İBRAHİM FAİK BAYAV
Seçim atmosferindeyiz. Her politikacı toplumu etkilemek, seçimde fazla başarı elde etmek için, çeşitli usul deniyor. Bu politikacıların içinde birisi var ki, gezdiği şehirlerde, katıldığı toplantılarda, eline tutuşturulan Kur'an mushafını gösterip, toplumun inançları üzerinden parsa toplamaya çalışıyor. Toplum, muhalif bilinen parti yönetimince Kur'an yasaklamalarını unutmuş değil çünkü. Ama bu zaman o zaman değil ki!..
Said Nursi'den ders almış İslam Hukuk Tarihçisi Ahmet Akgündüz, belli ki, hoşnut değil elinde Kur'an mushafı sallayan politikacıdan. Said Nursi'nin Sünuhat-Tulüat-İşaret adlı eserinden yaptığı paylaşım bunu gösteriyor. Okuyalım:
''İki adam döğüşürler. Biri zaif düşeceğini hissederken, elindeki Kur'an'ı kavîye uzatmakla himayesini davet edip, kavî bir ele vermek lazımdır. Tâ beraber çamura düşmesin. Kur'an'a muhabbetini hürmetini göstersin. Kur'an'ı Kur'an olduğu için sevsin. Eğer kavînin karşısına siper etse, himayet damarını tahrik etmeye bedel, hiddetini celbeder. Kur'an'ı kavî bir hâdimden mahrum bırakmakla, zaif bir elde beraber yere düşerse o, Kur'an'ı kendi nefsi için sever demektir''.
Döğüşen adamlardan kasıt saltanat için birbirlerine baskın gelmeye çalışan politikacılar olduğunu anlamamız gerekir. Bunların içinde sesi en gür çıkanı, kendisinin ve partisinin Kur'an ile hemhâl olduğu hissini veriyor. Yani demek istiyor ki, Kur'an sevgisi sadece bende ve partimde var.
Kur'an sevgisini taşıyan sevilir ve tercih edilir elbet... Lakin Said Nursi, içinde bulunduğu topluma irşadı durup dururken yapmamış. Hz. Muhammed'in Hz. Ebubekir'in ve Hz. Ömer'in irtihalinden sonra ortaya çıkan fitnede, Hz. Ali'nin yönetimdan safdışı edilmesinde, muhalif grubun mızrak uçlarına taktığı Kur'an sayfaları etkili olmuş. Hz. Ali'nin grubu Kur'an'a saygı sebebiyle kılıcını oynatamamış. O günden sonra da Emeviler saltanatı başlarken, oluşturulan zulüm girdabı Hz. Muhammed'in ümmetini içine çeker olmuş. Yani İslamlık bitmiş.
Said Nursi'nin hayattaki üç hizmetkarı, Said Nursi'nin ekolü adına, elinde Kur'an mushafını sallayan politikacıya destek sözü verdi. Lakin, o politikacının muhaliflerin darbesiyle düştüğünde eldeki Kur'an mushafının da düşeceğini hesaba katmadı. Belki de düşmez. Muhalifler Kur'an'a saygı sebebiyle o politikacıya vurmayı beceremezler. Lakin Kur'an inancının istismar edildiği hissi de zihinlerden gitmez. Rabb'den karşılığı mutlaka gelir. Hem acı biçimde gelir.
Eğer o politikacı muhaliflerinden aldığı darbeyle düşer, kendisiyle beraber elindeki Kur'an mushafı da düşer çamura bulanacak olursa, Said Nursi'nin üç hizmetkarı rezil olacağı gibi Said Nursi'yi de umumun nazarında gönüllerden düşürür.
Demokrasi ortamında bulunduğumuz varsayıldığından, hiç kimsenin beğendiği bir politikacıyı ve partisini tercih etmesi yadırganamaz. Belirlenen demokratik kuralların dışında inanç unsurlarını kullanarak nameler salan kişi veya kişiler onaylanamaz. Onaylama İslami hassasiyetlerden uzaklaşma, batılın libasını kuşanma demek olur. Ki, bu da tüm dünyada değer kazanmış Nurculuğun, nuru gitmiş 'culuk' olarak kalmasını netice verir.
Culuk... Ne anlamsız terim, değil mi?
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Said Nursi'den paylaşımını yerinde yapmış. Bakalım Nurcuların kaçı uyanacak, kaç tanesi, elde Kur'an sallayanın gerçekte Kur'an reddedicisi olduğunu anlayabilecek.