Eşcinsellik Hakkında Merak Edilenler
Yüzyıllardır hayatın tam ortasında varlığını koruyan, toplum tarafından kabullenilmeyen, utanç verici bir unsur olarak değerlendirilen, ancak yeni yeni tartışılmaya ve adı konulmaya başlanan bir olgu olan eşcinsellik hakkında Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği - CİSED Başkanı Uzman Psikolojik Danışman Dr. Cem Keçe, kapsamlı bir açıklama yaptı: Dr. Cem Keçe'nin verdiği bilgilere göre; toplum tarafından kabullenilmeyen ve normal dışı bir unsur olarak değerlendirilen eşcinsellik, kişinin cinsel olarak kendi cinsine ilgi duyması olarak tanımlanabilir. Eşcinsellere verilen adlardan en çok kullanılanlardan biri de yabancı bir dilden aktarılmış olan homoseksüel kelimesidir. Türk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlüğü'nde homoseksüelin karşılığı ise; cinsel isteklerini kendi cinsinden kimselerle yatıştırmak huyunda olan kimsedir. Cinsel terslik olarak ta adlandırılan eşcinsellik; erkek veya kadın olarak bir insanın libido yönelimi ve doyumu itibariyle yine kendi cinsine sevgi ve cinsel ilişki arzusu ile dönmesidir.
Eşcinsellik Ruhsal Bir Bozukluk mu?
Eşcinsellikn uzun yıllar, bir kimlik bozukluğu, hastalık veya sapıklık olarak algılanmıştır. 1974 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği ve daha sonra 1992 yılında Avrupalılar (ICD) eşcinselliğin sapıklık/sapkınlık olmadığı kararını almışlar ve bu kavramı hastalık sınıflandırmalarından çıkarmışlar, ancak anormal bir davranış olmadığını söylememişlerdir. Yani 'eşcinsellik normal dışı bir davranıştır, sapkınlık değildir' demişlerdir. Bu nedenle eşcinsellik halkta, politikacılar arasında ve bilim çevrelerinde hala tartışılmaktadır. Çünkü cinsel sapkınlık; cinsel açıdan sağlıklı olmama ve dolayısıyla normal olandan sapma durumudur, yani küçük çocuklara karşı hissedilen cinsel istek, her tür fetişizm, kişinin birlikte olduğu kişinin idrarını içmesi yahut dışkısını yemesi ve tüm bunların cinsel haz uğruna yapılması vb. durumların genel ismidir. Ruhsal bozukluk veya anormal davranış ise, göreceli kavramlardır. Zira öncelikle normalin tarif edilmesi gerekir. Yaşadığı toplumdaki kişilerin çoğunluğunun değer yargılarını benimseyen ve toplumun geneline uygun davranan birey normal, aykırı hareket eden birey ise anormal olarak adlandırılabilir. Bu açıdan bakıldığında eşcinsellik anormal bir davranış olarak görülebilir. Ancak ruhsal bozukluk olup olmadığını belirleyen en önemli etken ise; kişinin kendini nasıl hissettiğidir. Eşcinsellerin kendilerini suçlu, huzursuz, yalnız, depresif, sıkıntılı ve gergin hissetmeleri sık rastlanan bir durumdur. Yani ruhuna ve benliğine aykırı olduğu halde eşcinsel eylemlerini sürdürmek zorunda kalmak veya dürtüyü kontrol edememek kişide ruhsal sıkıntı yaratabilir. Ayrıca eşcinsellik; özgür bir tercihin değil, çocuklukta yaşanan travmaların bir sonucudur. Bu açıdan baktığımızda da, eşcinsellik ruhsal bir bozukluktur, bir cinsel eğilim bozukluğudur, bir cinsel kimlik bozukluğudur.
Efemine Olmak Eşcinsellik Değildir
Eşcinsellik kavramı birçok farklı eğilimi veya tanımı içinde barındırabilir. Türkiye'de eşcinsel denince, çoğu kişinin aklına ağır makyajlı şarkıcılar, travestiler, kırıtarak yürüyen ve kadınsı giyinip konuşan, dar blucinli genç erkekler geliyor. Tabi bu durum bir kavram karmaşasını da beraberinde getiriyor: “Travesti ve eşcinselin farkı nedir?” vb. Eşcinsellikle transseksüellik aynı değildir, farklı kavramlardır. Eşcinsel; kendi cinsine ilgi duyan kişidir. Biseksüel; her iki cinse de ilgi duyan kişidir. Heteroseksüel; karşı cinse ilgi duyan kişidir. Lezbiyen; eşcinsel kadındır. Gay ise; eşcinsel erkektir. Travesti; kendi biyolojik cinsiyetinden memnun olan ve karşı cinsin giysilerini giymekten hoşlanan kişidir. Transseksüel ise; kendi biyolojik cinsiyetinden memnun olmayıp karşı cinse geçmek isteyen ya da geçmiş kişidir. Homofobi; eşcinsellere yönelik kaygı, korkuya da nefret olarak tanımlanabilir. Efemine ise; türkçede kadınsı anlamındaki kullanılan bir sıfattır ve bir erkeğe ait kadınsı nitelikleri betimlemek için kullanılır. Yani efemine olmak eşcinsellik değildir.
Eşcinselliğin Görülme Oranı
ABD'de yapılan araştırmalar erkeklerin yüzde 20'ini, kadınların ise yüzde 18'ni eşcinsel eğilim içinde göstermektedir. CİSED’in 2004 yılından beri yaptığı ve şu an itibarıyla 5000 kişiye ulaşan Eşcinsellik Anketi'ne göre; ülkemizde eşcinsellik oranı yüzde 12 gibi gözükmektedir. Ancak konunun hassasiyeti ve gizli eşcinsellerin sayısı göz önüne alındığında bu oranın daha fazla olması muhtemeldir.
Eşcinselliğin Nedenleri
Eşcinsellik çoğunlukla zor ve acı dolu bir sürecin sonunda oluşan bir durumdur. Eşcinselliğin nedenlerini anlamamız çok önemlidir. Çünkü önemli olan yaygınlaşmasının önlenmesidir. Eşcinselliğin nedenleri şunlardır; rol modellerin yanlış alınması, hormonsal bozukluklar, çocukluk döneminde şiddete maruz kalmak, tacize ve tecavüze uğramak, çocuklukta karşı cinsle ilgili yaşanmış kötü bir deneyim, ciddi aile sorunları, aşırı otoriter bir babanın varlığı, baba veya figürlerinin çocuğun hayatında olmaması, aşırı duygusal veya içine kapalı bir yapıya sahip olunması, erken boşalma, iktidarsızlık, vajinismus veya disparoni gibi cinsel işlev bozuklukları nedeniyle yaşanan başarısız ve aşırı sorunlu cinsel deneyimler, genetik yatkınlık, yanlış yetiştirilme yani erkek çocukların kız gibi, kız çocuklarında erkek gibi yetiştirilmesi, ebeveynler başta olmak üzere yakın çevrede eşcinsel eğilimleri olan kişi veya kişilerin modellenmesi ve örnek alınması, kızların daha yumuşak tavırları olan erkekleri, erkeklerin ise daha erkeksi tavırları olan kızları aralarına alma eğilimleri, yazılı ve görsel medyanın eşcinselliği özendirici yayınları, vb. Eşcinsellik ailenin baskısına bir tepki sonucu da meydana gelebilir. Yaptığımız çalışmalarda ve literatür bilgilerinde, sağlıklı ve mutlu bir aile ortamında yetişmiş ve herhangi bir travmaya maruz kalmamış ama eşcinsel bir yaşantı süren bir kişiye hiç rastlamadım. Çünkü eğer bir kişide eşcinsel bir yönelim varsa; mutlaka sağlıksız bir aile yapısı, sorunlu bir çocukluk ve cinsel travma mutlaka vardır.
Eşcinselliğin Tipleri Eşcinsellik açık ve gizli olarak ikiye ayrılabilir. Açık eşcinselliği, gizli eşcinsellikten ayırt etmek gerekir. Açık eşcinsellikte kişi, eşcinsel duygu ve dürtülerinin bilincedir, cinsel yöneliminin nesnesi bellidir. Toplumsal yargı ve baskılardan korksa da, bunalsa da ve bunu kendisi için sorun olarak kabul etse de; bu duygu ve dürtülerin doyurulmasını ister ve uygun eş bulunca kendisine haz veren cinsel eylemleri olur. 3 tipi vardır: 1- Gerçek (Egosintonik) Eşcinsellik: Eşcinsel eğilim, dürtü, duygu ve davranışlarından acı çekmeyen, bunaltı duymayan ve kendi benliği içinde uzlaşmış, eşcinselliğe uyum yapmış kişilerdir. 2- Yalancı (Egodistonik) Eşcinsellik: Eşcinsel eğilim, dürtü, duygu ve davranışlarından acı çeken, bunaltı duyan, benliğe yabancı eşcinselliği olan kişilerdir. Yalancı eşcinseller, eşcinsel etiketini ve bu etiketin ima ettiği her şeyi reddederler. Bu kişilerin bilinçdışlarında yadsıyamayacakları bir eşcinsel yönleri olsa da homoseksüel kavramının işaret ettiği yaşama biçimini ve değerleri benimsememektedirler. Bu yüzden de değer yargıları ile cinsel eğilimleri arasında derin bir çatışma yaşarlar. Bu tür kişilerin kişilik gelişimi öyküleri homoerotik arzularla yüklü olmasına rağmen, bu duygulara boyun eğmek yerine homoseksüel yönelimlerinin üstesinden gelmeyi hedeflemektedirler ve tedavi olmak istemektedirler. 3-Durumsal Eşcinsellik: Hapishane, manastır veya dışarıya kapalı yurtlar gibi ortamlarda mecburiyetten ortaya çıkan eşcinselliktir. Bu ortamın terk edildiği durumda kişi tekrar heteroseksüel hayatına geri dönebilir. Gizli (Latent) Eşcinsellik ise; dinamik bir kavramdır ve kişi, benliği tehdit eden ve benlik tarafından kabul edilemez olan eşcinsel dürtü ve eğilimlerinin bilincinde değildir. Bu dürtülerin hem bilinçdışı güçlü bir etkinlik taşımaları, hem de benliğe yabancı olmalarından dolayı; kişi bir yanda, bilinçdışı yasak ve kabul edilemeyen dürtü ve eğilimler; öbür yanda benliğin bunları bilinçten uzak tutma ve bu dürtülerle savaşma gereksinimi arasında kalır. Bu çatışma içinde kalan benlik kendisini homofobi, aşırı erkeklik çabaları, maçoluk, aşırı eşcinsellik düşmanlığı gibi değişik savunma düzenekleri ile savunmaya çalışır. Burada amaç; bilinçdışı olarak, başkalarının kendisini eşcinselmiş gibi görecekleri korkusunu yenmek ve aşırı erkeksi davranışlarla eşcinsel olmadığını kanıtlamaktır.
Toplumumuz Eşcinsellik Hakkında Bilgisiz
Eşcinsellikle ilgili yanlış inanışların yani mitlerin sık olması bu konu hakkındaki bilgisizliğin de bir göstergesidir. Geleneksel ve manevi değerleri kuvvetli olan ülkemizde; eşcinsellikle ilgili en sık görülen mitler şunlardır: “Erkek eşcinseller kadınlığa özenir ve kadınsı hareketleri ile kolayca tanınırlar.” “Eşcinseller, erkeklerin peşinde koşar.” “Sadece pasif rolde cinsel ilişki kurarlar ve aktif rolde olanlar heteroseksüeldir.” “Eşcinsel ilişkide anal seks kuraldır.” “Evlendirilirse eşcinsel değişir, düzelir.” vb. Ancak bazı eşcinseller karşı cinse hiç ilgi duymazlarken, bazıları ise bir dereceye kadar karşı cinse yaklaşabilirler. Bir kısmı cinsel ilişkilerde kendi cinslerinin gerektirdiği gibi davranırlar, bir kısmı ise karşı cinsin rolünü üzerlerine alırlar. Eşcinsel ilişkilerin çeşitleri erkeklerde ve kadınlarda farklıklar gösterebilir. Erkek eşcinseller; sevişme, penisin makata sokulması, cinsel organların ağız ve elle uyarılması gibi teknikleri tercih ederken, normalde kadın ve erkek arasında uygulanan diğer teknikleri de kullanabilirler. Kadın eşcinsellerde ise; sevişme, öpüşme, cinsel organların ve göğüslerin ağız ve parmakla uyarılması ve diğer vücut temasları şeklinde yaşanan deneyimlere ek olarak, ender durumlarda erkeklik organının yerini tutan bir aletin kullanılması da eşlik edebilir.
Holistik Cinsel Terapi Süreci Kendiyle Barışık İnsan Yaratır Eşcinsellik tedavi edilebilir bir hastalık olabilir ve pek çok kişi holistik cinsel terapi sonucunda eşcinsel eğilimlerinden vazgeçebilir. Eşcinselliğin heteroseksüelliğe yani karşı cinse ilgi duyulması durumuna dönüşme isteği ile ilgili bazı analitik ve varoluşsal yaklaşım, bilişsel ve davranışçı teknikleri içeren holistik cinsel terapi süreci, kendiyle barışık insan yaratır. Cinsel eğilimleri hakkında akılları karışmış veya eğilimlerini değiştirmek istediklerinde tedavi araştıran bireylerin sayısı, son birkaç yıldır etkileyici bir şekilde artmaktadır. Çünkü cinsel kimlik karmaşasının anlamı ülkemizde çok farklıdır ve bu nedenle kendini ifade etmiş lezbiyen, eşcinsel veya biseksüellerin, kendilerine ve diğerlerine, korku, utanç ve nefretle bakmaları sık rastlanan bir durumdur. Ayrıca CİSED'in Eşcinsellik Anketi'ne göre; eşcinsellerin tecrübe ettiği içselleştirilmiş homofobi derecesi de etkileyici bir şekilde artmaktadır. Eşcinseller şiddetli cinsel eğilim karmaşası veya cinsel kimlik bozukluğuna bağlı, kendinden nefret davranışı sergilediğinde, genellikle daha derin sıkıntılar ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle kliniğimize başvurarak, hetoroseksüel kimliğe kavuşmak istediğini söyleyen eşcinsel bir kişiye, holistik cinsel terapi uyguluyoruz, belli bir aşamaya gelince de grup terapilerine alıyoruz. Çünkü grup terapileri; kendileriyle aynı mücadeleyi paylaşmakta olan diğer eşcinsellerle bir araya gelmek için güzel bir fırsattır ve eşcinsel yaşam tarzının sonunda insanı yalnızlığa götürdüğünü bilen bu kişiler için sosyal bir ortam da yaratır.
Benliğe Yabancı Eşcinsellik Değiştirilebilir
Eşcinsel hastalara yapılan cinsel terapi, özünde normal hastalarla olan cinsel terapiden çok da farklı değildir. Cinsel terapistler; başvuranın o anda üstündeki baskıları ve neden başvuruda bulunduğunu ortaya çıkarmalı ve cinsel terapinin hedefini netleştirmelidir. Çünkü holistik cinsel terapi ile benliğe yabancı eşcinsellik değiştirilebilir. Esas olan eşcinsel kişinin değişime olan inancı ve istediği kadar neden eşcinselliğin meydana geldiğidir. Öncelikle "neden?" sorsunun yanıtı cinsel terapist ve hasta tarafından ne olarak ortaya konur ve içselleştirilir. Ardından hastanın bu nedenselliği ortadan kaldıracak güçleri ortaya çıkarılır. Sonrasında hastanın "nasıl üstesinden geleceğim?" sorusuna cinsel terapist net bir yanıt verir ve hastaya rehberlik yapar. Cinsel terapist hastanın sonuca değil sürece odaklanmasını, kendiyle barışmasını sağlar. Cinsel terapi sürecinde eşcinselliği heteroseksüellikten daha az arzulanır hale getiren yada eşcinsellikten alınan zevki azaltmaya yönelik olan ve hipnoz altında psikodrama çalışmalarıyla desteklenen teknikler kullanılabilir. İktidarsızlık, erken boşalma gibi diğer cinsel işlev bozuluklarına göre tedavide başarı oranı çok yüksek olmasa da zaman zaman yüz güldürücüdür. Diğer bir yaklaşım biçimi de özgüven arttırıcı çalışmalarla birlikte, heteroseksüel yeni bir ilişkiyi keşfetmelerine yardımcı olmak ve bu süre boyunca izlemektir. Başvuranla ilk olarak fantezi çalışmaları yapılır ve cinsel ilişki kuran heteroseksüel bir çifti hayal etme gibi geçiş fantezileri kullanılabilir. Bu arada fanteziler sırasında ortaya çıkan iğrenme, kaçınma gibi davranışlar ve duygular, tartışılır ve gerekirse sistematik duyarsızlaştırma çalışmaları uygulanabilir. Diğer bir alternatif yaklaşımda, orgazmik yeniden koşullanma adını verdiğimiz; eşcinsel fantezilerle uyarıldıktan sonra orgazma yakın bir basamakta heteroseksüel bir fanteziye geçilmesi ve orgazmın sağlanmaya çalışılmasıdır. Bu teknikte heteroseksüel fantezi giderek daha erken canlandırılmaya başlanır. Fantezi safhasından sonra da karşı cinsten biriyle yemeğe gitme, yakınlaşma ve fiziksel temas kurmayla ilgili çalışmalara geçilir. Tedavi sürecinde ilk aşamada eşcinsel duyguların tamamen yok olması hedeflenmez ama kontrol edilebilmesi sağlanır. Yani kişi eşcinsel eyleme vurmalardan kendini çekebilir ama duyguları bir süre daha devam edebilir. "Zaman herşeyin ilacıdır" matığıyla duyguların yer değiştirmesi hedeflenir. Çünkü önemli olan bir yola girmek ve süreci yaşamaktır.
"Bu Sizin Cinsel Tercihiniz, Değiştiremeyiz"
Ne yazık ki eşcinsel eğilimlerinin üstesinden gelmeye çalışan kişiler, dünyada hızla yayılan eşcinsel hakları hareketleri tarafından görmezden gelinmektedir. Hiç de azımsanmayacak sayıdaki tedavi olmak isteyen eşcinseller, destek alma veya terapi görme imkânlarından mahrum bırakılmaktadırlar. Hatta bazı hekimler ve cinsel terapistler, yaşadıklarından rahatsızlık duyan ve tedavi arayışına giren eşcinsel hastaları 'bu sizin cinsel tercihiniz, değiştiremeyiz' diyerek geri çevirmektedir, normal dışı davranışları hoş göstermeye çalışarak eşcinselliğe teşvik etmektedir. Eşcinsellik dalkavukluğu yapan bu kişiler; eşcinsel lobisinin baskısıyla ABD ve Avrupa Birliği buyurduğu için; tıp adına, bilim adına, etik değerler adına, binlerce genci ziyan etmişlerdir, onları içinden çıkılmaz çelişkilere ve acılara yönlendirmişlerdir. Normal bir hayat yaşayabilecek gençleri, yanlış bilgilendirmeler ve yönlendirmelerle sıkıntılarla dolu bir sürecin içine sürüklemişlerdir. Avrupa Birliği fonlarıyla desteklenen bu tavır, Türk aile yapısına yapılan ciddi bir saldırıdır. Ancak bunlara rağmen, eşcinsel eğilim, dürtü, duygu ve davranışlarından acı çeken, bunaltı duyan, benliğe yabancı eşcinsellik yaşayan kişilerin, her geçen gün daha fazla artan bir oranla, tedavi arayışına girdiğini görüyoruz. Bu aşamada eşcinsel dernekler ve organizasyonların, tedavi arayışındaki ve tedavi sürecindeki kişileri dışlamaması ve hain olarak deşifre etmemesi; eşcinsel hakları mücadelesini meşrulaştırmak ve toplumsal destek bulabilmeleri için yapacakları önemli bir katkıdır.
"Yeter ki İnan ve İste, Başarabilirsin" Ruh sağlığı profesyonelleri eşcinsellik konusunda ikiye bölünmüş durumdadır. Eşcinsel hastalarla çalışacak cinsel terapistlerin sayıca az olması kadar, bu hastaları kabul etmeyen ve yaşadıklarını bir tercih olarak değerlendirip onları bu yaşantıya mahkûm kılan hekimlerin ve cinsel terapistlerin varlığı da tedavi arayışındaki eşcinsel hastaların karşılaştığı engellerdir. Çünkü ruh sağlığı profesyonelleri de eşcinsellik konusunda ikiye bölünmüş durumdadır. Ne yazık ki eşcinsel yönelimi değiştirmeye yönelik herhangi bir tedavi girişimini etik bulmayan ve başarılı olma şansı olmadığını iddia eden bazı cinsel terapist veya hekim arkadaşlarımız; eşcinselliği normal bir durum olarak lanse etmekte, istemeyerek veya bilmeyerek eşcinselliğin yaygınlaşmasına zemin hazırlamaktadırlar. Bir cinsel terapist hastanın yürekten değişim isteğine kayıtsız kalmamalıdır ve "yeter ki inan ve iste, başarabilirsin" diyerek elinden geldiğince ona yardımcı olmalıdır. Cinsel terapistler için farkında olmadıkları homofobik tutumları kadar eşcinselliği 3. bir cinsiyet olarak tavsiye etmeleri de kaygı verici bir davranıştır.
Gerçek Eşcinsellerin de Destekleyici Psikoterapiye İhtiyacı Var
Gerçek eşcinseller genellikle tedavi talebinde bulunmazlar. Kendi benliği içinde uzlaşmış, eşcinselliğe uyum yapmış ama eşcinselliğini yaşama konusunda sıkıntı duyan gerçek eşcinseller cinsel terapide; daha rahat konuşmaları konusunda cesaretlendirilmeye çalışılmalı, yaşadıkları, duygu ve düşünceler normalize edilmeli ve eşcinselliğin topluma ters düşmekle birlikte saygın bir seçenek olarak yaşanabileceği vurgulanmalıdır. Ayrıca eşcinsel duygular ve aşkla ilgili suçluluk duyguları, aynı cinsten biriyle beraber kapalı bir ilişki kurmanın yaratacağı zorluklar, eşcinsel ilişkideki güçlükler ve toplumla ilgili ortaya çıkabilecek çatışmalar gibi konularda mutlaka çalışılması gerekir. Çünkü birçok eşcinsel, ülkemizde halen çok önemsenen evlilik, çocuk sahibi olmak, din ve ahlaki değerlerin baskısı altında ciddi içsel çatışmalara ve sosyal baskılarla karşılaşmakta ve kişi kendisini eşcinsel olarak nitelemekte bile güçlük çekmekte, diğer bir deyişle kendini bulma süreci çok daha zor ve uzun olmaktadır. Bu nedenle gerçek eşcinsellerin de destekleyici psikoterapiye ihtiyacı var.
Cinsel Terapi Eğitimlerine İlgi Artıyor
Ruh sağlığı profesyonellerinin hızlandırılmış ve yoğunlaştırılmış cinsel terapi eğitimlerine ilgi her geçen gün artmaktadır. Cinselliğinden ve kendinden nefret eden, kendine güvenini kaybetmiş insanlar yaratmak yerine; uyumlu, mutlu, üretken, cinselliğini ve sevgisini kendi tercihi doğrultusunda kullanabilen insanların oluşmasına katkıda bulunulması çok önemlidir. Bu bağlamda toplumun her kesimine, devlet kurumlarına, sivil toplum kuruluşlarına, medyaya ve başta ruh sağlığı profesyonellerine büyük görevler düşmektedir. Eşcinsellik konusunda yeterli eğitim almış ve vaka tecrübesi olan, homofobik özellikleri olmayan ya da bu özelliklerinin farkında olan, eşcinsel alt kültürüne saygılı, yargılayıcı olmayan cinsel terapistlere her geçen gün daha fazla ihtiyaç vardır. Çünkü maalesef ülkemizde yeterli sayıda cinsel terapist yoktur. CİSED, her 4 ayda bir cinsel terapi eğitimi programı açmaktadır. Ruh sağlığı profesyonellerinin hızlandırılmış ve yoğunlaştırılmış Cinsel Terapi Eğitimi'ne ilgisi her geçen gün artmaktadır. Son olarak aile desteğinin olmaması, cinsel terapistin kendisindeki ya da başvurandaki homofobinin farkında olmaması, yardımcı organizasyonların eksikliği ve eşsiz başvurular ülkemizde eşcinsellerle çalışırken karşılaşılan güçlüklerden bazılarıdır.
Nasıl Bir Cinsel Terapiste Başvurulmalı? Eşcinsellerin de cinsellikle ilgili yakınmaları olabilir. Eşcinsellerin cinsellikle ilgili yakınmalarını, eşcinsel olmakla ilgili kaygılar ve karşı cinsle ilişki kurabilme isteği gibi, cinsel işlev bozuklukları ve yönelim bozukluğu biçiminde iki ana başlık altında toplayabiliriz. Ayrıca eşcinsellerin cinsel sorunları ile ilgilenen cinsel terapistlerin bazı konuları dikkate alması gerekir. Yani cinsel terapist onaylayıcı ve destekleyici olmalıdır, kendi duygularının farkında olmalıdır, homofobisini tartmalıdır ve uğraşamayacaksa başvuranı uygun bir cinsel terapiste sevk etmelidir. Eşcinsel topluluk ile çalışmak terapistlerin genellikle okulda öğretilmeyen şeyleri öğrenmelerini sağladığı için klinisyen bu çalışmadan hastalara nazaran daha çok faydalanmaktadır. Öncelikle cinsel terapist normal ve anormal cinsellik hakkındaki tüm yerleşmiş fikirlerini silmelidir. Cinsel terapist tüm erotik çeşitliliğe açık olmalı ve tüm yargılarını askıya almaya razı olmalıdır. Eşcinselliğini umutsuzca yaşayan çoğu hasta, hayat tarzlarının bir otorite tarafından onaylanmasına ihtiyacı duyabilir. Bu onaylanma sosyal olarak damgalanmış çoğu hasta için kesinlikle terapötik deneyimin önemli bir yönüdür. Cinsel terapistler aynı zamanda eşcinsel topluluktaki gelişmelerden haberdar olmalıdırlar. Bir eşcinsel dergisine abone olmak, yerel eşcinsel kitapçılarına gitmek ya da web sitelerde periyodik araştırmalar yapmak faydalıdır; çünkü değişen eşcinsel yaklaşımlar hakkında devam eden bir eğitim kursu bulmak zordur. Eşcinsel toplulukla çalışan cinsel terapistler bilmedikleri konular hakkında bilgi almak için eşcinsellere soru sormaktan çekinmemelidirler. Kendini bulma yani coming-out cinsel terapist tarafından bilinmeli, özgüven ve kimlik krizi açısından diğer eşcinsellerin desteği sağlanmalıdır. Ayrıca eşcinsel hastanın homofobisi de araştırılmalı ve AIDS hakkında bilgilendirilmelidir.
"Yardım Edin, Değişsin!"
Yakınlarında cinsel rolün cinsel kimliğe uygun olmadığını anlayan aileler, hemen telaşa kapılmaktadır. Aileler eşcinselliği çok ağır ruhsal bir hastalık olarak görüyor. Bu nedenle ailenin eğitim seviyesine göre çocuklarına yaklaşımları da farklı oluyor. İyi eğitimli bir aile soruna "yardım edin değişsin" diye yaklaşırken; bir diğer grup ailede "değiştirin yoksa biz değiştireceğiz" diye baskıcı yaklaşabiliyor. Biz bu aileleri; kişinin duygusal ve fiziksel olarak hangi cinsiyetten kişilere ilgi duyduğunun o kişinin cinsel yönelimiyle ilgili olduğunu ve cinsel yönelim kavramının fanteziler, duygusal bağlanma, cinsel davranış ve kendini tanımlama gibi birçok bileşeni olduğunu, bu nedenle insana saygı çerçevesinde yaklaşılmasını, birlikte yaşadığımız bu dünyayı yalnızca birbirimizi anlayarak güzelleştirebileceğimizi söyleyerek yatıştırmaya çalışıyoruz. Ama hastanın isterse değişebileceğine dair de umut veriyoruz. Yakınının eşcinsel olduğunu öğrenen ailelere şu önerilerde bulunuyoruz: “Kendini suçlu hisseden yakınınıza dünyada tek eşcinselin kendisi olmadığı söyleyin ve asla evlendirmeye ya da heteroseksüel bir ilişkiye zorlamayın. Çünkü bu onları geri dönülmez bir yola sokabilir. Öncelikle eşcinsellik hakkında daha ayrıntılı bilgi verilmesi, tıbbi ve ruhsal destek için profesyonel bir yardım arayışına girişin. Bu sizin ve çocuğunuzun durumu net anlamasına yardımcı olacaktır. Dünyanın sonu gelmiş, çocuğunuz korkunç bir suç işlemiş ya da yüz kızartıcı bir durum varmış gibi davranmayın, suçluluk, pişmanlık gibi duygulara kapılmayın ve bunu çocuklarınıza yansıtmayın. Eğer böyle davranırsanız onu kendinizden uzaklaştırabilir ve yanlış yönlere sapmasına yol açabilirsiniz. Cinsel yönelimi ne olursa olsun, yakınlarınıza sevgi gösterin, koşulsuz sevin ve destek olun, onu toplumdan koparmayın, toplumla saygın bir ilişki kurmasını sağlayın.
Biseksüalite, Ergenlikte Aşılması Gereken Önemli Bir Sorun
Ergenler arasında eşcinsel olabilirim korkusu bilinenden çok daha yaygın. Aileler özellikle çocukların 0–6 yaş ve ergenlik döneminde kendi cinsiyet rollerine uygun olmayan normal dışı davranılarını fark ettiklerinde vakit kaybetmeden bir cinsel terapiste başvurmalıdırlar. Çünkü cinsel kim*lik, ergenlik döneminin başlangıcında şiddetlenen biseksüel eğilimlerin etki*sindedir. Biseksüalite ve biseksüa*liteyle ilgili sorunların üzerinde durmamak, cinsel kimliğin anlaşılmasını güçleştirir, tedavide cinsel terapistin bir çıkmaz sokaktan başka bir çıkmaz sokağa girmesine, gereksiz yanılsamalara neden olabilir. Ergenler arasında "eşcinsel olabilirim korkusu" bilinenden çok daha yaygın bir korkudur. Ergenlik döneminde etkinleşen biseksüel eğilimler bu kaygı ve korkuların önemli nedenlerindendir. Ergenlik döneminin başlarında görülebilen, genç kızların ve delikanlıların kendi cinsleriyle kurdukları yakın ilişkiler, genellikle ciddi birer sorun değildir. Çünkü bu ilişkiler heteroseksüel sevgiye bir geçiş devresidir.Bu ilişkilere "geçici eşcinsellik de denilebilir. Fakat bu, gerçek eşcinsellikten farklıdır. Geçici eşcinsellik; erkeklerden çok kadınlarda görülür, oysaki gerçek eşcinsellik daha çok erkeklere özgü bir durumdur. Kinsey, eşcinselliğin erkeklerde, kadınlara oranla 3 kat daha fazla görüldüğünü söylemektedir. Eşcinsel kaygılarla biseksüel eğilimler arasında bağlantıların kurulamaması da bilinenden daha çok tedavi ve yaklaşım yanlışlarına neden olmaktadır. Cinsel terapi sürecinde biraz aceleyle konulduğuna inandığımız "gizli (latent) eşcinsel" tanısı bu yanlışların başta gelenlerindendir. Çünkü böylesi acele konulan bir tanı cinsel terapisti doğrudan eşcinsellik dinamiğine yaklaştırır. Oysa "eşcinsel olmak kötü bir şeydir" inancıyla belirginleşen homoseksüel kaygılar; ergen*lik dönemindeki bir aşamanın, biseksüel eğilimlerin baskınlaştığı geçici bir evrenin artıklarıdır. Freud'a göre; biseksüalite, ergenlik evresinde aşılması gereken önemli bir sorun*dur. O'na göre biseksüel sorunlar aşılmadan cinsel sorunların işlenmesi ola*naksızdır. Bu olanaksızlığa cinsel kimliğin gelişmesini de katmak gerekir. Birçok cinsel terapist, cinsel kimlik gelişiminin aseksüalite, biseksüalite ve heteroseksüalite şeklinde bir sıra izlediği inancındadır. Yani cinsel kimlik gelişimin tamamlanması ve heteroseksüel ilişkilerin kurulması; aseksüel ve biseksüel evreler*den geçerek, bu evrelerdeki sorunlar aşılarak sağlanmaktadır. Cinsel terapistlerin, biseksüel eğilimleri, bir bütün olarak ele alacaklarına, bun*ların erkek ve kadın karşıt kaynakları üzerinde duracaklarına, doğrudan eşcinselliğe bağlamaları tanı yanlışlarına neden olmakta, var olan kaygıları şiddetlendirmektedir. Geçici eşcinsellik kaygısı yaşayan ergenler, mutlaka burada kalmazlar. Eğer sağlıklı bir ortamda arkadaşlık ilişkileri yaşayabilirlerse, eşcinsel sitelere veya barlara takılmazlarsa, ailenin sevgisini koşulsuz olarak hissedebilirlerse normal dışı eğilimleri zamanla azalacak ve ortadan kalkacaktır. Ancak, kendi kabuklarına çekildikleri ve çaba göstermedikleri takdirde, eşcinsel olmaktan başka bir çıkar yol bulamazlar.
Eşcinsel Yaşam Zorluklarla Dolu Eşcinsel yaşam zorluklarla doludur. Kişiler, eşcinsel olduklarını genellikle ergenlik döneminde fark ederler. Bir kısım insan, eşcinsel eğilimlerini çoğunlukla uzun süren ve kendileri için tatmin edici olan heteroseksüel bir cinsel yaşam sonrası fark edebilir. Bir kısım insan da, ömür boyunca bu kimliklerini gizli tutmakta ve eşcinsellikle ilgili düşünce ve duygularını eyleme geçirememektedir. Çünkü eşcinseller, toplumda yaygın olan eşcinsellere yönelik kaygı, korku ya da nefret nedeniyle cinsel yönelimlerini bir süre ret ederler ve kendilerini heteroseksüel ilişki kurmaya veya karşı cinse ilgi duymaya zorlarlar. Eşcinsel yaşam zorlularla doludur. Ama eşcinseller ilerleyen yıllarda, ekonomik ve toplumsal anlamda yer edindiklerinde, kendilerini daha rahat ifade edebilme yetisi kazandıklarında, sosyal konumları ve kişilikleri sağlamlaştıkça, kendilerine güvenleri arttığında, hayatlarını kendi istedikleri doğrultuda yaşama isteklerini eyleme dönüştürmeye ve eğilimlerini açığa vurmaya başlarlar.
Özel Yaşam Karışılamaz Bir İnsanlık Hakkıdır
Özel yaşam karışılamaz bir insanlık hakkıdır. Anket sonuçlarına göre eşcinseller, cinsel yönelimlerinden dolayı dışlanma, damgalanma, utanma, şiddet görme, cinsel tacize uğrama gibi sorunları yaşamaktadırlar. Cinsellik ve cinsel yaşam kişiye özeldir ve kişilerin bunu gönül rahatlığıyla yaşayabilmeleri gerekir. Özel yaşam, karışılamaz bir insanlık hakkıdır. Cinsel özgürlüğün ve cinsel yaşamın da bu alanda önemli bir yeri vardır. Bu nedenle cinsel tercihlerini toplum normlarında yaşayan eşcinsellerin dışlanmaları, şiddete maruz kalmaları ve yalnızlığa mahkûm edilmeleri yanlış bir davranıştır. Şiddet her ne sebeple olursa olsun kabul edilemez bir insanlık ayıbıdır. Bu ayıba maruz kalan eşcinsellerde alkol, madde bağımlılığı, intihar girişimi ve depresyon gibi sorunlar da sık görülebilmektedir. Tüm dünyada şiddet ve her türlü fuhuş kötülenir ve cezalandırılır. Ancak asıl olan, insanın insana onurunu koruyacak şekilde davranmasıdır.
Eşcinsellik Boşanma Nedenidir
Eşcinselliğin boşanma nedeni olabilir. Günümüzde ortalama her iki evlilikten biri boşanmayla sonuçlanmaktadır. Ayrıca evli çiftler genellikle evliliklerinin bittiğini birbirine ispat etmek için bir evlilik terapistine başvurmaktadırlar. Evlilik terapisinde kişinin eşcinsel olduğunu terapistine açıklaması bunu eşine de söylemeye hazırlandığının bir göstergesidir. Eşle yaşanan bu paylaşmanın ardından eşcinsellik hâkim tarafından da boşanma sebebi olarak kabul edilmektedir. Çünkü kanunlarımıza göre; eşcinsel olan eş, sırf bu gerekçeyle evlilik içerisinde kusurlu sayılmaktadır.
Toplum Eşcinsellik Konusunda İkiyüzlü Davranıyor
Toplumun eşcinsellik konusunda ikiyüzlü davranmaktadır. Toplum genellikle sahnede eşcinselleri alkışlama ve sokakta gördüğünde ise dışlayarak aşağılama eğilimindedir. Türk toplumu eşcinsellik konusunda ikiyüzlü davranmaktadır. Ayrıca bazı TV dizilerinde ve filmlerde sigara içilen veya şiddet içeren sahnelerin sansürlenmesi uygulamasını destekleyen toplum, medya, cinsel terapist ve bazı hekimler; nedense eşcinsel çağrışımlarda bulunan kişilerin ön plana çıkarılması veya özendirilmesi konusunda aynı hassasiyeti göstermemektedirler. Çünkü toplumun eşcinselliğe ikiyüzlü davranması gibi medya, cinsel terapist ve bazı hekimlerimizde bu konuda ikiyüzlü davranmaktadır. Özellikle son yıllarda, eşcinselliğin medya tarafından hem hedef olarak gösterilmesi, hem de her bireyin kendine entegre edebileceği bir üst kimlik olarak sunulması ve erkek egemen bir toplum olan ülkemizde, erkek eşcinsellerin doğrudan bir dışlanmaya veya aşağılanmaya maruz kalırken, kadın eşcinsellerin cinsel bir obje olarak görülmeleri de ikiyüzlülüktür. Ayrıca Türkiye eşcinseller açısından bakıldığında reddedici ve kabul edici olmayan ülkeler gurubuna yakındır. Ülkemizde cinsiyet rolleri kesin sınırlarla ayrılmıştır. Kadınsı davranan erkeklere tepki vardır ve karşı cinse ait davranışlar göstermek eşcinsellikle eş tutulur. Hatta aktif rolde eşcinsel ilişki çoğunlukla erkek baskınlığının bir özelliği gibi görülür ve pasif roldekiler eşcinsel olarak nitelenir. Ancak eşcinsellikte aktiflik veya pasiflik diye bir kavram yoktur. Kendi cinsiyle ilişkiye giren herkes, aktif olsun, pasif olsun eşcinsel eğilim göstermektedir.
Eşcinselliğin 3'üncü Bir Cinsiyet Olarak Sunulması Doğru Değil
Eşcinselliğin 3'üncü bir cinsiyet olarak sunulması doğru değildir. Eşcinsellere karşı değiliz ve kendi haklarını koruyabilmekte karşılaştıkları sorunlarla daha kolay başa çıkabilmeleri için haklarını savunmaları gerektiğine inanıyoruz. Eşcinsellerin saygın ve ahlaki değer yargılarına uygun yaşam tarzlarına, örgütlenme haklarına, varoluş ve özgürlük mücadelelerine saygı duyuyoruz. Ancak eşcinselliğin doğal bir eğilim ve normal bir durum olduğunun ilan edilmesine, yaygınlaştırılması veya özendirilmesi çabalarına, topluma bir model veya üçüncü bir cinsiyet olarak sunulmasına karşıyız. Bu bağlamda medyaya, cinsel terapistlere ve hekimlerimize görevler düşmektedir. Çünkü eşcinsellik lobi faaliyetleri; bir özgürlük mücadelesi veya bir insan hakları sorunu değildir, bir hastalığın meşrulaştırılma çabasıdır. İnsanlığın karşı karşıya bulunduğu sorunların kaynağında; emperyalizmin ekonomik, siyasal ve varoluşsal boyutlarında sömürüsü bulunmaktadır. Sömürü dengesizliklere neden olmakta, yabancılaşma sorununu beslemekte, yabancılaşma insanı insan olarak tanımlayan alt argümanlarda tahribatlara yol açmakta ve bencil-hırslı insan tipini ön plana çıkartmaktadır.
Eşcinsellik ve AİDS
Eşcinselliğin saygın bir seçenek olarak yaşanması gerekir. Eşcinsellerin toplumun değer yargılarına uygun bir şekilde ve kapalı kapılar ardında özgürce cinsel tercihlerini ortaya koymalarında ve eşcinselliği saygın bir seçenek olarak yaşanmalarında bir sakınca yoktur. Mesele sınırların aşılması sorunudur. Mesele topluma ve gençlerimize kötü örnek olacak şekilde eşcinsel yaşantının gözler önünde sergilenmesidir. Böylece toplumsal önyargılar oluşmakta ve eşcinseller tek gecelik ilişkilere zorlanmaktadır. Bu durum, eşcinsellerin AIDS'in heteroseksüel nüfusa geçmesinden sorumlu kişiler olarak sıklıkla günah keçisi ilan edilmelerine ve AIDS görülme oranında artışlara yol açmaktadır. AIDS'in ilk ortaya çıktığı yıllarda teşhis konan hastaların çoğu eşcinseldi. Fakat hastalığın belli bir süre sonra eşcinseller dışında da görülmesi hastalığı sadece eşcinsellerin taşıyabileceği tezini çürüttü. Ancak eşcinseller dışında kalan toplum içinde bulunduğu bu riski kabullenmekte zorlandı ve bu da hastalığın yayılmasında çok büyük rol oynadı.