Atatürk’ün kültüre verdiği önem
Atatürkün kültürle ilgili sözleri
Kültürün anlam ve alanının araştırıldığı, uygarlıkla arasındaki ilişkilerin ve sınırların belirlenmeye çalışıldığı ve henüz bir kavram olarak belirsizliğini koruduğu tarihlerde, Atatürk, kültürü bugün de kabul edilen en geniş anlamıyla benimsemiş ve kültürle ilgili değerlendirmelerini bu anlayışa göre yapmıştır.
“Kültürü uygarlıktan ayırmak güçtür ve gereksizdir. diyen Atatürk, kültürü “a. devlet hayatında, b. fikir hayatında, c. ekonomik hayatta yapılabilen şeylerin toplamı olarak görür.
Günümüzde üzerinde büyük ölçüde birleşilen anlayışa göre kültür, biyolojik faaliyetlerimizin ve içgüdülerimizin dışında bulunup kuşaktan kuşağa intikal eden gelişme ve birikimlerin tümü olarak değerlendirilmektedir. Şüphesiz biyolojik faaliyetlerimizin ve içgüdülerimizin hayata yansıması ve uygulama şekilleri de farklı kültürlerde değişik şekillerde görülür. Kültürle ilgili bu değerlendirmede söz konusu olan biyolojik faaliyetin ve içgüdünün kendisidir.
Bugün kültüre verilen anlamla, Atatürk’ün verdiği anlam arasında sadece açıklama tarzı farkı vardır. Gerçekte Atatürk’ün açıklaması daha net ve unsurlara dayanmaktadır.
Not: 1. “Millî Kültür Unsurları isimli yayından alınmıştır.
2. Bu araştırmada bulunan Atatürk’ün kültürle ilgili bütün söz ve düşünceleri, M. Müjgân Cumbur tarafından yayına hazırlanan “Atatürk’ün Kültür ve Medeniyet Konusundaki Sözleri adlı derlemeden alınmıştır.
Atatürk’e göre “kültür (haraset-î fikriyye) zeminle mütenasiptir. O zemin milletin seciyesidir. Atatürk’ün bu tespiti çok önemlidir, kültüre büyük ufuklar açmakta, kültür kavramının kendisini ve önünü aydınlatmaktadır. Prof. Dr. Aydın Sayılı’ya göre: “Haraseti fikriye, entellektüel kültür karşılığı olarak, kültürün bilgi ve tefekküre (düşünüme) ilişkin kesimine verilen addır. Bu kültür kesimi matematik ile doğa bilimlerini içine almaktan başka, felsefî düşünce ile beşerî bilimleri de kapsamaktadır. Entellektüel kültür akla dayanır. Bilime dayalı olan veya bilimden pay alan entellektüel kültür, bilime dayalı olduğu nispetle dil, din ve milliyet sınırlarını aşar, başka bir ifade ile, çeşitli uluslar arasında ortak olmaya ve paylaştırılmaya elverişlidir. Haraseti fikriye ile ilgili bu yorum biraz gereğinden geniş tutulmuş, anlaşıldığına göre Atatürk’ün sadece yukarıdaki sözü değil, kültür hakkındaki diğer açıklamaları da dikkate alınmıştır.
Kültürün “haraseti fikriye tefekkür (düşünüm) ile ilgili kesimi Atatürk’ün de belirttiği gibi, milletin seciyesinin (karakter) oluşturduğu zeminle bağımlıdır (mütenasiptir). Kültürün “haraseti fikriye kesimini, ulusal boyutlardan evrensel boyuta doğru açılan iki aşamalı olarak düşünmek mümkündür.
“Haraseti fikriye teriminden, kültürün özellikle bilim, güzel sanatlar ve düşünce ile ilgili bölümünün anlaşılması yanlış olmayacaktır. Ancak, ilerde görüleceği gibi Atatürk, yalnız fikir hayatını değil hareket ve faaliyetleri de kültürle ilişkili görür.
Atatürk, 1924 yılında Dumlupınar’da Başkumandanlık Meydan Muharebesi’ni anlatırken “Askerî harekâtın başarısında maddî güçler ile birlikte bütün güçleri ve özellikle ahlâk ve kültür üstünlüğünü gerekli gördüğünü açıklamıştır. 26 Ağustos 1922 günü taarruz eden Mehmedin kültür yapısı, yapılmakta olan askerî harekâtın gereklerine ve ihtiyaçlarına uygun vasıfta idi. Ancak Mehmedin sahip olduğu kültür özellikleri ile o harekât başarılabilirdi. Görüldüğü gibi Atatürk, kültürü bir bilgi yığını olarak değil, bir vasıf uygunluğu ve vasıf üstünlüğü olarak değerlendirmektedir.
İran’daki Azeri Türkleri kültür karşılığı olarak fazilet anlamına kullandığımız erdem kelimesini kullanmaktadırlar. Atatürk de kültüre zemin olarak seciyeyi (karakter) gösterir. Ayrıca “Cumhuriyet fazilettir der ve Cumhuriyetin temelinin kültür olduğunu belirtir. Böylece fazilet ile kültür arasında çok önemli bir bağ kurmaktadır.
Macar Türkologlarından J. Harmatta Avarlann dili ile ilgili makalesinde bir buluntu üzerindeki yazıyı şöyle çözmektedir: “Erkek erdemi, mülkü gözetir “Ed erdüm ed küzed.
Atatürk Millî Eğitim Bakanlığı’na Kültür Bakanlığı ismini vermiştir. Kültür konusunda çok önemli ve o ölçüde ilginç bir tespiti de şudur: Kültürü “insan hareket ve faaliyetinin yani dinamizmin ifadesi olarak kabul eder. Bu açıklamada “Haraset-i fikriyeyi, yani düşünceye dayanan kültürü dinamizm ile, hareket ve faaliyet ile tamamlamaktadır.
Atatürk kültürü devlet hayatına, toplum yaşayışına ve kişinin özelliklerine yansıyan şekli ile açıklamış, tefekkürle, ahlâkla, seciye ile bağlantı kurmuş hareket ve faaliyetin ifadesi olarak tanımlamıştır.
Atatürk kültürü faydacı bir görüşle ele almış ve değerlendirmiştir. İnsanın düşünce dünyasını, ahlâkî yapısını, bilgi ve becerisini sahip olacağı veya sahip olduğu kültürle ilgili görmüştür. Dumlupınar’daki başarıyı kültür üstünlüğüne dayandırması gibi, Türklerin Bizanslılara karşı başarılarını da, onlara an daha uygar olmaları, devlet hayatında, fikir ve fen alanında ve iktisadî hayatta daha ileri olmaları ile bağlantılı görmektedir.
Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini Türk kahramanlığı ve Türk kültürü olarak göstermesi faydacı bir anlayıştır ve temel politikaların kültürel kalkınmaya yönelik olmasını isteyen bir yol gösterme olarak değerlendirilebilir.
Çok önemli bir tespiti de şudur: “Kültür tabiatın yüksek feyizleri ile mutlu olmaktır. Bu görüşte de bir fayda arayışı vardır. Kültürün kişiye yönelik yararını vurgulamaktadır. Atatürk’ün bu sözü, mutluluğu sağlamayacak bir kültürün, amacına ulaşmış olmayacağı şeklinde değerlendirilebilir. Amacın mutlu olmak olduğunu özellikle vurgulamaktadır. Yaşamın amacı her dönemde mutluluk olmuştur. Atatürk’ün bu tespitinde de faydacı görüş egemendir.
Atatürk’ün kültür ve uygarlıktan beklentilerini insancıl özelliklerin, vasıfların güçlü ve üst düzeyde olması şeklinde anlamak mümkündür. Atatürk “yeni kuşakların donatılacağı (Teçhiz olunacağı) manevî değerler (evsaf-ı maneviye) arasında, kuvvetli bir erdemlilik (aşk-ı fazilet) ve kuvvetli bir düşünce düzeni ve düşünce disiplininin (fikri inzibat ve intizam) bulunmasını ister.
Atatürk, uygarlığın yenilenmeye bağlı olduğunu, sosyal ve ekonomik alan ile bilim alanında başarılı olmakla gelişme ve yükselmenin gerçekleşebileceğini vurgulamış, uygarlığın esas gelişme ve gücünün temeli olarak aile hayatını göstermiştir.
Atatürk insanlık varlığının, ilke olarak kültür kelimesi üzerinde durarak, bu kelimenin incelenmesi ile anlatılabileceğini ve anlam kazanacağını belirtmiştir.
Güzel sanatlarda başarının, bütün inkılâpların başarılı olduğunun kesin delili olacağını söylemiş, güzel sanatları üstün değer, nezaket, maharet ve kabiliyetin birleşmiş ifadesi olarak tanımlamıştır. Fakat buna rağmen kültürü yalnız güzel sanatlarla açıklamamış, ekonomik, sosyal, bilimsel, politik faaliyetlerin bütününü kültür ile birlikte düşünmüş, gerek kişisel yaşamımızda, mutluluğumuzda, gerekse ulusal hayatımızda ve gelişmemizde kültürü en önemli kaynak ve önemli etken olarak görmüş ve göstermiştir.