Engin Özkoç: ‘Helallik istedik’ dediniz, milleti tehdit ettiniz
CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın depremden etkilenen yurttaşlardan “helallik” istemesi üzerine, "Allah’tan korktuk, helallik istedik' dediniz, ama milleti tehdit ettiniz. Bu nasıl bir davranış? Hadi milletten korkunuz yok, Allah’tan da mı korkunuz yok" dedi.
CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın depremden etkilenen yurttaşlardan “helallik” istemesi üzerine;
“Kimden istediniz helalliği, vatandaştan, milletimizden, insanlarımızdan değil mi? ‘Yapamadık bu işi, depremin ilk üç günü enkaz altındaki çocuklarımıza yetişemedik, 20 yıldan beri bunun alt yapısını hazırlayamadık, 20 yıldan beri enkaz altında kalacaklarla ilgili tedbirleri alamadık, o yüzden çocuklarımız donarak öldüler, o yüzden anne, babalar enkazın altında el ele tutuşarak öldüler, Allah'tan korktuk, helallik istedik' dediniz, ama milleti tehdit ettiniz. Bu nasıl bir davranış? Hadi milletten korkunuz yok, Allah'tan da mı korkunuz yok” dedi.
CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, TBMM'de bugün basın toplantısı düzenleyerek gündeme ilişkin açıklama yaptı.
Milyonlarca yurttaşın merakla beklediği ve dün TBMM Genel Kurulu'nda oybirliği ile kabul edilen EYT yasasını, “Bu yasa bir piyango düzenlenmesi gibi değil tüm kesimlerin hakkını ve hukukunu gözeten emeklilik ve sosyal güvenlik düzenlemesini de gerektirdiği şekilde çıkmalıydı. Milletimize söz veriyoruz; bunun böyle çıkması için biz elimizden gelen bütün gayreti göstereceğiz ve iktidarımızda bunun gereğini yapacağız” diye değerlendirdi.
“SEN SARAYINDA OTURURKEN KEMAL KILIÇDAROĞLU DEPREM BÖLGESİNDEYDİ”
Erdoğan'ın bugün AKP grup toplantısında kullandığı “Bütün bu sirk cambazları, acaba bölgeye bugüne kadar kaç kere gittiler. Şahsen şahsım ve Cumhur İttifakı olarak bölgeye iki kere gittik” sözlerini anımsatan Özkoç, “Bir insan yalancı olur, hakikaten utanmaz ama bu kadar mı olur ya. Cumhurbaşkanı ve Cumhur İttifakı olarak bölgeye iki kere gitmişler. Sen millet enkaz altında iki, üç gün soğuktan donarak ölürken, anneler, babalar feryatlarını tüm dünyaya inim inim inleyip yedi cihana duyururken sen sarayında otururken Kemal Kılıçdaroğlu deprem bölgesindeydi” karşılığını verdi.
Özkoç'un konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
“OLMASI GEREKEN OLDU AMA YETERLİ DEĞİL”
Nihayet birlikte mücadele edip birlikte neticesini aldık. EYT'liler hak ettikleri hakka sahip oldular. Ancak ne yazık ki bizim istediğimiz şekilde olmadı. Hak gaspını ortadan kaldırmak için çıkarılan yasa maalesef bizim söylediklerimiz dikkate alınmadan çıkarıldı. Olması gereken oldu ama yeterli değil.
“ANCAK SÖZÜMÜZÜ AKP'YE VE MHP'YE DİNLETEMEDİK”
İktidar topyekûn bir politika üretmekten yoksun olduğu için bir yeri düzeltirken maalesef başka bir yeri eksik bıraktı. Birincisi; 8 Eylül 1999'dan önce işe girenleri kapsıyor. 7 Eylül 1999'da işe başlayan ile 9 Eylül 1999'da işe başlayan arasında iki günün yarattığı fark kadınlarda yaklaşık 17, erkeklerde de 20 yıl fazla çalışmayı gerektiriyor. Böyle bir adaletsizliği kabul etmek mümkün değil. Dile getirdik. TBMM'de ve gerekli yerlerde bunun böyle olmaması gerektiğini söyledik. Ancak sözümüzü AKP'ye ve MHP'ye dinletemedik.
İKTİDARIMIZDA BUNUN GEREĞİNİ YAPACAĞIZ
Bu kadar keskin bir makas yeni mağdurları ve grupları yarattı. İkincisi komisyon sürecinde ve Genel Kurul'da defalarca dile getirmemize rahmet 5 bin 975 gün primine takılanlar, çıraklık ve staja takılanlar, BAĞKUR tesciline takılanlar, 9 bin güne takılanlar, kısmı emekliliğe takılanlar ve maalesef ben Sakarya Milletvekiliyim 1999'daki deprem mağduriyetine takılanların hakkı eksik kaldı. Bu yasa bir piyango düzenlenmesi gibi değil tüm kesimlerin hakkını ve hukukunu gözeten emeklilik ve sosyal güvenlik düzenlemesini de gerektirdiği şekilde çıkmalıydı. Milletimize söz veriyoruz; bunun böyle çıkması için biz elimizden gelen bütün gayreti göstereceğiz ve iktidarımızda bunun gereğini yapacağız.
“SİYASİ LİDERLERİN SİYASİ SORUMLULUKLARI VARDIR”
İki gündür bir ‘helallik' tartışması söz konusu. Siyasi liderlerin siyasi sorumlulukları vardır. Bu sorumlulukların sonucunda hesap veririler. Bir bizim için kutsal bir kavramı da suistimal eden bir anlayışla yaklaşmak tehlikelidir, doğru değildir, bizi incitmektedir. İkincisi, bunu yaparken bile helalliğin hakkını vermemek gerçekten insanların, yüzü kızarmadan bile bunu ifade etmeleri düşündürücüdür.
“BEŞİKTAŞ TRİBÜNÜ, SÖZ YERİNDEYSE ANNE, BABA VE ÇOCUK TRİBÜNÜYDÜ”
Helallik istediğiniz vatandaşın karşılık vermesini, sesini duyurmasını, ses çıkarmasını istemiyorsunuz. Buna izin vermiyorsunuz. Tribünde insanlarımız, bütün herkesin gözünü yaşartacak şekilde örnek bir davranışta bulundular. Anneler, babalar çocuklarının elini depremdeki kardeşleri için aldıkları oyuncakları tutuşturdular.
Beşiktaş tribünü, söz yerindeyse anne, baba ve çocuk tribünüydü. Bir anda bir dakika geldi. Tribünlerden kardeşleri için binlerce oyuncak sahaya atıldı. Hepimizin gözü yaşardı. Sadece bizim değil, bu dünya basınında da yer aldı. Bu güzel bir dayanışma günüydü. Gerçekten böyle bir milletin evladı olduğum için ben de çok gururlandım, etkilendim, gözlerim doldu.
‘ALLAH’TAN KORKTUK, HELALLİK İSTEDİK’ DEDİNİZ, AMA MİLLETİ TEHDİT ETTİNİZ
Devlet ile hükümet arasındaki ayrımı kestiremeyenler tribünlerin bu davranışına karşı derhal tepki gösterdiler. Herkes memnun, iki taraf memnun değildi. Birisi MHP birisi de AKP. İstemediler. Ee helallik istediniz. Millet bir dayanışma örneği gösteriyor. Millet diyor ki oradaki depremzedelere sahip çıkıyoruz. Ondan sonra helallik isteyen insanlara karşı siz onların seslerini susturun diyorsunuz. Bir lider diyor ki ‘sessizlik', vatandaşı azarlıyor. Başka bir lider diyor ki ‘bunun gereği yapılmalı.'
Soylu diyor ki ‘Mesaimizi bırakırız, kalkanlarımızı çıkarırız.' Ya helallik istemiştiniz ne oldu? Kimden istediniz helalliği, vatandaştan, milletimizden, insanlarımızdan değil mi? ‘Yapamadık bu işi, depremin ilk üç günü enkaz altındaki çocuklarımıza yetişemedik, 20 yıldan beri bunun alt yapısını hazırlayamadık, 20 yıldan beri enkaz altında kalacaklarla ilgili tedbirleri alamadık, o yüzden çocuklarımız donarak öldüler, o yüzden anne, babalar enkazın altında el ele tutuşarak öldüler, Allah'tan korktuk, helallik istedik' dediniz, ama milleti tehdit ettiniz. Bu nasıl bir davranış? Hadi milletin korkunuz yok, Allah'tan da mı korkunuz yok?
“MİLLETİN ORDUSUNUN BAŞINDAKİ ADAMSIN”
Hulusi Akar… Daha fazla kendini küçük düşürme. Bak bu ülkenin Genelkurmay Başkanlığı'nı yaptın. Bu ülkenin Milli Savunma Bakanlığı'na getirildin. Hiçbir Milli Savunma Bakanı'nın sahip olmadığı hakkın, hukukun, yetkinin temsilcisi oldun. Milletin ordusunun başındaki adamsın. Sen siyasi iradenin, çıkmazı içinde bocalanıp durma. Sana yaptırtmadıkları şeyleri, sanki yapmışsın gibi millete yalan söyleme.
“GÜVENLİĞİNİ SAĞLAYACAK BİR ORDUYA SAHİP DEĞİL MİSİN”
Ne diyorsun, ‘Ne yapaydım, orduyu huduttan çekip deprem bölgesine mi gönderseydim?' Dünyanın en büyük 16'ncı ordusu, NATO'nun 5'inci büyük ordusundan bahsediyoruz ya. Senin ordunun sayısı 40 bin mi? Sen hem içeride hem dışarıda güvenliğini sağlayacak bir orduya sahip değil misin? Sahipsin de farkında mı değilsin? Farkındasın da sana birileri yapma dediği için, sadece o makamda oturmak için milletin gözyaşları orada dururken sen inkâr mı ediyorsun gerçeği?
Ya ordu zamanında müdahale etseydi, o enkazın altında 3, 5 can daha çıksaydı bunun gururunu milletçe yaşasaydık iyi olmaz mıydı? Sen iktidarı, Erdoğan'ı savunacağına milleti, orada enkaz altında kalan insanlarımızın hakkını, hukukunu savun. Onun için sana tavsiyem gerçek görevinin sorumluluğunu bilerek hareket et. Senin görevin siyasi iktidarın sözcüsü olmak değil, milletin yanında olmaktır.
“MİLLETİN KANINI SATTINIZ YA. MİLLETİN UMUDUNU SATTINIZ, ŞİRKETLEŞTİRDİNİZ”
Bütün kurumları itibarsızlaştırılmış. Hepsinin yönü, milletten çevrilmiş. Kime? Ranta, menfaate doğru, saraya doğru. Yani sarayın çıkarlarına doğru. Kızılay… Kumbaramız vardı, harçlarımızı atardık. Kızılay çadırlarında babamız elimizden tutar ‘Bak oğlum burada bağışladığın kan ihtiyacı olan birine gidecek' derdi. Milletin kanını sattınız ya. Milletin umudunu sattınız, şirketleştirdiniz. Milletin geleceğini sattınız. Kızılay gibi bir yardım kuruluşu, dünyanın hiçbir tarafında bir holdinge dönüştürülmez. Kızılay gibi bir yardım kuruluşunu holdinge dönüştürdünüz ya. Çünkü aklınızın erdiği tek şey para çarpmak. Milletin, yoksulun, şehidin hakkını, hukukunu çalmak. Bunu her dönemde yaptınız. Şimdi deprem döneminde de yapıyorsunuz.
“TERBİYESİZ”
Kızılay Başkanı demiş ki utanmadan ‘Asker sorumluluğunu yerine getirseydi bunlar yaşanmazdı.' Terbiyesiz, sen başka bir kuruma dil uzatacağına ilk önce düzgün bir şekilde kendi kurumunun başkanlığını yap. Milletin hakkını, hukukunu koru.
“YA ALLAH'TAN KORK, İNSAN BU KADAR BÜYÜK YALAN SÖYLER Mİ YA”
Bugün enkaz altında olunmasının nedeni, bugün feryatların enkazdan çıkıyor olmasının nedeni bu AKP iktidarında son 10 yıl içerisinde kentsel dönüşüm gerçeğini AKP'nin rantsal dönüşümde yani müteahhitlerin menfaati ile özdeşleştirmesiyle ve bununla ilgili politikaları yürütmesiyle bugünlere geldik.
Şimdi çıkmış Recep Tayyip Erdoğan, hiç utanmıyor, yüzü hiç kızarmıyor, ‘Ya biz kentsel dönüşüm yapacaktık, CHP engelledi' demiş. Ya Allah'tan kork, insan bu kadar büyük yalan söyler mi ya. Bugüne kadar yapmak istediğin her şeyi yaptın, tek başına iktidardın. Kentsel dönüşümü, müteahhitlerine, yandaş müteahhitlerine peşkeş çeker hale getirip de bir daireyi borçlandırarak vatandaşa verdirip altındaki dükkanları da müteahhide peşkeş çekme anlayışına CHP karşı çıktı.
“SİZİN İÇİN VARSA YOKSA PARA”
Kentsel dönüşümü İstanbul gerçekleştirdi KİPTAŞ ile. Üstelik vatandaşı borçlandırmadan. İzmir mükemmel bir proje geliştirdi. İstanbul'da Avcılar Belediyesi'nin yaptıklarını gidin orada görün. İnsanlar kendi evlerinde sıcak yuvalarına kavuştular. Güvenli bir şekilde yaşıyorlar. Ama sizin için varsa yoksa para. Kendi menfaatiniz, sarayın menfaati. Kimse başka yerde suçlu aramasın. Suçlu Recep Tayyip Erdoğan'dır. Suçlu tek parti yönetimidir. Suçlu Recep Tayyip Erdoğan'ın etrafındaki bir avuç azınlıktır. Masum, mağdur olan milletimizdir. Çaresiz olan enkaz altında cenazelerini bekleyen insanlarımızdır.
“SEN SARAYINDA OTURURKEN KEMAL KILIÇDAROĞLU DEPREM BÖLGESİNDEYDİ”
Erdoğan yine bugün bir konuşma yaptı. Şöyle demiş, ‘Bütün bu sirk cambazları, acaba bölgeye bugüne kadar kaç kere gittiler. Şahsen şahsım ve Cumhur İttifakı olarak bölgeye iki kere gittik.' Bir insan yalancı olur, hakikaten utanmaz ama bu kadar mı olur ya. Cumhurbaşkanı ve Cumhur İttifakı olarak bölgeye iki kere gitmişler. Sen millet enkaz altında iki, üç gün soğuktan donarak ölürken, anneler, babalar feryatlarını tüm dünyaya inim inim inleyip yedi cihana duyururken sen sarayında otururken Kemal Kılıçdaroğlu deprem bölgesindeydi.
Sen iki kere gittim dedin ama Kemal Kılıçdaroğlu iki, üç, dört kere deprem bölgesine gitti. Sen o atadığın bakanlarınla ve milletvekillerinle ne yapacağız, nasıl olacak diye telaş içerisindeyken CHP'nin milletvekilleri deprem bölgesindeydi. Sen çaresizlik içinde kıvranıp kendinle ilgili nasıl bir senaryo yazarım diye düşünürken bizim kurtarma ekiplerimiz havaalanlarındaydılar. Onları 72 saat orada beklettin. Onları deprem alanına indirtmedin.
“CHP'NİN GECE SAAT 5'TE IŞIKLARI YANIYORDU”
Sen sarayında, seni Milli Savunma Bakanı arayıp da ‘ya efendim üç şehidimiz varmış, biz Genelkurmay Başkanı ve ordu komutanlarıyla deprem bölgesine gideceğiz' diye milletin feryadından yoksun çaresizlik içerisinde konuşurken CHP'nin gece saat 5'te ışıkları yanıyordu. 7'de MYK toplandı. 9'da bölgeye inildi. Sen, şimdi utanmadan Cumhurbaşkanı sıfatıyla yüzün kızarmadan millete yalan söylüyorsun. Diyorsun ki ‘biz iki kez gittik. Sorun bakalım onlara kaç kere gittiniz diye.' İşte bu yüzden milletimiz çaresiz. İşte bu yüzden Türkiye için her şeyi yapabilecek olan, yetişmiş insanlarımız varken liyakatsiz insanlar çıkıp televizyonlara halkın karşısında yüzü kızarmadan konuşuyorlar.
Cenazeler, kefenlere bile sarılmadan, duaları bile okunmadan yan yana toplu mezarlara gömülüyorlar. Onun için bir baba, 48 saat çaresizlik içerisinde hayatını kaybeden evladının elini tutup devleti bekliyor. Onun için 20 yıldan beri bu ülke, kendi ülkesine çare olacak hiçbir önlemi almadığı halde sıfatı olmayan insanlar kürsülerden kendi milletine yalan söylüyor. Ama bunun bir kurtuluş yolu var.
Millet depremde nasıl örgütlü hale geldiyse, el ele tutuştuysa, nasıl birlik ve beraberlik içerisinde hareket ettiyse gün 14 Mayıs günüdür. Aynı şekilde aynı kararlılıkla yine bir araya gelip el ele tutuşup birlikte bu kötü gidişe bir dur, ülkenin gerçekten birikimli, liyakatli insanlarının göreve geleceği yeni bir dönemin başlangıcına yine bu millet karar verecek. Ne zaman, 14 Mayıs'ta. Nasıl demokrasi ile. Nasıl, hesabı hukukla sorarak. Hiç kimsenin acısının hesabı sorulmadan edilmeyecek. Herkes hukuk karşısında çıkacak hesabını verecek.
“TÜRKİYE, BİRİKİMİYLE O İTİBARLI, HAK ETTİĞİ YERE CUMHURİYET'İ TAŞIYACAK”
Türkiye güçlü bir ülke. Türkiye, liyakatli insanların yüz yıldan beri yetiştirildiği bir ülke. Türkiye, birikimiyle o itibarlı, hak ettiği yere Cumhuriyet'i taşıyacak. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Yeter ki biz birlikte olalım, bir olalım.”
“KENDİLERİ İÇİNDE TUTARSIZ OLAN CUMHUR İTTİFAKI”
Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçim tarihi konusunda ve Millet İttifakı'nın adayı ile ilgili yapılan tartışmalar üzerine yöneltilen soruya Özkoç, şöyle yanıt verdi:
“Ya günlerden beri 14 Mayıs'ta mı 18 Haziran'da mı olacak onun tartışması yapılıyor. Kendileri içinde tutarsız olan Cumhur İttifakı. Ne söylediği net, kararlı olan Millet İttifakı.
Söyleyeceğimizi söyledik, Yüksek Seçim Kurulu tarihi belirler biz de adayımızı açıklarız dedik. Dediği gerçek çıkmayan Cumhur İttifakı, söylediğinin arkasında duran Millet İttifakı. Bizim kendi içimizde birbirimizi yok etmek, aşağılamak, yok etmek gibi bir kavgamız yok. Genel Başkanların söylediği bütün sözler gerçeği yansıtıyor. Bu milletin alacağı bir karar deniyorsa bu milletin alacağı bir karar tabii ki. Cumhurbaşkanı adayı, milletin arkasında durduğu bir insan olacak deniliyorsa elbette Cumhurbaşkanı adayımız milletin arkasında durduğu bir kişi olacak. Kesinlikle öyle olacak.
“NE SÖYLÜYORSAK ONU YAPACAĞIZ”
Bu milletin talebi olacak deniyorsa elbette ki milletin talebi olacak. Sadece bir kişinin, üç, kişinin talebini değil, milletin arzusunu ve talebini milletin karşına elbette çıkaracağız. Ne söylüyorsak onu yapacağız. Bir adım dahi geri adım atmayacağız. Kibirle hareket edilmesin deniyorsa elbette kibirle hareket edilmeyecek. Edilememesi gerekir. Kesinlikle söylediğimiz, söylenen sözlerin biz milletimiz karşısında verdiğimiz sözlerin netliği ve doğruluğu konusunda kuşku duymuyoruz. Onun için Millet İttifakı hazır, bütün kurumlarıyla, kurumsal yapılarıyla, kurduğu komisyonlarla sadece sorunu anlatan değil çözümü anlatan tavrıyla milletin karşısına çıkmaya hazır.
“BİZ SÖYLEDİĞİMİZ YERDEYİZ”
Bugün hepiniz şöyle düşünmüyor muydunuz, acaba 14 Mayıs mı diyecek 18 Haziran mı diyecek. Bundan bir hafta önce ‘bana bir yıl verin' diyordu. Acaba seçimler mi uzayacak… Böyle düşünmüyor muydunuz hepiniz. Ya durduğu yerde durmayan Cumhur İttifakı. Ne söylediği belli olmayan Cumhur İttifakı. Biz söylediğimiz yerdeyiz.”
“BUGÜNE KADAR SÖYLEDİKLERİNİN HEPSİ GERÇEKLEŞTİ. BU SÖYLEDİKLERİ DE GERÇEKLEŞİR”
Özkoç, Millet İttifakı'nın adayının yarın yapılacak toplantıda açıklanıp açıklamayacağına ilişkin soruya da şu yanıtı verdi:
“Yapılan görüşmelerden önce ne dedilerse o oldu. Dediler ki bugün şu yol haritasını açıklayacağız. Milleti İttifakı, masa bir araya gelecek dediler ki ‘biz parlamenter sisteme geçmekle ilgili yasaları açıklayacağız.' Onları açıkladık. Anayasa ile ilgili hazırladık çıktık. Yol haritası ile ilgili hazırladık çıktık. Şimdi de Genel Başkanlarımız diyorlar ki ‘adaylıkla ilgili görüşmeler başlamıştır, bunun kararını alacağız ve bir tarih vereceğiz. Şu tarihte açıklayacağız' diyeceğiz. Bugüne kadar söylediklerinin hepsi gerçekleşti. Bu söyledikleri de gerçekleşir.” (ANKA)