüyüp büyümediğini kontrol altında tutuyoruz”
Guatr şüphesi taşıyan kişiler öncelikle endokrinoloji yani hormon hastalıkları uzmanına başvurmalı. Burada ekip çalışması sergilenerek, radyologların yapacağı ultrasonografik incelemenin ardından eğer gerekiyorsa bir iğne biyopsisi ile parça alınması ve yorumlanması gerekiyor. Burada devreye giren kişi ise mutlaka iyi bir endokrin cerrahı olmalı. Gereksiz yere ameliyattan kaçınmak önemli. İşte tam bu noktada Endokrin Cerrahı Prof. Dr. Mete Düren’in söyleyecekleri var: “Tiroit kanserinin özelliği, yumrular şeklinde olan nodülün guatr kontrolünde saklanması eğilimi. Sanki daha iyi huylu olan nodüler guatr gibi gözüküyor. Kitle, iyi huylu yumruların arasında kalabiliyor. Bu yüzden nodülün içinden iğne biyopsisi ile zahmetsiz ve kolay bir şekilde parça alıyoruz. İyi huylu ise, nodülün büyüyüp büyümediğini kontrol altında tutuyoruz. Kötü huylu ise, cerrahi olarak çıkartılması gerekiyor. Ultasonografi önemli bir teknik çünkü bize hormon üretiminin olup olmadığını söylüyor. Hassas ultrason cihazları yardımıyla, çok fazla nodül olsa bile, hangi nodülden biyopsi alınması gerektiği radyoloji uzmanı tarafından bize söyleniyor. İğne biyopsisini mutlaka iyi bir patolog değerlendirmeli. Nodüllerde kanser oranı yüzde 5. Bu yüzden hastaların doğru seçilmesi lazım...
Patoloji uzmanı dikkatli davranmalı
Ne yazık ki tiroit nodülü konusu, suistimal olmasa bile yoruma açık bir konudur. Dolayısıyla gerek ultrasonu yapan hekimin yazdığı radyolojik özelliklerin gerekse patoloji uzmanının dikkatli davranması, cerrahın da onlardan gelen bilgiler ışığında hastaya gereksiz yere kanser korkusu yaşatmaması lazım. Cerrah ne kadar seçici davranırsa o kadar iyi olur. Trioit hormonları unutulmamalı ki, eksikliğinde yerine konulması en kolay hormon. İlaçlar bize çok yardımcı. Aslında tiroit hastaları çok şanslı insanlar. Tiorit kanserine yakalanan hastaların yüzde 95’i normal yaşantılarını sürdürebiliyor. Tek şanssız grup, hipertiroidi hastaları. Onlarda göz tutulumu oluyor ve gözler ileriye doğru büyüyor. Bunun tedavisi konusunda bir nebze çaresiz durumdayız.”
Guatrın belirtileri neler?
Guatr boyunda şişlik, yutkunma güçlüğü, nefes almada zorluk, sinirlilik, yorgunluk, kilo artışı, saçlarda zayıflık ve cilt kuruluğuna neden oluyor. Tiroit bezinin hormon dengesinin bozulması, metabolizmayı ciddi oranda etkiliyor. Tüm organ sistemlerini, kan kolesterol seviyesini, osteoporoz gelişimini ve cinsel yaşantı ve isteği etkiliyor. Guatr fazla büyüdüğü zaman dışarıdan bakıldığında bile anlaşılıyor. Daha küçük guatrlarda teşhis elle muayenenin ardından, kanda T3, T4, TSH seviyeleri ve tiroit sintigrafisi testleriyle konuluyor. Tiroit bezinin büyümesi hassas bünyeli kişilerde boğazda yumruk şeklinde büyümelere neden olabiliyor. Buna nodülleşme adı veriliyor. Doğru ve modern şekilde tedavi edilmeyen guatr hastalarında ileriki yıllarda nodülleşme açığa çıkabiliyor. Endokrinoloji uzmanına guatr şüphesi ile gidildiğinde “Siz de nodül var” haberiyle karşılaşırsanız sakın şaşırmayın.
Tiroit nodülü (düğümcük) nedir?
Nodül bir bezelye tanesinden bir ceviz büyüklüğüne olabilen, hücrelerin kümeleşerek topluluklar yaratmasıyla oluşan hastalığa verilen isim. En ciddi nodüller sıcak değil soğuk olanları. Çünkü bunlarda yaklaşık yüzde 15 kanserleşme ihtimali var. Bu yüzden özellikle soğuk nodülü olanlara vakit kaybetmeden iğneyle tiroit biyopsisi yapılması gerekiyor. İşin özü, biyopsinin büyük merkezlerde, tecrübeli endokrinoloji doktorları tarafından yapılması ve alanında isim yapmış sitoloji veya patoloji uzmanlarınca mikroskop altında okunması. Biyopsi bize nodülde kanser olup olmadığını söylüyor.