İBRAHİM FAİK BAYAV
Naziat Suresi'nde devam eden müteşabih dört ayet daha:
''Yevme tercüfü'r-râcife''; ''Tetbeuhâ'r-râdife''; ''Kulubün yevmeizin vâcife''; ''Ebsâruhâ hâşia''.
Mealciler bu dört ayeti de şöyle Türkçeleştirmiş: ''Büyük bir sarsıntının olacağı o günde o sarsıntıyı, peşinden gelen başka bir sarsıntı izleyecek''; ''O gün bir takım kalpler (tedirginlik içinde) şiddetle çarpacaktır''; ''Onların gözleri (korku ile) inecektir''.
Mealciler öyle anlamışlar, öyle meal yapmışlar. Bu dört ayetin de kelimelerini irdeleyerek anlaşılanı anlatmaya çalışayım:
6- ''Yevme tercüfü'r-râcife'';
'Recefe' fiili, şiddetle kımıldamayı, titremeyi, sallanmayı, hareket etmeyi belirtiyor. Titreme ve sallanma bir maraz sebebiyle veya bir tepki sebebiyle olmalıdır. Mesela, yerin sallanması... Sebebi, fay kırılması. Mesela, beden titremesi... Sebebi, sıtmaya tutulma.
Racife, sallama, sarsma ve titretme gücünü içinde barındıran bir çeşit nesne oluyor. ''O gün...(yevme)'' uyarısı yapıldığına göre, 'râcife' denen şey sakindir ve zamanı geldiğinde bir etki ile sarsar ve titretir.
Acaba nedir racife?
7- ''Tetbeuhâ'r-râdife'' ayetinde racifenin ne olduğunun ip ucu veriliyor.
'Redefe' fiili, birinin bindiği şeyin terkisine binmeyi, ya da o şeyi ardına düşüp takip etmeyi belirtiyor. Radife, öndekini takip etme becerisi olan, mecburen öndekinin ardından giden şey oluyor. Ama bu şey, sallama ve sarsma gücünü içinde barındıran bir şey. Yerinden çıkıp vardığı yerde gücü açığa çıkacak ve o yeri sarstıkça sarsacaktır.
''Tetbeuhâ'' kelimesindeki 'tetbeu' fiili, takip etme, izleme anlamındadır. 'Onu', yani racifeyi takip edecektir. Lakin, takip etme hareketinde mecburiyet var. Bir nesne gitme eylemi yapmışsa, ikincisi, duramayacak, onu mutlaka takip edecektir. Karada, denizde ve havada...
Radife racifenin aynısıdır.
'Yevme' sözcüğüyle işaret edilen gün, hangi zamana denk geleceği bilinemeyen bir gündür. Bütün tefsir kitapları bunu 'kıyamet günü' olarak belirtiyorlar. Eh!.. Kıyamet değilse de yıkımlar ve ölümler getirecek gün olacağı kesin.
Altıncı ve yedinci ayetlerdeki, racife ve onu sarsacak ve titretecek şekilde takip eden radife anlamında olan
''el-racifetü tetbeuha el-radife'' kelimesi, ebced değeriyle M.1914 tarihini veriyor. Daha ileri tarihlere de işareti var.
8- ''Kulübün yevmeizin vâcife'';
Şimdi ve daha ileri tarihlere işaret eden ''yevmeizin'' kelimesi, 'kulüb' kelimesinin anlamı olan kalplerin-yüreklerin ne şekle geleceğini bildiriyor. Yani, o gün 'vacife' vasfını alırmış yürekler.
'Kulüb' insanlardaki kalp veya yürek denen organın çoğul halidir. Nasıl bir olay meydana gelecekse artık, o olay sebebiyle, ayete, -tüm meallerde- kaplerin şiddetle çarpacağı anlamı verilmiş.
Halbuki 'vacife' kelimesi eylem belirtmiyor; 'kulüb' ismine sıfat ekliyor.
'Vacife', oynak veya çarpkın veya titrek anlamında sıfat olabilir. Bu sıfatı alan 'kalb', ayette bildiğimiz kalp anlamında olabilirse de, kuvvet, akıl, batın, orta, merkez gibi anlamlar da içerebiliyor. O zaman
''Kulübün yevmeizin vâcife'' ayetinden bir yerin ortasının yani merkezinin oynak, karışık, endişeli olduğu anlamı çıkıyor. O yer, bir ülkenin, bir devletin yönetim merkezidir.
9-
''Ebsâruhâ hâşia''.
'Haşia' kelimesi de sıfatttır; görme işlemi yapan organlardan içe-ruha doğru akan korkmuşluğu belli eder.
'Ebsaruha' kelimesindeki 'ebsar', görme işlemini yapanları belirtir. fakat, görme işlemini yapanlar insanlardaki gözler değildir.
''Kulübün /.../ vâcife, ebsâruhâ hâşia'' ayetlerinin ebced değeri M.1904 tarihini veriyor. 'be' ve 'dişil te' deki tenvinlerle tarih, 1954 ve 2004 tarihlerine çıkıyor.
Ebsarın (gözlerin) nasıl gözler olduğunu da düşünebilenler bulsunlar.