İBRAHİM FAİK BAYAV
Ülke içinde problemler oluşunca, problem oluşturucu kaynağı herkes kendi beğenmediği kesimde görüyor. Yönetimdeki yanlış icra sebebiyle oluşan zulümler, yönetimi destekleyen toplumları beğenilmez yapıyor. Türkiye halkı müslüman bilindiğinden, dindar bilinenlerin tavırları gözlere haşin görünmeye başlıyor.
Problemin kaynağını bulmaya çalışan ve çözüm sunmak isteyen akademisyenler ortaya çıkıyorsa da bu kişilerin problemin kaynağını teşhis etmeleri kolay olmuyor.
Toplumda 'dindar' ve 'dinsiz' algısı var. Umumiyetle cami, minare, ezan, zikir ve tesettür konularıyla yaşamını devam ettirenler DİNDAR biliniyorlar. Ya da bu sıfatla anılıyorlar. Bunlarda olmaması gereken davranışlar görüldüğünde, hücum bunların din bağlantısına oluyor. Ama hücum yapılan din hangi din?.. o bilinemiyor.
Akademisyen Zat, yazısının cümleleri arasına İSLAM sözcüğünü koyunca, hücum edilen dinin İSLAM DİNİ ima edilmiş oluyor. Başka dinler de mutlaka akla gelebilir. Lakin gelmiyor, Türkiye'de hücum edilecek din İSLAM DİNİ oluyor.
Kendini dindar sınıfında sayan akademisyen zat, hücum edilen dinin (Yani İslam'ın) temsicilerin, davranışları yanlış dindarlar olamayacağını belirtiyor. Kimler olacağını bildirirken, konunun içine İDEOLOJİYİ katıyor.
Akademisyen Zat'ın dediğine göre, ideoloji kurucusu, ileri sürdüğü fikirlerine, temsil rolü üstlenmezmiş. Bu ifadeden, ideologların, ileri sürdükleri fikirlere karşı bile şüpheci oldukları anlamı çıkar. O zaman bu şu demek oluyor: Dinin kurucusu oluşturduğu dine, temsil rolü üstlenir.
Öyle mi gerçekten?
Konuya katılan İDEOLOJİ teriminin tanımını yapalım:
İDEOLOJİ; kendi içinde bütünlüğü olan siyasi, iktisadi, içtimai sistem düşüncesine sahip inanç, his ve fikir bütünüdür. Fikriyattır. İlm-i efkardır. ilm-i suver-i akliyedir. (D. Mehmet Doğan: Büyük Türkçe Sözlük)
İdeolojiyi ortaya koyan ve geliştirene İDEOLOG deniyor.
İdeolog fikir sunduğu zaman, belki ideolojisinin temsilcisi değildir. Lakin o fikirleri temsil edecek birileri ortaya çıkıyordur. Çünkü toplum sosyal çalkantı içinde kalmış, bunalmıştır. Fikirlerin olumlu veya olumsuz sonuç getireceği, o birilerinin uygulaması ile anlaşılacaktır. İdeologların fikirlerini, toplumların veya ülkelerin otoritelerinden başka, ya da ülkeyi bir şekilde ele geçirenden başka kim uygulamaya koyabilir?
Soru: İdeologun fikirleri uygulamaya konduğunda 'din' oluşmuş olmuyor mu?
Akademisyen Zat'ın din hakkında bilgilendirmesi şöyle:
''Dinlerde mesele sadece fikir ve inanç değildir. İşin içinde aynı zamanda pratikler de vardır. Bu pratiklere riayet açısından 'temsil' kavramı öne çıkar''
Akademisyen Zat, ''dinlerde mesele...'' kelimesini kullanarak, dünya toplumları ve ülkeleri içinde (Hıristiyanlık ve Musevilikten başka) çok çeşitli, yüzlerce-binlerce dinler olabileceğinin işaretini verdi. Lakin bu dinlerin nasıl oluştuğu veya oluşacağı bilgisini vermedi. O zaman ben diyeyim:
Bir din, ya toplumun sözü dinlenir kişisi veya kişilerinin tavsiyeleriyle oluşur. Ya da, toplumun dışındaki o anda bilinen veya bilinmeyen tavsiyeler sistemleştirilerek din haline getirilir.
Kur'an içinden örnek verelim:
''İnsana, anne ve babası hakkında tavsiyede bulunduk'' (Lokman Suresi ayet: 14) Ayetin devamında sebebi gösterilir:
''Çünkü annesi onu zorlukla karnında taşıdı''. Sonra,
''emzirme süresi iki yıldır'' diyerek sağlık kuralını belirtir.
Uygulama başladığında, bu tavsiye, artık din kuralıdır.
Olay Kur'an ayetiyle bildirildiğinden buna 'İslam' deniyor.
Kur'an'dan ve ayetlerinden habersiz bir toplumda, bir ideoloğun buna benzer fikir ve tavsiyeleri uygulandığında 'din' oluşmuş olmuyor mu? Oluyor... Fakat, uygulama, ideoloğa inanılarak olması gerekiyor. İslam ''teslim olmaktır'' diye ahkam kesenlerin bilmeleri gereken 'teslim' şekli budur.
Akademisyen Zat, ''İslam'ı en iyi temsil etmiş olan kimdir?'' sorusunu sordu ve ''elbette o dini tebliğ etmiş olan Hazreti Muhammed'dir'' dedi.
Hazreti Muhammed, tebliğ ettiği dinin uygulayıcısıdır... Uygulatıcısı olabilir.
Temsilcilik vasfı, tavsiyelerinin din olmasını isteyene karşıdır. Temsilcilik olayı Hz. Musa ve Hz. İsa için de öyledir.
Günümüzde, Türkiye'de İslam kurallarının uygulayıcısı da uygulatıcısı da yok. Çünkü ortada İslam yok. İslamlığın oluşması fikrini seslendiren ideologlar var. En duyulan örnek; siyasi alanda yalancılığın terk edilmesi, hukuki alanda yasalara uyulmasının ve 'adalet' oluşumuna dikkat edilmesinin istenmesidir. Lakin onları dikkate alan yönetim yok... Yönetici yok... Kurumlar perişan.
İdeologlar, kurumların düzelmesi, toplum kargaşalarının bitmesi için bazı tavsiyelerde bulunduğunda, yönetimdekiler benimser ve uygularsa, 'din' oluşturulmuş olur.
İbrahim Faik Bayav / ŞAKİROĞLU