Türkiye’de Toplumuz Masalı!

DUAYEN HOCA’NIN KALEMİNDEN

ÖNCER ÜNLÜ BAŞYAZAR Değerli okurlar, 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen yıkıcı depremin ardından uzun süredir düşündüğüm bir konu yeniden zihnimi kurcalamaya başladı. Biz kimiz? Türkiye bir toplum mu? Bizler toplum muyuz ? Toplum denince neler olmalı ? Yoksa kabile miyiz ...? Benzer sorular aklımın bir yerlerinde dolanıp duruyordu. İşte bu deprem sonucunda, gördüklerim, yaşadıklarım düşüncelerimi iyice pekiştirdi. Kendi cümlelerime geçmeden önce buraya Prof. Dr. Necmi Erdoğan Hocamızın satırlarını paylaşıyorum. " Toplum basitçe " bir arada duran " veya aynı topraklarda yaşamak " zorunda kalan" insanlar topluluğunun adı değil de, bir dizi insani ( siyasal, ekonomik, kültürel, ahlaki, hukuki vs.) kurucu bağ " toplumsal bağ" ile birbirine bağlanmış olan insanların varoluş biçimidir; demek ise, " Türkiye toplumu" denen şeyin tutunumunu sağlayan böyle " pozitif normlar" var mı? " Diyor hoca.   Bir ülkeyi yönetenler ve uygarız diye geçinen o ülkede yaşayan çoğunluk; eğer gerçekten biz toplumuz diyorsa, " insanlık onuru, insana saygı, özgürlük, adalet, eşitlik ve kardeşlik " gibi başlıkları içeren ince ahlakı paylaşmak zorundadır. Hatta paylaşmaya da el mahkumdur. Şimdi soruyorum sizlere! Siyasal alanda, kamusal alanda ve gündelik hayatta bu " ince ahlak" nerede ya da nerelerde var? Bana göre Türkiye toplumu, son yetmiş yıldır bir bunalım içinde. Bu bunalımdan toplumu çıkarmak için de hiç bir yönetimin siyasal ve kamusal alanda çaba gösterdiğine inanmıyorum. İnanan da varsa gelsin beni ikna etsin. Yetmiş küsur yıldır, insanlara milliyetçilik ve din sosuyla beraber birlik ve beraberlik içindeyiz masalı anlatılıyor. Sanırım daha çok anlatılır. Ülkenin bütün doğal ve tarihi güzelliklerinin arsızca yağmalandığı, adam kayırmanın ve neopotizminin arşa çıktığı, liyakatsızlığın almış başını gittiği, zalimliğin, hırsızlığın çoştuğu bir yerde siz nasıl biz birlik ve beraberlik içinde yaşayan bir toplumuz dersiniz? Sondan başlayalım gerilere doğru gidelim bakalım. Neler olmuş ? Toplum neler yapmış? On binlerin ölmesine, yüz binlerce binanın yıkılmasına, çökmesine neden olan olay acaba deprem mi? Fay kırılması mı? Yoksa " hileli" inşa edilen yapılar, hileden para kazanmayı ticari başarı gören müteahhitler, hileli yapılaşmaya zemin hazırlayan yerel yönetimler ve yöneticiler, meclis üyeleri, kamu kurumları, liyakatsız, konularla zerre kadar alakası ve birikimi olmayan yöneticiler , olan biteni vurdum duymaz bir biçimde seyreden bol miktarda siyasetçiler ve bana dokunmayan yılan bin yaşasın şiarını destur edinen vatandaşlar mı? Kendisi ya da çocuğu, yakın akrabası bedelli askerlik yapmış veya Doğu ve Güneydoğu'ya askere gitmemek için elli takla açıp, torpil bulmuş fakat gariban, fakir aile çocuğu askerimin, uzmanımın, çavuşumum şehit haberi geldiğinde de lüks arabalarıyla arkasına yüce bayrağımı bağlayıp on dakika sokaklarda hamasi milliyetçi slogan atıp sonra da bir AVM de ya da lüks bir lokantada eğlenen insanlarla mı toplum oluşacak ? Bir binanın tepesine çıkıp işşizlikten, ailevi durumlardan dolayı intihar etmeye çalışanlara " atla, atla " diye tempo tutanlarla mı toplum oluşacak ? Sokakta gördüğü her Kürt vatandaşa " terörist" diyen ya da tersi her gördüğü Türk vatandaşa " faşist " diyenlerin bol miktarda ortalıkta gezdiği yerlerden mi toplum çıkacak? Yaya kaldırımda motorsiklet sürüp yayalara küfür edenlerin, yayalara yeşil ışık yandığında aldırış etmeden hala arabasını hızla sürenlerin olduğu yerde mi toplum olacağız? Depremde dağıtılan eşyalardan ya da yiyeceklerden battaniyelerden fazla fazla alıp turşusunu kuranlardan mı toplum oluşacak? Deprem sonucunda bankaların verdiği düşük faizli kredilere talip olup depremzede olmadığı halde, bu kredileri alıp, esas kredilere ihtiyacı olanları engelleyenlerle mi toplum olacağız? Her doğal afet sonucu hala siyaset, din, insan, renk, ırk tartışmasına ölümüne girenlerle mi toplum oluşacak? Bir spor müsabakasını boğa arenasına çevirenlerle mi bu iş olacak? Depremden beş gün sonra birlik ve beraberlik ilan eden, 15 gün sonra da birbirlerine demediklerini bırakmayan kulüp başkanlarıyla mı toplum oluşacak? Evinde çalıştırdığı gündelikçilere tuzla buz yalatan kadınlarla mı toplum olacağız? Yurt dışına çıkarken böbürlenen oralarda da yapmadıkları rezalet kalmayan, kendi ülkesindeki saçma kuralları oralarda da uygulamaya kalkıp, bir dolu laf yiyenlerle mi toplum olacağız? Kimine dönme, kimine kansız, kimine şeytan, kimine ....... nın  d... ü diyenlerle mi bu iş olacak? Hayvan ve yeşil dostu olduğunu her fırsatta söyleyip sonra da yeşili yok edenlerle mi, hayvanları gözsüz, kuyruksuz, kulaksız, bırakanlarla mı toplum kurulacak ? Sınav soruları çalındığında protesto edenleri, kolluk kuvvetleriyle beraber kovalayan ya da olaylara boş gözlerle mi bakanlarla bu işler düzelecek? Kurban Bayramlarında kestiği kurbanları fakirlere dağıtacağına buzluklara mı koyanlarla yoksa Ramazan Bayramlarında iki kuruş fitre ve zekat vermeyenlerle mi ortak olacağız? Daha toplum olamayacağımıza dair buraya onlarca, yüzlerce örnek koyabilirim. Ama gerek yok. Yine aynılarını yapacağız, yapacağız, yapacağız. Çünkü mayamız böyle. Tek kelimeyle söylüyorum. Hepimiz suç ortağıyız. Başka bir şey değil. Toplumları meydana getiren ve onları sıkı zamkla tutan üç kural vardır. " Ahlaki, dini ve hukuksal" kurallar. Bu kurallar birbirlerinden çok farklı insanların birbirlerini boğazlamasını önlerler. Bu kurallar tarihsel ve felsefi derinliğe sahiptir bunu da unutmayalım. Bir başkasına yapılan adaletsizliği, umursamayan, teşvik eden, kınamayan, bir yanlışı, günahı öven, dini bildiği halde zıttını yapan insanlar maalesef "Yurttaşlık Bilinci" nden yoksundurlar nefret ettikleri diğer insanlara tıpa tıp benzerler. "Allahtan korkmaz, kuldan utanmaz ve hukuku umursamazsan" ne toplum olabilirsin ne de uygar. Olsan olsan kabile olursun.
Benzer Videolar