Gravitik Sevk – Zamanda Yolculuk
ZAMAN NEDİR?
Zaman, iki hareket arasındaki süredir. Hareket ve maddenin nesnel hali zamanla belirir. Zamanın olmadığı yerde , nesnellikte yoktur! Bu nedenle zaman cismin kesinlikle belirleyici faktörüdür. Hareketin hızı zamanın da hızıdır. Görelilik ve kuantum varsayımlarına göre zaman ile uzay birbirleriyle doğrudan ilişkili ve bağlantılıdır. Zaten zaman ile uzay birlikte anlamlıdır. Biri olmadan diğerinin olması mümkün değildir. Bunu şöyle özetleyelim : elektrik yükünün çevresindeki elektrik alanı , o elektrik yükünün bir bağlantısıdır. Tıpkı bunun gibi geometri ile kinamatik ‘den oluşan eğri yada düz uzay-zaman metrik alanı da özdeğin (maddenin) bir bağlantısıdır. Elektrik yükü olmadıkca, elektrik alanı nasıl olmaz ise ; maddesiz bir ” metrik alan”, eş anlamıyla ” uzay-zaman ” da varolamaz. uzayla zaman, düşünsel tasarımlar değil , maddesel nesnenin içinde bulunan nesnel zaman-uzay madde somutluğundan oluşmuş bir bütündür. Böylece uzayın boyutları kadar zaman boyutunun kendiside uzay boyutlarının bir devamı niteliğinde bir nesnel uzam boyutu olarak varolmaktadır. Madde özünde ışıma kuatlarından oluşma bir yapıdır. Bu ışıma kuantları kendilerini özde zamansal bir varoluş olarak, bir frekans olarak bir zaman yapısı olarak ortaya koyarlar.
Zaten Birleşik Alanlar Teoreminin özündeki ana fikir ‘de ışık kuantları düzeyinde elektrik alanı – manyetik alanı ve gravitasyon alanlarını tek bir alan yapısı altında formüllemekten başka bir şey değildir. Bu ise elektro-gravitasyon alanı denebilecek yeni bir alan anlayışını öngörecektir. Eğer elektrik- manyetik ve gravitik alanlar içerisinden zaman kayması -boyut değişimi hadiselerini açıklayabilirsek bir Birleşik Alan Kuramı anlayışına sahibiz demektir.
Einstein izafiyet teorisini ortaya attığından bu yana, fizikçiler dünya üzerinde dört boyut bulunduğunu kabül ediyorlar.(Hatta yerçekiminin kendisi bile üç boyutlu uzayın bir dördüncü boyuta doğru eğim yaparak bükülmesidir.)O zamana kadar bilinen ve kabül gören üç boyut olan uzunluk, yükseklik ve genişliğe ek olan diğer fiziksel boyut ise zaman olarak biliniyor.Matematiksel olarak da kabül gören 4’üncü boyut, diğer üç boyuta eşit değer taşıyor.Ancak insanlar dünya üzerinde üç boyutta, her yönde hareket edebiliyorlar yani, yukarı ve aşağı, sola ve sağa, ileri ve geri. Ancak zamanda sadece ileri doğru hareket edebiliyorlar, zamanda geriye doğru hareket hiçbir zaman gerçekleşmiyor.Fakat fizik kanunlarında, zamanın geriye doğru hareket edemeyeceğini söyleyen bir kural mevcut değil.Zaten Einstein’in bu konuda ispatladığı hareket denklemi de zaman geriye döndürüldüğünde gayet iyi çalışıyor.Ancak henüz hiç kimse zamanda geriye seyahat etmeyi başaramadı.
İzafiyet Teorisi nedir?
Tam Türkçesi ”Görecelik Teorisi” olan izafiyet teorisi üç bölüme ayrılır.Bir bölümü çeşitli hızlardaki araölar veya maddelerde geçen zamanın, uzay-zaman içinde değişik konumlarda bulunan gözlemcilere göre ”göreceli” olduğunu varsayan bir teoridir.Ünlü fizikçi Einstein, sonlu ve eğrisel olduğunu düşündüğü evrenin dört boyutlu olduğunu, dördüncü boyutun zaman olduğunu ileri sürmüştü.Mesela ışık hızına yakın bir süratle giden bir uzay gemisini, dünyada ikizi bulunan birinin kullandığını varsayalım.10 yıllık bir seyahate çıkıp dünyaya geri döndüğünde, uzay gemisini kullanan ikiz, dünyada kendisini bekleyen ikizinden daha genç olarak dünyaya ayak basacaktır.Uzay gemisini kullanan ikiz ışık hızına yakın bir süratle hareket ettiği için, onun saatiyle on yıl , dünyadaki kardeşinin saatiyle 15-20 yıl olabilecektir.
Zaman, değişmeyen değişimler bütünüdür!
Diğer bir tanıma göre: …Pekala, bakın siz insanlar zamanı doğrusal (lineer) biçimde algılıyorsunuz. Zaman aslında doğrusal değildir.Bilmelisiniz ki zaman, uzay gibi eğrilebilir-katlanabilir-genişleyebilir, daraltılabilir bir yapıdır.Zaman çok esnek ve çok boyutlu olan plastiksi bir akımdır(eğer onu doğrusal bir akış gibi görürsek). Ve zaman üstüste bindirilip katlanabilir bir yapıdır. Bir zaman noktası bir frekans yapısında olup başka zaman frekanslarıyla senkonize biçimde örtüştürülüp çakıştırılabilir.Bir bakıma zaman, toplumumuzun onu ölçtüğü gibi doğrusal biçimden çok daha farklı ve karmaşık olan bir şeydir.
”Zaman Makinesi ” romanında bile H.G. Wells, zamanın dördüncü boyut olduğunu ve nasıl balonlarla iki boyutlu yer düzleminden kurtulup bir üçüncüsünde gezebiliyorsak, zaman makinesiyle de dördüncü boyut olan zamanda dolaşılabileceğini söyleyerek zamanın ve yolculuğun esaslarını anlatır.
Zaman kimilerine göre kendi üstüne doğru bir sarmal çizerek geleceğe ve geçmişe uzanan sonsuz bir sarmal yapıdadır(Zaman akımı salyangozun eğri sarmal çizğileri gibi kendi üstüne bükülüp kapanarak sonsuza uzanan çizğilermidir?). Zamanı daha iyi tanımlayabilmek için bir kutu içindeki bir filim rulosunu düşünün. O ruloda birbirinden ayrı kareler(zaman çerçeveleri) içinde görüntüler vardır.Tüm zamanları içine alan ”sonsuz şimdi” ye bir rula halinde baktığımızda, böyle ayrı ayrı zaman dilimi çerçevelerinin olduğunu görmek kolaydır.Bununla birlikte eğer onlardaki sürekliliği anlamak isterseniz, dördüncü boyutta duran bu üç boyutlu filim rulosunu bir projektörden geçirmek zorundasınız.Böylece dördüncü boyut üstünde hareket eden bilincinizin bir tür projektör olduğunu söyleyebiliriz ve o filim kareleri ister geçmişinize ait olsun, ister bu yaşamınıza ait olsun ister gelecekteki görüntülere ait yaşamlar olsun, o filim rulosundaki karelerden birine her ne zaman bakarsanız, o çerçeve içindeki donmuş resmi görebilirsiniz.Ancak, sürekliliği görmek isterseniz, filim rulosundaki her bir karenin birbiri ardına başından sonuna dek dördüncü boyut doğrultusunda ilerleyen bilincimizin üstüne yansıtılarak göz önünden geçirilmesi lazım.Fakat zaten tüm zaman kareleri(zaman dilimleri)nin hepsi o filim rulosunda mevcuttur.
Zaten kendi evrenimizin boyutları içerisinde zaman fenomeninide içerisine alacak bir Birleşik Alan Kuramı sonucunda üst boyutlara geçebilmek ve başka zaman yada uzay noktalarına geçit verebilecek fizik dinamiklerindede değişmeler yaratabilecek bilgiye sahip olmuş oluruz. Zaman yolculuğunun mümkün olması için klasik anlamda lineer olarak düşündüğümüz sürekli /kesintisiz bir zaman çizğisi anlayışı yerine, zaman çizğisini oluşturan her bir noktasal AN ‘ ın birbiri ardına sıralanmasından oluşmuş kesikli bir zaman çizğisi anlayışını kabül etmeliyiz. Yani zaman akışı sürekli bir akış değil kesikli /titreşimli bir akıştır. Her bir AN bir dalga vuruşunu ifade eder. Aslında zaman ‘ ın fizik yapısıyla ışık enerjisinin fizik yapısı arasında doğrudan benzer bir ilişki vardır. Bu gibi zaman akımının kendiside hem dört boyutlu bir bakış açısında kendi içinde kesiksiz bir bütünlüktür. Hemde üçboyutlu bir bakış açısı içerisinde parçacıklı / kesikli bir akıştır. Bu durum ışıgın bir parçacık akımımı yoksa sürekli bir dalga akımımı olduğu sorusuyla benzer bir tartışma sorusudur. Hatta aynı meselenin bir diğer şeklidir desekte yanlış olmaz. çünkü zaman akımı ışık enerjisiyle fiziksel ve matematiksel bir bağa sahiptir. Hareket, zaman ve mekan içinde tanımlanır. Zaman ise mekanı (uzayda bir noktayı) temsil eden enerji dalgasının dördüncü boyut çizğisi boyunca yer alan önceki ve sonraki salınım değerlerinin bir toplamıdır.Geçmiş – gelecek ve şimdi olmak üzere üç zaman dalgası vardır.
Bu üç zaman dalgası bir dördüncü boyut uzayında yanyana gelirler. Üç boyutlu uzayda ise farklı zaman boyutları iç-içe geçmiş yada üs-üste binmiş frekanslar manzumesi olarak algılanır. Zamanın bir çok tanımı vardır. Peki ZAMAN ‘ın bir alt sınırı, yani elemanter bir zaman varmı dır? Enerjiyi kuantlaştırabildiğimize göre evrendeki sinyallerin maksimum bir hızı olduğuna göre bu gayet mantıklı bir sorudur. En kısa zaman var mıdır? sorusu, sinyallerin yayılma hızının sınırlı oluşu yüzünden, en kısa mesafenin var olup olmadığı sorusuyla aynı şeydir.
En kısa zamana en yüksek frekans tekabül ettiğinden, en kısa zaman sorusu, aynı zamanda enerji kuantumu için bir tavan değeri olası gerekir. Ve bu en yüksek frekans değeri ışık hızında titreşen bir foton noktasını temsil eder.Ve foton lineer hız olarak(ışık hızı) zamanın akış hızıyla eşdeş bir hıza sahiptir eğer bir foton hız frekansı olarak yaklaşık 12,3 x 10 * üzeri 22 Hz / sn ‘lik bir titreşim hızına erişir ve bu frekansın ötesine geçerse bizim boyutumuzu terk eder. Yani bir üst boyuta bir üst hız frekansı denen başka bir zaman akış hızı içerisine girer. Işığa ait dalga boyunun kısalmasıyla ışığın frekansıyla doğru orantılı olan enerji değeri de büyür.Kısaca dalga uzunlığunun giderek kısalması ile enerji değeride giderek yükselir. Ve ışığın en yüksek titreşim hızı olan ışık hızına karşılık gelen yüksek frekans düzeyinde ışık vibrasyonları en yüksek hızda titreşirler ve en yüksek enerji değerine ulaşırlar. Ve bu enerji düzeyi bizim boyutumuzun kuantum enerji düzeyini simgeler. Bu enerji duvarının bir frekans sıçraması ile aşılması ile bir başka kuantum enerji düzeyini ifade eden bir üst boyutun kuantum enerji havuzuna yani üst evrene geçmiş oluruz. Nasıl ‘ki enerjinin kendi içerisinde frekanslar şeklinde kuantum enerji fazları şeklinde geçişler varsa boyutsal düzlemler arasında da enerji yasalarına dayalı bir geçişten bahsedebiliriz. Ve bu yeni boyutta en kısa zamanın genişliği bizim boyutumuzun iki katıdır.Bir foton yada ışık dalgası ışığın hız duvarını üç boyutlu uzayda lineer bir yayılma hızıyla geçemez. Ama bir dördüncü boyut doğrultusunda açılım gösteren ışığın iç titreşim hızı sayesinde yerinde titreşimler şeklinde bir hızlanmayla ışık titreşimleri kendi yayılma hızını(ışık hızını) aşarak bir üst uzaya sıçrayabilir.Böylece üçboyutlu küresel bir enerji havuzu oluştururcasına yayılan ışık dalgası bir dördüncü boyuta doğru saparak ortadan kaybolur. Ve bir foton bu hızı aşarsa kendini geçmiş ve geleceğe doğru yayarak zamanda sıçramalar yapar.
KUANTUM ALAN KURAMI: Bir kaç cümle ile kuantum alan kuramı şöyle anlatılabilir: Kütle ve enerji Einstein ‘ın E= m.c2 formülüne göre birbirine çevrilebilir. Boş uzay gerçekte o kadar da boş değildir( casimir etkisi). Saniyenin 10 milyar kere tirilyonda biri (10* üzeri 22) süresince ortaya çıkıp kaybolan parçacıklarla doludur. İki temel parçacık aralarında kuantum alanını ileten parçacık yani” kuantum alanının kuantumu ”( Aslında bir parçacıgın alansal yapısını yine bir parçacık cinsinden elemanter parçacık kümeleri etkisi ve dağılımıyla açıklamak bir paradokstur) alış verişi yaparak etkileşirler. Bu yorumla boş uzayda bile parçacık karşıt parçacık çiftlerinin sürgit kendiliklerinden oluşup – yokolmaları (vakum çalkalanmaları) açıklanabilmektedir. Kuantum alan kuramında parçacıkların (proton, nötron,elektron,pozitronlar, mezonlar…) kuantum vakumunda nasıl ortaya çıkıp kayboldukları henüz tam olarak anlaşılmış değildir. Ama Einstein’ ın genel görecelik ve Maxwell ‘in elektromanyetik kuramları çerçevesinde salt uzay-zaman levhasındaki mikroskopik noktalarda meydana gelen bükülmelerin atom altı ölçeklerde yeni parçacıkların oluşmasını sağlayabileceğini biliyoruz. Bu bağlamda kuantum kuramının genel görecelik kuramının ayakları üstünde durduğunu söylemek yanlış olmaz. Peki ama salt uzay-zaman levhası nedir. Işığın içerisinden yayıldığı ortam tam olarak nedir. Işık gerçekten bir şey içinde mi yayılır. Yada zaman ve uzayın çizgileri ışığın elektromanyetik alansal çizğilerinin bir ifadesimidir? kuantum alan kuramı; ışık fotonlarının yada dalgalarının yada elektron, proton, nötron.. gibi atom parçacıklarının ortaya çıkış ve kayboluş süreci hakkında tam bir fikir sahibi olmasada bu iki süreç arasında her tür parçacığın saçınıp dağılması esnasındaki devinim süreci boyunca bu parçacıklara ait davranışların bir dizi olasılık hesapları (kuantum dalga fonksiyonu) cinsinden ifade edilmesine yarayan matematiksel bir teknik dildir.
Eğer Zaman ve Işık üzerine tam bir bilğiye sahip olsaydık uzay/zaman da solucan deliklerini, boyut değiştirmeyi, karşıt yerçekimi dalgalarını, zaman kayması fenomenini, zaman yolculuğunu tam olarak anlayabilirdik. Ve uzay gemilerimizi ışık hızı ve üstü hızlarda zaman akımları boyunca yürütebilirdik. Uzay/zaman’ın düz çizğilerini istediğimiz gibi eğip -bükebilirdik. Boşluk dediğimiz alana hayali mikroskoplarımızı yöneltip baktığımızda orda bir ışık frekansı havuzunu görecektik. Mikroskopun görüş gücünü arttırdığımızda karşımıza salt uzay/zaman çizğilerine bürünmüş elektromanyetik bir köpük çıkacaktı ! Ve bu boşlukta bir var olan bir yok olan parçaçık bulutuyla karşılaşacaktık. Bu durumda kendimize sorarız ”bir şeye ne zaman tam olarak parçacık denir ve ne zaman bu parçacıklar boş uzayın bir ögesi olarak ele alınabilir ?” İşte fiziğin tüm gizemi bu atom altı ölçekteki dünyada gizlidir. Tam bu noktada ‘alan’ parçacığa, parçacık ‘ta alan ‘a dönüşür. Ve uzay-zaman çizğileri birbirine karışır. Kuantum köpüğünde, kuantum fiziğinin denklemleriyle genel görecelik denklemleri birbiri içerisinde eriyerek tek bir ”etki kuantumunun” gizli ve derin yapısını anlatan yeni bir denkleme dönüşür.Bu yeni denklemler parçaçıkları; üçboyutlu uzay-zaman kafes çizğilerinin bir dördüncü boyut doğrultusunda kendi üstüne çöküp girdaplaşarak oluşan üçboyutlu küresel ışık vorteksleri olarak tanımlar. Bu durum enerjinin maddesel bir parçacığa dönüşmesidir.Buna göre bir parçacığın yok olması o parçacığı oluşturan ‘kendi üstüne düğümlenen uzay-zaman çizğilerinin’ açılıp serbest kalması anlamına gelir.Bu bir başka anlamda maddenin enerjiye çevrilmesidir. İyi ama bu durum kendi uzay yada zaman boyutumuzun dışına çıkmak anlamına gelmez! Peki bir parçacık orijinal haliyle zaman-uzayın kapalı çizğileri boyunca nasıl yerdeğiştirebilir.Parçacıkla birlikte parçacığı yansıtan uzay-zaman çerçevesini kesip başka bir uzay-zaman çerçevesi ile kaynaştırıp birleştirmek nasıl mümkün olabilir.Belli büyüklükteki bir parçacık için kuantum vakumu dalgalanmaları hissedilmeyecek kadar zayıftır.Böyle bir parçacık kendi çevresindeki uzay-zaman kafesini bozup yönlendirerek kendisini yerçekimsel bir dalga üstünde uzay-zamanın kafes çizğileri boyunca sörf yaparcasına kaydırıp sevk edebilir.
Işığın davranışını anlamak için hiperuzaya ve yüksek boyutlara açılmaktan başka çare yoktur. Benim araştırmalarım göstermiştir ‘ki ışık enerjisi uzayda yer işgal eden ve uzay dan ayrı bir dalga formu değildir. Işık enerjisi uzay dokusu yada alanı denebilecek vakum enerjisinin kendisidir. Yani buna göre ışık, uzayda yayılan bir şey değildir. Işık, zaman akımı boyunca uzaysal enerji dokusunun ”kaynatılarak köpükleştirilip dalgalar biçiminde” geçen zaman içerisinde uzayda yayılıyormuş gibi gösterime sokulan bir zaman dalgalanmasıdır. Işığın yayılması, üç boyutlu enerjinin kendini üst boyuta doğru( kendi boyutunu) açarak kendisini titreşimler biçimde uzatıp-açarak-genişleterek- enerjinin sürdürülen hareketi biçiminde kendisini bir zaman akımı olarak -göstermesinden ibarettir. Zaman akımı ve ışığın yayılması -içsel titreşim döngüsü- arasında bir bağlantı vardır.Bu formüle edilebilirse zaman akımının fiziksel bir gerçek olduğu ortaya konulabilir. Işık enerjisinin iç titreşim modlarına doğrudan bir etki ile fiziksel olarak zaman akımını yavaşlatmak hızlandırmak yada zaman akımının ilerisine ve gerisine doğru uzay/zaman da bükülmeler yaratmak olası hale gelir.
Bu kuramın kuantum biçimindeyse kabaca uzayın her noktasında bir kuantum harmonik osilatörü bulunur. Ve bu ”nokta” zaman ‘ la özdeşleştirilebilecek bir parametredir. Zamanın akım hızı ve bu harmonik osilatörün temel ışık hızıyla özdeş hız frekansı birbirine senkronizedir. Enerji ile zaman ilişkisine dair zamanın, enerjinin üretilme ”ritmi” ne daha doğrusu enerjinin kendi değerini aynen-tekrarlama (yani kendini aynen-yeniden- üretme) frekansına bağlı olduğunu bilmeliyiz. Alan, her yere dağılmış fiziksel bir sistem olduğu için, her noktada aynı dalga frekansı ”f ” geçerlidir; böylece her noktada (uzay-zaman noktası) enerjileri h x f ‘ nin tam sayı katları olan ”alan tanecikleri ” yani fotonlar üretilebilir.Ve alanı yaratanda yada düz uzay/zaman levhasına neden olan şeyde bu her bir nokta arasındaki eşzamanlılık uyumudur. Evrendeki herşey bu ışık titreşimlerinden bu foton noktalarından oluşur. Titreşim frekanslarında milyonlarca değişmeler vardır. Ancak, bilindiği gibi hiç bir şey ışık hızından daha hızlı titreşmez. Işığa ait her bir renk bandı yada frekansı farklı bir hızda titreşir. Bilim adamları ışığı yada evren denen bu elektromanyetik ışık havuzunu birbirinden ayrı bant ve dalga boylarındaki ışıma gamlarından ve hız frekanslarından oluşmuş bir frekans havuzu gibi görüyorlar. Biz bu alana sıfır nokta enerjisi yada kuantum boşluğu adını veriyoruz. Eğer evreni ışık hızı frekansında titreşen tek bir ışık frekansı ve dalga boyu bandı gibi görebilirsek ( tek bir evrensel dalga fonksiyonu= ZAMAN DALGASI = Bir AN ) ve evreni tek bir bütünsel yapı olarak görebilirsek Einstein’ ın salt uzay -zaman alanına ulaşabiliriz.
Böylece zaman ‘ ın akış hızı zaman/uzay salt alanının temel titreşim oranına (frekansına) ve devir adedine bağlı olmuş olur. İşte zaman/uzay salt alanının bu temel titreşim devrindeki harmonik sapmalar salt uzay/zaman geometrisinde boyutsal bir faz değişimi olan uzay/zaman eğriliği olarak karşımıza çıkar bu bağlamda yerçekiminide uzay/zamanla birlikte varolabilen bir fenomen olarak ortaya koymuş oluruz. Bir bakıma yerçekimi zaman içerisinde meydana gelen hafif bir zaman kaymasıdır. Yani yerçekimi denen uzay eğriliği, uzay alanı içerisindeki kuantum vakumuna ait her bir noktanın diğer bir noktayla olan eşzamanlılık uyumunun yitirilerek zamansal bir faz farkınının meydana gelmesi olayıdır.Ve bu da kütleçekiminin kuantum harmonik osilatöründeki titreşimsel bir sapma olarak ortaya çıktığını göstermiş olur. Böylece ”uzay/zaman çizğilerine bağlı bir maddeyi” oluşturan atom-altı zerrelerin elektromanyetik enerjisini hızlandırarak bir tür zaman kayması etkisi denebilecek boyutsal bir faz değişimi yaratabiliriz. Ve böylelikle PHİLADELPHİA DENEYİ’ nde sözü edilen geminin, ”alansal enerjilerin karşılıklı rezonansı ve çatıştırılması ilkesiyle” maddenin (geminin) zaman fazında da bir değişme yaratabilmemiz ve geminin ortadan kaybolması olanaklı hale gelmektedir. Bu deney bir yalan yada bir fantezi ürünü olsada bu düşünce bir gerçektir!
Zamanın zaman yolculuğuna ilişkin niteliğini açıklarken şu iki soru vardır: Birincisi zaman nelerden oluşur sorusu -birbirine kopmaz zincirlerle bağlı tarih örgüsünden mi ya da üstüste veya yanyana konmuş “AN” lardan mı?
Bir dördüncü boyutta üst-üste binen ya da yanyana gelen iki ayrı zaman dilimindeki- iki ayrı olayı -üç boyutlu zihnimizle hayal edebilmek oldukça güçtür.Zaman’ı fiziksel bir uzunluk olarak görebilmeyi başardığımızda onu eğip-bükerek geçmişin ve geleceğin fiziksel noktalarıyla bitiştirebileceğimiz gerçeği ortaya çıkar. Zaman, çok plastiksi bükülüp-katlanılabilen bir akıştır, bir boyuttur ya da bir uzamdır derken ‘zaman fenomeninin’ enerji alanlarına bağlı bir titreşimsel ritmin yansıması olduğunu bilmeliyiz.Uzaya bağlı bu farklı zaman frekanslarının -birbirine devreden zaman titreşimlerinin- uzayda yaratılacak güçlü elektromanyetik uyaranlar karşısında birbirleriyle senkron hale gelebileceğini ve bu frekansların üstüste binip çatışabileceğini ifade etmek istiyorum.Dev elektromanyetik düzeneklerce ‘uzay-zamanın enerji vakumu’ içerisinde yaratılan çatışma alanlarının ortasına düşen insanlar ve cisimler, gemiler ve uçaklarda uzay-zamanın makroskopik ölçeklerde kendi üstüne bükülüp- eğrilen çizğilerince zamanda ya da mekanda kaymalara uğrayabilirler. Aslında zaman boyutlarının dördüncü boyutta asılı duran elektromanyetik bir frekanslar bütünü olduğunu kavradığımızda, katı sandığımız, gerçek dediğimiz tüm yaşamımızı paylaştığımız herşey tüm binalar, bu gezegen, yıldızlar, hatta uzay boşluğunun kendisi bile ve hatta tüm bunları yansıtan-içine alan ‘Geçmiş-Şimdi-Gelecek’ dediğimiz zaman kalıplarının bile dev bir elektromanyetik seraptan başka bir şey olmadığını idrak ederiz.Bu bilgi bize kendi zaman boyutumuzu nasıl etkileyerek değiştirebileceğimize dair derin bir öngörü sunar! Sonuçta basit bir anlamda zaman makinesi modeli yüksek güç ve frekanslarda elektromanyetik alanlar üreten bir araç olarak karşımıza çıkar. Bu araç kendi alansal enerjisiyle ”bir alan frekansı yapısında olan zaman’a” doğrudan etki ederek bir tür frekans bandı yapısında olan zaman dalgaları(boyutu) içerisinde ileri ve geri yer değiştirebilir.
Zaman’ın, maddeyi oluşturan enerjinin titreşimsel bir ritmi oluşu, zaman’ın maddeden ayrılmaz olması anlamına gelir.Zaman burada, maddesel oluşumun yapısına karışan bir öğe durumundadır.Öyleyse enerji denetimi ile zaman’ın akışıda(ritmi) denetlenebilir.Ayrıca konuya şöyle bir yaklaşımda da bulunabiliriz; Evren, doğa, insan ve zamanı ayrı ayrı düşünmek yerine, hepsini içiçe düşünmek ve bir bütünün parçaları gibi algılamak gerekir.Öncesiz ve sonrasız zamanı, evrenin yaratılışına paralel olarak düşündüğümüzde ortaya evrensel zaman çıkmaktadır.Bu zaman kavramı, herşeyi içine alan bir karekterdedir.Zaman deyince, insan aklının sınırlarını zorlayan zaman kavramı budur.Aslında tüm evren tek bir evrensel zaman dalgası kalıbı içerisnde kendini gösterir.Fakat zaman o kadar plastiksi bir yapıdadır ki evrendeki madde ve enerji dağılımına bağlı olarak farklı yerlerde farklı hızlarda akarak zaman/uzay çerçevesini delmeyecek şekilde esneklikler gösterebilmektedir.Yani temel zaman dalgası harmonik sapmalar ve esnemeler yapmaktadır.Ama hiç bir madde ve enerji olağan koşullar zorlamadıkça temel zaman alanının dışına çıkmaz.
Her varlığın yapı ve konumları itibariyle, izafi zamanları vardır.Zaman, evren boyunca ne kadar esneyip kasılsada ”zaman’ı” heryerde geçerli olmak üzere genel bir an olarak nitelemek yerinde olur.Buradan hareketle, doğası açısından zamanın tekliği ve sabitliği söylenebilir.Zaman boyutlar içinde farklılıklar gösterir.Bizim için çok önemli olan zaman olgusu, farklı bir boyutta belki hiç önemli olmayacaktır.An,evrenin heryerinde şimdi değildir.Her yerin, her sistemin kendine özgü bir zamanı vardır.Bu nedenle, bir olayla ilgili, her sistemin yaşamakta olduğu zamanı, bu sistemin diğer sistemlere olan relatif, yani izafi durumunu belirlemezsek,o olayın şimdi ve bu anda olduğunu söylememiz imkansız olur.Bizim için şimdi ve sonra kavramları, başka bir boyutta, farklı bir şimdi ve sonra kavramı haline dönüşür.O halde bizim için “an” şimdi olmakla birlikte,başka bir boyutta şimdi değildir.Acaba evren insanın bildiği üç boyuttanmı oluşmuştur?Başka boyutlar varmıdır?Ancak zaman, mekan içinde bir dördüncü boyuttur.Evet başka zaman/uzay süreklilikleride vardır.Zaten boyut farkına neden olan şey farklı zaman akış hızları yada farklı zaman fazları denen şeydir.
Aslında ne ilginçtirki kendi zaman ve mekanlarına sahip farklı boyutlar burda bizim zamanımızda kesişiyorlar. Yani iç-içe farklı boyutsal realiteler vardır.Ve her boyut bir temel titreşim düzeyini(temel zaman alanını) ifade eder.Buna göre bu boyutlardan birine ait bir maddenin titreşim frekansının bir şekilde diğer boyutlardan etkilenerek bir anda diğerine atlaması anlaşılmaz birşey değil! Cisimler bir anda başka bir boyuta geçiyor ve sonra yeniden kendi boyutunun frekansına dönüyor.Zaman frekansları bizim şu anımızdan geçmiş ve geleceğe doğru açılan bir zaman çizgisini oluşturmakla birlikte, Şu AN’ın zaman frekası dalgasını genişletecek olursak bizim geçmiş ve geleceğimizde yer almayan farklı bir uzay/zaman sürekliliği içerisine doğru kendimizi kaydırmış oluruz.Bu zamanda yolculuk değildir.Sadece farklı bir paralel evrene geçiştir.Oranın kendine göre farklı bir zaman akış hızı vardır. O boyut bizim zaman/uzay sürekliliğimizden ayrı bir maddesel realitedir.
Bilinmelidir ki geçmiş, gelecek ve şimdi, ardardına gelen, devreler halinde birbirini takip eden titreşimler serisidir.Şimdi’ki zaman’ı belirleyen titreşim dalgasının genliği-dalga boyu ve vuruş genişliği üstünde bir sapma yaratarak zaman frekansları arasında karışıklık yaratarak bir zaman diliminden diğerine sıçrayabiliriz. Zaman çizğisinin kendisi üst- üste binen üç boyutlu elektromanyetik frekanslardan kurulu bir hologramlar bütününü temsil eder. Her bir AN bir uzay/zaman hologramı’nı ifade eder. Bu hologramın fiziksel yapısı ‘üç boyutlu elektromanyetik bir ışık havuzu’ olarak görülmeli. Matematiksel olarak nokta hareketle çizğiyi, çizği hareketle yüzeyi meydana getirdiği gibi AN’sal noktalar( biribirine devreden titreşimsel atmalar)da hareketle zaman çizğisini meydana getirir. Ve böylece üstüste binerek, yanyana gelerek birbirini tamamlayan boyutlar silsilesi ortaya çıkar.
Aslında içinde bulunduğumuz gerçeklik zaman yolcuları tarafından binlerce kez değiştirilmiş orijinal gerçekliğin çarpıtılmış bir hali olabilir.İnsan anıları ve belleği de zaman ve uzay matriksinin bir parçası olduğu için zamanın içindeki insan bu değişikliği asla fark edemez! Bize sanki geçmiş hep aynı geçmiş gibi gelir.Ama ‘gerçek’ görmek istemeyeceğiniz kadar esnek, kaotik ve plastiksi bir yapıdır. Sonsuz geçmiş ve gelecek birbiriyle kuvantum vakumu düzeyinde grift bir bağlantı içerisindedir. Geçmiş ve gelecek iç içe frekanslar halinde yaşanır. Geçmiştekiler bizi kendi ”şimdi” lerinden algılayabilecekleri gibi bizde şimdiden geleceğe ait görüntü, ses ve bilgileri yakalayabiliriz. Tarihin değiştirilebileceği düşüncesi çatallaşan zaman/tarih düşüncesini de beraberinde getirir. Yani geçmişi değiştirirseniz, özgün zaman akışına -ki özgünlügü her zaman bir soru işareti taşır zaman yolculuğu olasılığının kabullenilmesiyle beraber- paralel yeni bir zaman akışı oluşabilir.. Nazi Almanya’sının dünya savaşını kazandığı bir tarih bunun olmadığı bir tarihle yanyana ayrı bir evren olarak var olabilir. Bunlara en iyi örnekler “alternatif tarih” öyküleridir. “Paralel dünyalar” ya da “paralel zamanlar” evrenin ve zamanın, zaman yolculuğuna izin veren yapısını açıklar.Aslında bir gerçeklik ve tek bir dünya vardır.Fakat olası potansiyeller sonsuzdur.Yani belki dünyada ilk söyleyen kişilerden biri olacağım fakat zamanın derin sırrını anlayanlar sanıldığı gibi aynı AN’da bir çok alternatif dünyanın illede bir arada olmasına gerek olmadığını anlayabilirler.Sanıldığı gibi bir yerlerde varolduğu sanılan ”alternatif zaman çizğileri” sadece matematiksel olarak evrenin olası eğilimleri dizgesinin soyut bir ölçümü olarakta varolabilir. Fakat gerçekte olan tek bir dünyadır, bir çok dünya gerçeği değil..! Söz konusu olan tek bir gerçekliktir.
Çok güçlü elektromanyetik dalgalarla uzay/zamanın bir noktasında yaratılacak elektromanyetik fırtınalar uzay/zaman geometrisini bozarak başka boyutlara doğru yerçekimsel bir tünel etkisi denen uzay/zamansal bükülmeleri yaratabilir.Yoğun elektromanyetik alanlar altında uzay/zamanın düz çizğileri bir dördüncü boyuta doğru ”eğrilip sipiralleşerek / bükülerek” uzay/zaman çizğilerinin burulmasından oluşmuş yerçekimsel bir girdap etkisi ya da bir çeşit tünel etkisi’ ne (solucan deliği) neden olur.
“Zaman’ın var olduğu hangi anlamda söylenebilir?”
Çünkü Aristo’ya göre kaba bir tanımla sadece şekil ve maddenin karışımı olan şeylerin var olduğu söylenebilir.Geri kalan her şey bunlara atfedilen niteliklerdir.Zaman bir cismin (mesela bir saatin ya da yıldızların) hareketleri ile tanımlanır daha doğrusu bu “hareketlerin sayısıdır zaman”.Bununla birlikte hareket cisimlerin bir niteliğidir Öyleyse zaman da cisimlerin bir niteliği olmalıdır.Yani bir uzayda cisim yoksa orada hareketten bahsedilemeyeceği gibi zamandan da bahsedilemez.
Plotinus bu tanıma pek çok bakımdan karşı çıkar.Herşeyden önce ona göre zaman bir sayı sırası değildir ancak sayılarla “numaralanan” şeydir. İkinci olarak ona göre zaman harekete değil,hareket zamana ihtiyaç duyar.Çünkü hareket bir cismin sürekli bir “anlar serisi” içinde sürekli bir noktalar serisinde bulunmasıyla gerçekleşir.Yani Plotinus’a göre cisimler dursa bile zaman akmaya devam eder,hareket de durgunluk da zaman içinde yer alan şeylerdir fakat zaman hiç birşey içinde yer almaz.
Esasında Aristotales de tanımındaki bir eksikliğin farkındadır ve şöyle yazar:”Zamanı hareketle ölçüyoruz ve hareketi de zamanla…”
“Zaman” dediğimiz (Einstein’ın 4. boyut adını taktığı) kavram, tamamen enerji – madde ve mekan üçlüsüne bağlı bir gelişimdir; madde – enerji – mekan sistemleri sabit, değişmez kalırlarsa, zaman diye bir şey oluşmuyor. “Olay” dediğimiz kavram, bir enerji akımı veya aktarımını yansıtır. Sokaktaki insanların ve diğer öğelerin bir an için her türlü enerji dönüşümünü kestiklerini düşünün: Hiçbir insanın hiçbir hücresi enerji alış-verişi yapmayacak; dolayısıyla hiçbir organı hareket etmeyecek ve insanlar bir heykel gibi o anki konumlarında donup kalacaklar; dünya dönmeyecek, sıcaklık değişmeyecek, hava hep aynı aydınlık derecesinde kalacak, rüzgar olmayacak, vs.. Bunun anlamı, her türlü enerji akışının durmuş olması ve hiçbir “olay” olmamasıdır. Düşünün, yukarıda anlatılan film şeridinde sahnelerde hiç bir değişiklik olmasa, her sahne bir diğerinin aynı olsa, “zaman” denilen farklılaşma belirtisi nasıl algılanabilirdi? Bir insan hiç değişmese, çevresindeki hiç bir şey değişmese, güneş hep aynı konumunda kalsa, ağaçlar büyümese, rüzgar esmese, kısacası, her şey bir resim gibi dondurulmuş olsa, zaman kavramıyla neyi kastedecektik? Dolayısıyla, “zaman”, madde -enerji- mekan üçlüsü arasındaki değişim ve dönüşümün göstergesidir. Değişim ve dönüşüm, enerjinin bir yerden başka bir yere akması sonucu oluşan bir olaydır. Bu değişim ve dönüşüm hem canlılar hem de cansızlar aleminde vardır; değişim ve dönüşümün kısa tanımı da “EVRİM” olduğuna göre, evrim hem canlılar aleminde, hem de cansızlar aleminde söz konusudur. Dolayısıyla, evrim(değişim) zaman kavramının eş anlamlısı olmaktadır.Bu anlamda ”hareket -enerji ve zaman” aynı şeyi ifade eden üç kavramdır.Bu üç kavram tek bir kavramda birleşir bu kavram IŞIK ‘tır.
Astrofizik : Zaman içerisinde yolculuk düşüncesi
”Kurt delikleri” üzerine teorik tartışmalar
Einstein’ın genel görelilik kuramı, zaman içinde yolculuk olasılığını tamamen ortadan kaldırmıyordu.Fakat daha sonra kuramcılar, bu tür yolculukların mümkün olabileceğini göstermenin çok zor olacağını gördüler.Şimdi, Newcastle Üniversitesi’nden Felicity Melor ve Ian Moss, bazı sorunların kurt delikleriyle çözülebileceğini ileri sürüyorlar.Çalışmaları gelecek yılın başında Physical Review Dergisi’nde yayımlanacak.Kurt delikleri, genel görelilik kuramı denklemleri için uygun çözümlerdir.Uzay zamanın birbirlerinden uzak olan bölümlerini birleştirirler. Kurt deliklerini en iyi şu örneği ele alarak anlayabiliriz: Bir elmanın üstünde, karşı karşıya iki nokta düşünün.Kurdun bir noktadan ötekine gitmek için iki yolu vardır. Ya elmanın dış kısmından ilerleyecek ya da elmanın merkezine doğru bir delik açarak kestirmeden karşıdaki noktaya ulaşacaktır.
Stephan Hawking ve Roger Penrose’un hesaplarına göre -en azından sıradan madde için-kurt deliğiyle yolculuk mümkün değil.Çünkü, kurt deliği, ancak çok büyük bir nesne, örneğin bir yıldız, kendi kütlesel çekiminin sonucu olarak çöktüğü zaman oluşabilir.Bu durum, bir tekillik oluşumuna, maddenin sonsuz özğül ağırlıkla sıkıştığı uzay-zamanda bir noktanın oluşmasına yol açar..Böylelikle bir tekillik, Cauchy Ufku diye bilinen ve kurt deliğinden yolculuğu engelliyen geçilmez bir barikatla sarılı olacaktır.Cauchy Ufku’na yaklaşan her yolcu, sonsuz bir enerjinin itmesiyle karşılaşacaktır.Bu, yolcunun sorunlarından yalnızca biridir.
California Teknoloji Enstitüsü’nden Kip Thorne, Micheal Morris ve Ulvi Yurtsever, ”egzotik” olarak adlandırdıkları maddeden oluşan kurt deliklerinin özelliklerini incelediler(Physical Review Letters, vol. 61, s. 1446). Bu egzotik madde, basınç ve özğül ağırlık ilişkisini gösteren temel denklemi ihlal ediyor. Thorne ve arkadaşları, bu maddeden yapılacak bir kurtdeliği ile yolculuğun mümkün olabileceğini düşünüyorlar.
Araştırmacılar, ”ikizler çelişkisi” nin bir değişkeninden yararlanan bir zaman makinesi öneriyorlar. ”İkizler çelişkisi”, görelilik kuramının standart bir özelliği. İkizlerden biri yeryüzünü terk ederse ve ışık hızıyla yakında bir yıldıza yolculuk yaparsa geri döndüğünde ikizinizden daha genç olacaktır. Thorne ve arkadaşları ise ikizlerden birinin kurt deliğinin bir ucunu taşıyarak dairesel bir yolculuk yaptığı bir zaman makinesi ileri sürüyorlar.Öteki ikiz ise kurt deliğinin karşı ucunda kalacak.Yolculuk yapan ikiz geri dönerek kurt deliğinin iki ucunu bir araya getirdiği zaman, ikizlerin yaşı farklı olacak. Böylece, ikiside kurt deliğini zamanda ileri geri gidip gelmek için kullanacaklar. Uzay içinde yer değiştirmelerine de gerek olmayacak.
Zaman içinde yolculuk
Newcastle Üniversitesi’nden Felicity Mellor ve Ian Moss ise zaman içinde yolculuğu mümkün kılmak için egzotik maddeye gerek duymuyorlar.Bu iki araştırmacı kara delikleri, elektrik yüklü kurt delikleri olarak kabül ettiler ve kapalı bir evren için Cauchy Ufku’nun özelliklerini araştırdılar.(kapalı evren, uzayı kendi kendi üstüne bükülen bir evrendir) Öteki kuramcılar, uzayın yassı olduğu bir açık evren üstüne çalışmalarını yapıyorlar.
Mellor ve Moss, kapalı bir evren için Cauchy Ufku’nun geçilmez olmadığını ortaya koyuyorlar.Elde ettikleri sonucun, kendi çevresinde dönen bir karadelik için de geçerli olduğuna inanıyorlar. Thorne ve öteki fizikçiler, şimdi kurt deliği durumu için görelilik hakkındaki tahminlerini gözden geçiriyorlar.Bu koşullar altında, geleceği tek bir biçimde, nedensellik çelişkisi olmadan tahmin edip edemeyeceklerini araştırıyorlar.İlginç olan bir nokta, Mellor ve Moss’un ortaya koydukları kurt deliklerinin ”kozmik sansürü” delmesi.Fiziğin tekilliğie indirgenmesi, bizden olay ufkunda, bir gözlemci hiçbir bilgi alamıyor. Mellor veMoss’un kurt delikleri, kalsik genel görelilik kuramının bir ürünü; yani kuantum etkilerini göz önüne almıyorlar.Şu sıralarda, parçacık fizikçileri, uzay-zamandaki küçük değişimlerin neden olduğu kuantum kurt delikleri ile çok ilgililer. Bunların boyutları, en küçük atom-altı parçacıklardan çok daha küçük olan planck uzunluğu düzeyinde.Uzay-zamana, mikroskopik ölçekte köpüğe benzer bir yapı verecekler.Kuantum kurt delikleri, parçacık fiziğinin varolduğunu ileri sürdüğü birçok parçacığın niçin bulunamadığını açıklayabilir.Bu tür parçacıkların uzaya doğru ilerlemesi, kuantum kurt delikleriyle engellenebilir.Bu, örneğin, parçacık fizikçilerinin Higgs bozonu adlı parçacığı niçin bulamadıklarını açıklayabilir.(New Scientist, 11 kasım)
Zamanda yolculuk yapılabilir mi?
Çoğumuzun zamanın ”tıpkı sürekli akan bir akıntı” gibi düzenli olarak geçtiğine inanırız.Ancak modern bilim gerçeğin çok daha karmaşık olduğunu ve zaman yolculuğunun fiziksel olarak mümkün olduğunu ortaya koyuyor.
Bizler hepimiz, herkes tarafından paylaşılan bir uzaklık olan dünyanın tam rotasyonuyla belirli bir zaman kesiti içinde hareket eden, zaman yolcularıyız.Bu, günlük yaşantımızda karşılaştığımız bir gerçektir, fakat çevremizdeki her şey daha yavaş bir şekilde hareket eder gözükürken, bizim hızlanmamız ya da sanki biri ayaklarımızdan çekiyormuş gbi çevredeki her şeyin hızlanması ve bizim ve geride kalmamız sebebiyle bu düzenli gelişimin değişme olasılığı üzerinde kim kafa yormaz ki? Tıpkı aynı yol üzerinde geriye doğru gitmek gibi, geçmişi ziyaret etmek ve hatta belki de onu değiştirmek düşüncesi henüz kesin bir bilimsellik kazanmadı.Fizksel olarak zaman içinde seyahatin mümkün olmayışı ve pratikte yerinin olmamasına rağmen, geçmişten rüyalar, görüntüler ve hayaller biçimindeki zaman içindeki iletişime ne demeli?
ÇetinBAL:
Şaşırtıcı biçimde bilim bazı özel durumlarda zaman içinde seyahati kabül etmektedir.Oysa bu, gerçeğe yeni bir bakış açısı gerektirir.Zamanın düzenli olarak ileriye doğru hareket ettiği yolundaki günlük deneyimlerimizle bu yaygın anlayıştan ayrılmaktan kaynaklanacak garip olasılıklar arasında bir köprü kurabilmek için en uygun yol, öncelikle zaman içinde seyahat olasılığının kendinden kaynaklanan paradoks ve karışıklıklara bakmaktır.Hayal bile edilemeyecek bir parodoksun keşfi zaman yolculuğunun imkansız olduğunu gösterir.Halbuki, akla yakın bir paradoks daha radikal çözümler bulmak için mücadeleye davet demektir.Bilim adamları sağduyusuz çalışmaya alışmak zorundadırlar.Yaygın sağduyu dünyasından oldukça uzaktaki Einstein’ın rölativite koşullarında, ışık hızına yakın bir hızla hareket eden parçacıkların kullanıldığı deneylerle, zamanın düzenli akışı fikri demode olmuştur.Evrenin nasıl işlediğini en iyi bu kuram açıklar.Uzay gibi zaman da katı değil, esnektir ve Einstein’ın tanımına göre uzay ve zaman diye birbirinden ayrı iki boyut yoktu!Onun yerine ”uzay-zaman” denen dört boyutlu bir sürekli vardı.
Einstein’ın bir tanımına göre ”uzay-zaman” yüzlü bir para gibi, uzay ve zamanın aynı paranın iki yüzü şeklinde düzenlenmiş bir karışımdır.Hem zaman hem de uzay, koşullara bağlı olarak uzatılabilir veya sıkıştırılabilir ve zaman, uygun toplam denge sağlandığı sürece uzayla takas edilebilir.Tüm bunlar tam ve makul bilimsel gerçektir.Rölativite kuramı, atom parçalama makinesi olan akselatörler(hızlandırıcı) içinde çok büyük bir hızla dönen atom altı parçacıklarına ne olduğunun ölçülmesiyle güçlendirilmiştir.Böyle bir parçacığın ömrünün, durağan bir parçacıktan daha fazla olduğu spekülasyon değil gerçektir.Işık hızına yaklaşık bir hızla(300.000Km/sn) uzaya gönderilen bir astronotun yaşının dünya yüzeyinde kalan bizlerden daha küçük olduğu da bir gerçektir.
Modern bilimsel düşünceler içinde tamamen kabül gören, zamanı uzatmanın bir diğer yolu, güçlü bir yerçekimi alanında, (hatırı sayılır bir siyah deliğe yaklaşabilecek şekildeki bir yerçekimi alanı)bulunmayı içerir.Bu yalnızca deliğin yerçekimi alanında oturup, hızlanan bir oranla yanından geçen evrenini seyrederek, arka delik içinde seyahati gerektirmez.Her iki numara da, korkusuz astronotu geleceğe normal orandan daha hızlı biçimde götüren, zaman seyahatidirler.Ancak orada bulduklarını beğenmezse eve dönüş yolu yoktur.Zaman düzenli akan bir akıntı omayabilir, fakat modern bilimin çatısı içinde bile tek yönlü olduğu kabül edilebilen bir caddedir.İleriye doğru gidiş mümkün olabilir; akıntıdan çıkıp geçmişe doğru yüzmek bu anlamda olamaz.Böyle olasılıkların reddedilmesinin nedeni kesin parodoksların varlığında yatmaktadır.Paradokslar ve olasılıklar hakkında bilgi edinmenin en iyi yolu bilimkurgunun sayfalarına bakmaktır.Tartışmanın anahtarı nedenselliktir.Olayların her zaman nedenlerini izlediği yolundaki mantıklı varsayım, sıralı bir prosestir.Bir mermi, tetik çekildikten sonra silahtan fırlar, önce değil; Ascot’daki yarışların sonuçları ancak yarış koşulduktan sonra bize ulaşır ve bu süre içinde bizim bahis dükkanlarına koşup ikramiye kazanmaya vaktimiz olmaz.Bunun mantıklı açıklaması, eğer zaman seyahati nedensellik ilkesine aykırıysa, olması mümkün değildir.Eğer bir kuram bize intihar edebileceğimizi söyledikten sonra argüman bize bir lokantaya gitmemizi ve güzel bir akşam yemeği yememizi öneriyorsa, kuramda bir bozukluk vardır.Bu bilimsel bir kanıt ya da çürütme değildir.Bir felsefe meselesi ve mantıki argüman ve evren mantıkcılar için birkaç sürprize sahip olabilir.
Fakat bilimkurgu filozoflarının bu paradokslara getirdikleri kendi yanıtları vardır ve onların tartışma hakkındaki görüşleri iki önemli nokta olan, dallar ve zamann döngüleri, olasılıklarına dikkat çeker.Bilimkurgu veya felsefedeki, zaman içindeki en eski yolculuk paradoksu, zaman içinde geriye giderek bilerek veya bilmeyerek sonradan büyükbabası olacak kişinin doğumunu önleyen kişiyle ilgilidir.Eğer böyleyse kendisi doğmuş olamayacaktı, bunun için büyükbabanın doğmuş olması gerekmektedir; ancak bunun sonucunda, kahramanımızın zaman içinde atasının doğumunu önlemek için geriye gitmesi olanak dahilindeydi… ve diğerleri.Paradoksun varlığı, birçok insan tarafından zaman içinde yolculuğun mümkün olmadığının kanıtydı.Tıpkı bir zamanlar doğa boşluktan nefret eder dendiği gibi, onun zaman içinde yolculuktan nefret ettiğinide söyleyebiliriz.Ancak içinde büyükbabanın hem doğup, hem doğmadığı, torunun hem varolduğu, hem doğmadığı bu basit paradoksa çözümler üretmek çok basittir.En basit yanıt zaman yolcularının aktivitelerinin etkileri zaman ve uzayın dokusunda kökleşmiş olmasıdır.Ziyaretin de tarihin bir kesiti olması dolayısıyla, çocuğun geçmiş ziyareti şimdiki zamanı değiştirmez.Michael Moorcock bu temayı Adamı gözlemlemek adlı romanında geliştirdi.Bu kitaptaki zaman yolcusu, çarmıha gerilme olyını görmek için İsa’nın yaşadığı çağa yolculuk yapan, dinsel merak eğilimiyle rahatsız edilmiş biridir.Onun zaman makinesi tamir edilemeyecek şekilde tahrip edilir ve İncil’de tarif edilen İsa’nın izlerinden hiçbirini bulamaz.İnsanlara İsa hakkında bir şeyler anlatmaya teşebbüs ettikçe, İncil’deki çarmıha gerilme olayını da içeren o ana kadarki tüm olayları hatırlar ve karşı konulmaz bir şekilde, İsa’nın üstlendiği göreve doğru sürüklenir.Böylece kendi kuyruğunu yiyen yılan gibi, 2000 yıllık bir sürede bir ferdin zaman içinde geriye döngüye yakın bir yere kadar yolculuk yapacağını garanti altına alarak, tarih yaratılır.
Michael Moorcock, İnsanın Gözlemlenmesi adlı romanında, İsa’nın yaşadığı yıllara doğru bir yolculuk yapan fanatik bir Hıristiyan’ı tanıtıyor.İsa hakkında İncil’de sözü edilen herhangi bir işarete rastlanmaz.İnsanlara İncil hikayesini anlatmaya çalıştıkça, kendini İsa rolünü üstlenmiş bulur.Böylece 2000 yıl sonra dini bir fanatiğin hikayeden etkilenmesine, kendisinin yarattığı bir hikayeyi yeniden canlandırmak için, zaman içinde yolculuk yapmasını olanaklı hale getirir.
Paradoksun bu çözümü, uzay-zaman sahnesinde, yalnızca önceden belirlenmiş rolleri oynayan bizlerle birlikte, zamanı biraz daha büyük bir doku içinde sabit olarak görür.alternatif paradoks çözümü, her birimizn kendi kaderine hükmetmesiyle uzay-zamanı sonsuz bir değişken olarak ele alır.
Yine bilim kurgudan bir örnek, bu konuyu ele alıyor: ”Karanlıkta Düşme Korkusu” adlı bir kitapta, L.Sprague de Camp’ın kahramanı gizemli bir şekilde 6. yüzyıl İtalya’sına emanet edilen bir 20.yüzyıl insanıdır.Hikaye saçmalıktır, ancak yazarın açıklaması, tarih ağacının gövdesinin kaymasıyla, kahraman 20.yüzyılın fikirlerinin 6.yüzyıl ortamına girmesi sonucu gelişen yeni bir dal, yeni bir tarih çizgisi yarattı.Biraz değişiklikle bu düşünce, tarih temasındaki sonsuz sayıdaki değişkenle, bazı manalarda birbiri ardına devam eden dünyalarda paralel evrenlerin kabül gören felsefi bir kavramı haline gelir.Geçmişe gider ve büyükbabanızı öldürüseniz argüman tutarlıdır, aynı zamanda yan tarftan, büyükbabanız herhangi bir yerden(herhangi bir zamanda) gelen davetsiz bir misafir tarafından herzaman öldürülmüş olduğu paralel gerçekliğe kaymış olursunuz.Bundan dolayı eve geldiğinizde tarihi hiç değişmemiş bulursanız şaşırmayın, çünkü sizin zaman çizginizde tarihi değiştirmek için hiçbirşey olmamıştır.Mantıklı bir sonuç dizgesinde, paralel evrenin sonsuz okları arasındagerçekten herhangi bir şeyin olması mümkün olduğundan, gerçek konusundaki bu görüş, kaderlerimiz üstünde tam bir kontrole sahip olduğumuzu savunur. Yapmamız gereken şey zaman bariyerleri karşısında geriye veya ileriye değil zaman içinde yan taraftan bir yol bulmaktır.Şüphesiz bunu söylemek yapmaktan daha kolaydır.Fakat fiziksel zaman yolculuğu daha başından mümkün olmayan bir olasılık olarak kalıyorsa, geride direkt iletişimle bizim zaman çizgimize, gelecek ve geçmişten yolculuğu içeren, dünyamıza paralel zaman dünyalarından sızan bilgiler aracılığıyla daha iyi açıklanabilecek; paranormal deneyimler olarak sınıflandırılan ve hikayeyi ilgiç bir hale sokan rüyalar, hayaletler ve diğer fenomenler olasılığıdır.
Doğru veya değil, böyle kuramlar zaman hakkında varsayabileceğimiz şeylerden daha falasının olduğunu gösterir ve felsefi bir dille zaman yolculuğu parodoksunun çevresinde yollar vardır.Ve eğer paradokslar etrafında yolar varsa, neden bir gün fizikçiler bir zaman makinesi inşa edilmesin şeklinde mantıklı bir sebep yoktur.
H.G.Wells ‘in yazdığı ”Zaman Makinesi” gibi hikayeler şu soruyu akla getiriyor: İnsanoğlu bir gün bir zaman makinesini yapabilecek güçte olabilecek mi?
Bugün bilim adamları zamanın, zaman yolculuğunu mümkün kılan yıldızlar veya karadelik’ler gibi yoğun kütleler yakınında zamanın çarpıtılmış hale geldiğine inanırlar.
Atom altı parçacıkları yüksek hızlara ulaştırmakta kullanılan İngiltere, Oxfordshire, Harwel’de Atomik Enerji Araştırmaları Kurumunda’ki bir Van de Graaf statik elektrik akselatöründeki deneylerde ışık hızına yakın hızlarda ivme kazandırılan parçacıkların, durağan parçacıklardan daha uzun ömürlü oldukları gözlemlenmiştir.Bu nedenle hareketli parçacıklar için zaman daha yavaş geçmiş olur.
Bilim, olayların nedenlerini takip eder, biçiminde ifade edilen nedensellik nosyonuna dayanır.Bir mermi, siz tetiği çektikten sonra silahı terk eder, önce değil! Ancak, uçuşta mermiyi görerek zamanda geriye doğru yolculuk yapmaya ve tetiğin çekilmesini önlemeye muktedir olsaydınız ne olurdu? Bu tür problemler bazı bilim adamlarının zaman yolculuğunu reddetmelerine sebep oldu.Günlerden bir gün zaman makinesinin icadı bu bilim adamlarının da görüşlerinin çürütülmesini sağlayacak, tıpkı 13. yüzyıla kadar bir çok ortaçağ bilim adamı tarafından desteklenen, dünyanın tepsi biçimli olduğu şeklindeki tezi, dünyanın uzaydan çekilmiş fotoğraflarının çürütmesi gibi.
Çetin BAL: Eğer bir ”zaman makinesi” nasıl olabilir diyorsanız aşağıdaki tasarıma dikkatlice bakın.
Zaman Yolculuğu Geleceğe Gitmek Gerçekten Mümkün mü?
Bugünün bilim olanaklarıyla günümüzde zamanda yolculuk etmek imkansız gibi gözüküyor.Peki, zamanda yolculuk gerçekten mümkün mü?Bazı bilim adamlarının iddialarına göre bu tamamen aptalca bir düşünce.Zamanda yolculuk imkansız bir kanı.Fakat günümüzde bir grup bilimadamı, zamada yolculuk teorisini gerçek hale getirmek için çalışmaktadırlar.Şimdi bu teoriye bir göz atalım.
Albert Einstein’nın izafiyet teorisine göre “Eğer bir cisim ışık hızında ilerliyorsa, yanından geçen zaman yavaşlıyacaktır.Yani başka bir değişle, cisim ışık hızına ulaştığı zaman, içinde bulunduğu zaman kavramı duracak ve bir zamansızlık boyutunda yer alacaktır.Bunun oluşması için cismin saniyede 300,000 km.hızla gitmesi gerekmektedir. Böylece zamanın ilerisine ve gerisine yolculuk mümkün hale gelecektir.Kolay geliyor değil mi?
İmkansız mı?.
Fakat günümüzde,herhangi bir cismin saniyede 300,000 km.hıza ulaşabilmesi tamamen imkansız.Cisim hızlandıkça kütlesi artacaktır.Ve cismi dahada hızlandırmak için her defasında çok daha büyük bir kuvvete ihtiyaç olacaktır.Günümüzde hiçbir bilim adamı bunun nasıl yapılacağını bilmiyor.Yani imkansız.
Işık hızına ulaşmamızı engelleyen şeyin kütle olduğunu biliyoruz.Peki kütlesi sıfır
olan bir cismi zaman yolculuğuna yollayabilir miyiz? Elbette mümkün.Kütlesi olmadığı
için hızlandırma konusunda herhangi bir problem yaşanmayacaktır.Peki kütlesi olmayan o şey bir cisim midir?Bilindiği üzere cisimlerin bir kütlesi vardır.Ve bunun korunması gereklidir.Yoksa o şey cisim kavramından çıkar.Peki evrende kütlesi olmayan bir cisim var mı?Bilim adamları, evrende var olan ve adı Tachyon olan bir cismin kütlesinin sıfır olduğuna inanıyorlar.Bilim adamlarının teorilerine göre,tachyonic hızlandırma denilen bir metodla zamanda yolculuk yapmak mümkün.
Birkaç ay önce bilim adamları taychon maddesini hızlandırarak ışık hızına yaklaştırdılar ve ileri bir zamana geçirmeyi başardılar.Fakat şu an için, insanların zamanda yolculuk etmesi imkansız.Bir insanın bir arabaya binipte, saatte 88 mile ulaştktan sonra zaman boyutları arasında yolculuk etmesi mümkün değil.Eğer cisimlerin kütlelerini sabit tutmayı başarabilseydik, böyle bir şeyin olması için arabanın saatte 88 mil hızla değil, bu hızın bir milyon katı daha hızlı gitmesi gerekmekteydi.
Ayrıca teorilere göre, bu hızı yakalayıp geçmişe gitmek mümkün olabilir.Fakat geçmişe gittiğiniz zaman orada kalırsınız.Asla kendi zamanınıza dönemezsiniz.Tabi bunların bir teori olduğunuda unutmayalım.Gelecekte neler olacağını kimse bilemez değil mi? Gelecek şu an için süprizlerle dolu bir bekleme salonu bizim için….