Yaşanan “musibetlerden” ders alınmadıkça…

OKTAY EROL

Bir atasözümüz “bir musibet, bin nasihatten iyidir” der. “Musibet”, sıkıntı veren durum; geçim, el yakan kiralar, ulaşılamayan gereksinmeler… “Nasihat”, öğüt vermek; bekle, sabret, dayan gibi… İnsanın “bir tane” sıkıntı yaşamasının, “bin tane” öğütten daha etkili olduğu vurgulanır! “Musibet” somuttur, tene dokunur, yüreği acıtır; ancak “öğüt” soyuttur, elle dokunulmaz, dinlenir, dersler çıkarılır! Yaşanan ekonomik sıkıntılar, verdiği acılar, ulaşılamayan temel gereksinmelerin oluşturduğu kaygı, “hepsi” birer “musibet” iken; yirmiiki yıldır konuşan/ yirmiiki yıldır “geleceğin güzel olacağını” söyleyen, dünyanın bizi kıskandığı algısını yaymaya çalışan, büyümelerden yurttaşın pay alacağını vurgulayan “iktidarın” anlattıkları yalnız bir “öğüttür!” Dokunamazsın, tutamazsın, göremezsin, yaşamda etkisini göremezsin; soyuttur! *** Yalnız ülkemizde değil, komşumuzda yaşanan olaylardan bile yurttaşa düşen “sıkıntı”! Üretici tarlasını ekemez duruma geliyor, küçük esnaf işini döndürmekte zorlanıyor, emeklinin/ asgari ücretlinin ekmeği küçülüyor, gençliğin dörtte biri işsizlikle sınanıyor, piyasa daralıyor, ulusal paranın alım gücü düşüyor… “İktidar” verdiği öğütle “şükredilmesini, dayanılmasını, beklenmesini” salık veriyor! Yanlış yapılan, becerilemeyen, umursanılmayan bir “olgu” olmalı! Sıkıntıya neden olan gelişmeler bir kez olur, ikincisi de doğal sayılabilir! Yaşanan sıkıntının üçle, beşle, onbeşle değerlendirilmesi olanaksızsa, her sıkıntı yenisini oluşturuyorsa, her oluşan sıkıntı yoksulluğu büyütüyorsa… Yıllardır dargelirlinin ekmeği küçülürken, yeni “musibetlerin” yaşanmasına “dur” denilemiyor, her geçen gün yeni “musibetlere” tanık oluyorsa; “iktidarı”, öğüt vereni, “bekleme” sürecini uzatanları oturup sormak gerekir! Nerede yanlış yapılıyorsa, hangi “yanlışlar” sıkıntılara neden oluyorsa “durdurmanın” yolu aranmalıdır, “öğütlere” kapı aralamanın değil! *** Ülke nüfusunun büyük bir çoğunluğu geçim sıkıntısı yaşıyor, tüm “sıkıntı” yaşayanların bugünün koşullarında bir ev sahibi olması olanaksızken, nüfusun parmakla gösterilecek yüzdesinin “sıkıntıların” her birinin büyümesine koşut “şatafata” ulaşması “asıl sorun” sayılmadıkça, yeni “musibetlerin” yaşanmasının olanaksızlığı sorgulanmalıdır! Salgın sürecini anımsayın… Sokağa çıkışlar daraltıldığı gibi, “maskesiz gezen” avına çıkılmış/ maskesiz görülenler de cezalandırılmıştı! İşte o günler bir yandan otomobil sektörü, bir yandan inşaat sektörü, bir yandan beyaz eşya sektörü, bir yandan mobilya sektörünün patronları “stoklarımızı eritemiyoruz, böyle giderse batarız, böyle giderse çalışanların işine son veririz” demesinin ardından kamu bankalarının musluklarını açmalarına/ hemen ardından durduk yerde tüm ürünlerin ederlerinin artırılmasına tanık olmuştuk! Kamu bankalarının açtığı krediler dargelirliye “yarayacakmış” gibi anlatılmış, asıl patronların kasaları doldurulmuş, daha üç/ beş ay geçmeden “musibet” kendini göstermeye başlamıştı! *** Şimdi, toplumun çeşitli katmanlarından gelen, toplumun kaygılardan/ sıkıntılardan uzaklaşması için değil, kendi geleceklerini dönüştürmek için dile getirdikleri “kredi musluklarını açın, kamu bankalarından ucuz kredi verin” istekleri, geçen süreçte yaşanan “musibetlerden” ders alınmadığını “öğütlerden” gelecek kurulmaya çalışıldığını gösteriyor! Yaşadıklarınızı bir bir düşünün…
Benzer Videolar