Ve Küçük İskender'in ardından bir yıl geçti... Şiirleri ve sıra dışı yaklaşımı ile ilgi çeken şair Küçük İskender, bir yıldır tedavi gördüğü kanser hastalığı sebebiyle hayata veda etti. Bir konuşmasında, ölümünden sonra insanlardan beklentisini şöyle dile getirmişti: “...Benim öldüğümü duydukları gün mesela dansa gitsinler isterim. Yani dansa gitmeyenler dansa gitsin, bir gün önce dansa gidenler de çok özledikleri sevgililerini arasınlar. Arayanlar varsa parti versinler. O gece. Çok eğlensinler. Ben öldüm diye eğlenmesinler. Böyle bir adam yaşadı diye eğlensinler.” O zaman Küçük İskender anısına bir şeyler yapmak isteyenler, sadece böyle bir adam yaşadı diye tadını çıkarabilir. Sosyal medyada hakkında pek çok şey paylaşıldı. Dün bu girişle şiirlerini paylaşmıştım. Bugün de payıma düşen onun hayatını yazmak oldu. Ne çıkan angarya işler, ne kesilen elektrik engel oldu. Bir şey yaparken hissederek yapmak ne güzel! Ben bugün senin varlığını hissettim… Ruhun şad olsun Küçük İskender…

Çocukluğu

İskender, 28 Mayıs 1964’te, İstanbul Fransız Hastanesi’nde, Över ailesinin oğlu olarak dünyaya geldiğinde ailesi, ona, “Derman İskender” adını verdi. Ailesinin beklediği aslında bir kız bebekti; ama o dünyaya bir erkek bebek olarak gelmişti. Tüm yaşamı boyunca pek çok kez ailesini şaşırtacak olan İskender’in ailesine yaşattığı ilk şaşkınlık anı bu oldu… Babası, Grafik Sanatçısı Derviş Över’e karşı, çoğu zaman nefret duyarak büyüyen bir çocuktu. Otoriter bir baba olan Derviş Bey’den çok dayak yediğini ilerleyen zamanlarda her zaman dile getirecekti. Bir de babasına duyduğu o çocuksu duyguyu, Radikal Gazetesi’nde yayımlanan, Kenan Evren’e yazdığı mektupta açığa çıkaracaktı. Bir yerinde şöyle diyordu: ”Bizim aile de sayenizde çöktü; komünist babam arkadaşlarının gördüğü işkencelere, yaşadığı coğrafyanın güzel insanlarının genç/orta yaşlı demeden itinayla seçilerek imhasına tanık ola ola önce kendini, sonra yuvasını mahvetti. Akademik eğitim görmüş bir ressam olmasına rağmen Tünel'de yarısı yanmış, pislik içinde bir binanın karanlık odalarında canını teslim etti.“ Tüm yaşamı boyunca en çok sevdiği yer İstanbul oldu. Yeri hep ayrıydı. Her özel duyguyu bu şehirde tattı; yaşamı burada öğrendi. Dünyaya gözünü açtığı, babasından dayak yediği, şiirlerini yazdığı, babasının öldüğü şehirdi burası… Annesine gelince, onu da Mehmet Erte ile yaptığı bir röportajda şöyle anlatmıştı: “Annem ise, Beyoğlu’ndan. Liseden ayrılmış bir kadın. Anneannemin enteresan bir çevresi varmış: Örneğin İngiliz Kemal’in eski karısı. Annemin genç kızlığı bu tür insanlardan dinlediği ilginç hikâyelerle süslü… Ancak zor bir aile annemink; sorunlu ve despot babanın kıyıcılığı usandırıyor. Babamın, annemi görüp beğenmesiyle, annem neredeyse babamı tanımadan ‘evet’ diyor ve 18 inde ben doğuyorum.” Anne ve babasının yanında İskender, çok fazla oyuncağı olmadığı için onlar yerine kitaplarla vakit geçiren bir çocuktu. Hal böyle olunca, edebiyata yönelmesi de kaçınılmaz oldu… Eğitim hayatı İskender, lise eğitimini Kabataş Erkek Lisesi’nde tamamladıktan sonra, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne girdi. Son sınıfa geldiğinde okulu bıraktı. Döneminde faşizm olgusunu kabullenemiyordu. Kendisini ellerinden çivilenmiş bir çiftçinin kadavrasına bakarken bulduğunda buna daha fazla devam edemeyeceğine karar vermişti. Şöyle açıklamıştı bu durumu: “Sanki öldürdüğümüz yetmiyormuş gibi içini açarak hâlâ konuşturmaya çalıştığımız bir yurtseveri mümkünse hücrelerine kadar inerek kesmek eğilimini bünyeme yediremedim.” Ardından İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’ne kaydoldu. Burada da 3 yıl devam etti ve bıraktı…

Edebiyattaki yeri

Edebiyat, onun yaşamındaki en değerli şey oluvermişti. Özellikle eğitim sürecini edebi açıdan iyi değerlendirmişti. 1980’lerden itibaren ise, edebiyat dünyasında kendine bir yer edinmeye başladı. Edebi yaşamı boyunca şiir, deneme, yorum, roman, günlük, derleme, inceleme gibi pek çok dalkda yazdı. Yeraltı edebiyatının özgün isimleri arasında anılan İskender, birçok kitabında hayatına dair alıntılar da yaptı. İlk şiirini Milliyet Genç Sanat Dergisi’nde “İskender Över” adı ile yayımlamıştı. Pek çok dergide şiirlerini, eleştirilerini, denemelerini yazdı. Profesyonel adımı ise, ilk kez 1985’te Adam Sanat Dergisi’nde şiirlerinin yayımlanmaya başlaması oldu… Şiirleri pek çok antolojide yer aldı. Kanada’da yayımlanan Descant adlı edebiyat dergisinin Türkiye özel özel sayısında, ABD’de ise, Murat Nemet Nejat’ın ‘eda’ kavramı üzerinde durduğu Türk şairleri antolojisinde yer aldı. Ayrıca 1999’da, İtalya’da düzenlenen “Avrupalı Genç Şairler Yarışması”nda, ilk ona girdi ve şiirleri buradaki şairlerin şiirleri ile birlikte kitap oldu. 2000’de, “Bir Çift Siyah Deri Eldiven” adını verdiği şiir kitabı ile “Orhon Murat Arıburnu Ödülleri”nde birinciliğe layık görüldü. 2006’da “İskender’in Ben Öldürmedim” adını verdiği şiir kitabı ile “Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü”nü alırken, 2014’te “7. Erdal Öz Edebiyat Ödülü”ne değer bulundu. Jüri neden küçük İskender’i seçtiğini kısaca şöyle açıklamıştı: “Türk Şiiri’ne getirdiği özgün soluk ve şiir dilinin geliştirilmesinin yanı sıra otuz yıl boyunca tavrındaki tutarlılık!” Son olarak 2017’de de “Behçet Necatigil Şiir Ödülü”ne layık görüldü. Hayatı da, edebiyata yaklaşımı da her zaman sıra dışıydı. Çınar Oskay ile röportajında hayatının romanının ne olduğu sorusunu şöyle cevaplamıştı: “Bizim kuşağı Oğuz Atay’ın ‘Tutunamayanlar’ı vurdu. Ne gariptir ki kızıyla Cerrahpaşa’da beraber okuduk; sanırım o doktor olmuştur, ben buralara geldim. Ardı sıra Latife Tekin romanları. Şimdilerde ise Hakan Günday, Emrah Serbes gibi müthiş kalemlerin ateşi.”

Neden Küçük İskender

İskender, Makedonya Kralı Büyük İskender’in ölümünün ardından tahtın ilk varisi olan Küçük İskender’in, amcası tarafından bir faşizme kurban edildiğini düşünüyordu. Bu sebepten Küçük İskender unvanını tercih ettiğini belirtmişti. Bununla birlikte Küçük İskender’i özellikle küçük “k” ile yazıyordu… Ondan bahsedilirken genelde “marjinal şair” olarak anılıyordu. Bu konuya ise, Gülden Aydın ile yaptığı bir röportajında şu açıklamayı getirmişti: “Ben de ağırbaşlıyımdır, bakma! Aslında marjinal bir hayat sürdürmüyorum. Yıllar önce üstüme yapıştırılan marjinal sözcüğü, beni bir şeylerden koruyan şemsiye oldu; ama bazı kesimlerle aramda engel teşkil etti. Oysa şiirimde ve düzyazı çalışmalarda her zaman her alana gidebilmek, her noktada durup hayata oradan bakabilmek çabası var. İçinde olduğum kareyi yuvarlamak, her noktayı köşe yapıp kendi çemberimi çizme çabası!”

Yurt dışı çalışmaları

İskender, konuşmacı olarak ya da şiir performansları için yurt dışına da davet ediliyordu. 2001’de Almanya’da, 2002’de Hollanda’da çeşitli şehirlerde etkinliklerde, 2005’te Avusturya’da, 2007’de Makedonya’da ve 2008’de İsveç’te konuşmacı olarak ve şiir performansları ile yer aldı. 2003’te ise, Berlin’de düzenlenen “İlk Türk Eşcinseller Kongresi”nde, konu üzerine bildirisini okudu. 2004’te New York ve Kuzey Coralania’daki üniversitelerde konuşmalar yaptı ve tek kişilik okuma gecelerine konuk oldu.

Kariyer adımları

Edebiyat, hayatında pek çok şeyi karşılasa da bununla yetinmeyen küçük İskender, yönetmen koltuğunda Mustafa Altıoklar’ın oturduğu 1997 yapımı “Ağır Roman” filminde bir eşcinseli oynadı. Öncesinde 1989 yapımı “Gönül Bir Garip Kuştur” filminde de bir küçük rol almıştı. Daha sonra 2003’te ise, yine bir Mustafa Altıoklar filmi olan “O Şimdi Asker”de de bir küçük rolü vardı. Aslında kendisi de “Zirzop” adını verdiği bir film senaryosu yazmıştı. Ancak sinemayı yeterince öğrenmeden bu işe kalkışmak istemediğinden proje aşamasında bıraktı… Bir dönem TRT’de, “Okudukça” adlı programı yapsa da, programı sansürlenince devam etmedi. Daha sonra Kent FM’de radyo programcılığı yaparak geniş kitlelere ulaştı. Aslında kendini de sevdirmişti; ama yine sansür sebebiyle devam edemedi. Marjinalliği fazlaydı. Bunların yanında Teoman, Hayko Cepkin, Can Bonomo, Baba Zula, Derya Köroğlu, Nejat Yavaşoğulları, Mabel Matiz, Zakkum, Model, Flört gibi Türkiye’nin önemli müzik isimler ve sinema dünyasından Mustafa Altıoklar, Pelin Batu, Şenol Erdoğan gibi isimlerle aynı sahneyi paylaştı. Genç şairlerle birlikte Anadolu’nun çeşitli yerlerinde performans geceleri düzenlediler…

Küçük İskender öldü

En son “İkinci Waliz” adını verdiği şiir-metin-günlük kitabı ile okurunu selamlayan küçük İskender’e, geçen yıl kanser teşhisi konmuştu. Hastalığının ilerleyen safhalarında, Bodrum’daki evinde tedaviyle hastalığını aşmaya çalışıyordu. Ancak dün dostları şöyle bir duyuruda bulundu: “Sevgili dostumuz küçük İskender'i bu gece kaybettik. Cenazesi 4 Temmuz Perşembe günü Ortaköy Büyük Mecidiye Cami'den (sahil cami) öğle namazında kaldırılacak.” Küçük İskender, savaştığı kansere yenik düşmüştü; hayata veda etti…

Küçük İskender ile anılar

Şair Adnan Özer, ölümünün ardından Küçük İskender ile ilgili bir anısını şöyle paylaştı: "Ben bir dergi çıkarıyordum, o zaman bana şiiriyle beraber ilkokul fotoğrafını getirmişti. Bana şaka yapıyordu ben onu anladım ama basacağım bunu dedim. İlkokul fotoğrafıyla beraber yayınlamıştım şiirini. O çok hoşuna gitmişti. Hızlı yaşadı İskender. Konuşurduk söylerdik ama şair milleti ne kadar dinleyecek ki? Laf dinlemez, kendimden de biliyorum. Çok büyük bir yetenekti. 2 sene önce bir organizasyon yapmıştım bir araya gelmiştik. Çok saygılı biriydi. Başımız sağ olsun." Şair yazar Sunay Akın ise, sosyal medyadan üzüntüsünü bir anısını da ekleyerek paylaştı. Bir kısmında şöyle diyordu: “Enver Ercan kardeşimi kaybetmenin ardından bir kez daha sarsıldım bugün... İskender aykırı yüreğinin köşesinde büyük bir yufkacı dükkânı taşıyordu; o denli ince, o denli naif ve merhametliydi... Tıp fakültesini terk edip “Dr.” yerine “Şr.” unvanını taşıdı, şiir pencerelerinin camlarını taşladı... Kız Kulesi’nde bir şiir akşamı sona erdiğinde kayıklara binerken İskender’i yere uzanmış, yıldızları seyrederken görmüştüm... Hadi gel, kürek çek dediğimde yattığı yerden şunu sözlemişti: ”Siz gidin, ben Robinson Cruose’yum”... Adının önündeki “küçük” sözcüğünden dolayı “Büyük İskender”le karşılaştırıldı; ama o şiirin “Küçük Prens”iydi... Başka bir gezegenden gelmişti aramıza... Ve eminim ki, son nefesini verirken özür diledi... Çünkü “Periler Ölürken Özür Diler”...” Ruhun şad olsun Küçük İskender!