ADNAN AVCI
Bir kanser hastası hanım ölümünden az önce pişmanlıkla şunları yazdı ve geride bırakıp gitti:” Eğer hayatımı yeniden yaşayabilseydim, hastayken yatağa girip dinlenirdim. Ben olmadığım zaman her şey kötüye gidecek diye düşünmezdim. Gül şeklindeki pembe mumu saklamaz, yakardım. Daha az konuşur, daha çok dinlerdim. Yerler kirlense, masa örtüm lekelense bile daha çok arkadaşımı akşam yemeğine davet ederdim.
Oturma odasında otururken şömineyi yakmak isteyen birisi olduğunda onu engellemezdim. Yerler leke olacak diye korkmazdım. Bana gençliğini anlatmaya çalışan dedeme daha çok vakit ayırırdım. Kocamın sorumluluklarını daha çok paylaşırdım. Eteğimin lekelenmesine aldırmadan çimlere otururdum. TV seyrederken daha az, hayata bakarken daha çok ağlar ve gülerdim. Ömür boyu garantilidir denilen hiçbir şeyi satın almazdım. Hâmileliğimin bir an önce sona erip doğum yapmayı dilemek yerine hâmile olduğum her ânın tadını çıkarır, içimde bir canlıya annelik etmenin ne kadar hârika olduğunu fark ederdim.
Bu o kadar nâdir bir olay ki! Mu‘cize gibi bir şey! Çocuklarım beni öpmek istediklerinde asla ‘önce git elini yüzünü yıka!’ demezdim. Onlara daha çok ‘Seni seviyorum!’ ve bundan da daha çok ‘özür dilerim!’ derdim. Ama başka bir hayat verilseydi en çok yapacağım şey, her dakikasını değerlendirmek olurdu. Kendine ve çevrene dikkatle bak! Gerçekten gör! Yaşa! Vazgeçme! Şükret! Küçük şeyler için şikâyet etmekten vazgeç. Bana benzemeyenler, benden daha çok şeye sâhib olanlar ve kimin ne yaptığı beni ilgilendirmezdi. Bunun yerine ilişkilerimi güçlendirmeye çalışırdım. Sâhib olduğunuz ruh, fizik ve duygu sağlığı; özetle her şey için Allah’a şükredin. Tek bir hayatınız var ve bir gün sona eriyor. Umarım her gününüzü değerlendirirsiniz.”