Zeka Vergisindeki Farklılık

ADNAN AVCI Allahu Teala Hazretleri, hikmetinin ve Hakîm isminin bir gereği olarak, kainatı büyük bir çeşitlilik üzere yarattığı gibi, kainatın en mükemmel meyvesi olan insan oğlunu da çok değişik karakterlerde, çok farklı kabiliyetlerde yaratmıştır. Adeta her bir insan ayrı bir âlem gibi olmuştur. Bu çeşitliliğin neticesi olarak insanlar hiçbir zaman tıpa tıp aynı seviyede olmazlar. Kiminin gücü daha fazla, kiminin güzelliği fazla, kiminin de zekâsı fazla olur. Bunların hepsi Allah’ın insanlara olan ihsanlarıdır. Miktarı ne olursa olsun, herkes kendine verilen bu nimetlere şükretmekle mükelleftir. Birine daha fazla verilmesi diğerinin kıymetini düşürmez. Hem bize burada verilen bu nimetler geçici, fanidirler ve bizim imtihanımız için verilmişlerdir. Onlarla acaba şükredip doğru yolda mı kullanacağız, yoksa nankörlük edip yanlış yollara mı gireceğiz diye imtihana birer vesiledirler. İnsanlar bu imtihanın neticesinde kazandıkları makamlara göre ahret nimetlerine kavuşurlar. Mesela burada zekâca daha yüksek birisi, eğer onu hakkıyla değerlendirememişse ahrette daha düşük bir zekâya sahip olabilir. Daha düşük olan da onu doğru yolda ve şükrünü eda ederek kullanmışsa ahrette diğerinden daha yüksek bir zekâya kavuşabilir. Yalnız şu var ki, ahretin en düşük derecesi bile dünya nimetlerinden kat kat yüksek olacaktır. Şükredilen nimetlerin artırılacağını bir ayet şöyle bildiriyor: “Şükrederseniz elbette size (nimetimi) artırırım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim, 7) Yani önemli olan dünyada verilen nimetlerin ne kadar verilmesinden çok, onların hakkıyla kullanılıp ahret saadetine katkıda bulunmasıdır. Bütün bunların doğru anlaşılmasının temelinde her şeyin mülkünün Allah’a ait olduğuna ve asıl hayatın ahret hayatı olduğuna inanmak yatar. Nefislerimizin de, duygularımızın da hakiki sahibi Allah’dır. “Mülkün sahibi mülkünde dilediği gibi tasarruf eder” Bir ayet-i kerime de aynı gerçeğe şöyle temas eder: “De ki: “Ey mülkün sahibi Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Muhakkak ki, sen her şeye kâdirsin.” (Âl-i İmran, 26) Diğer bir ayet de Allah’ın lütfunu, yani ihsan ve ikramlarını dilediği kimseye dilediği gibi verdiğini şu ifadelerle anlatır: “Bu, Allah’ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.” (Maide, 54) Allah mülkün sahibi olduğu için herkese hikmetine göre farklı farklı lütuflarda bulunur. İnsana düşen vazife, başkasının daha fazla olan hissesine bakıp elindekini küçümsemek değil, aksine onunla minnettar olup şükrünü yerine getirmek olduğu halde, ne yazık ki insanların çoğu nankörlüğe düşerler. “Allah, insanlara çok ihsanda bulunmuştur, lâkin insanların çoğu şükretmezler.” (Yunus, 60)
Benzer Videolar