Şükrü Işık
Ak saçlı delikanlı Ülkücü Alperen
Şükrü Işık
Röportaj: Şeref IŞIK
Kozan’da doğdu büyüdü.
1979’da ölümden döndü, Adana Numune hastanesinde kurşun yağmuruna tutuldu, ikinci hayatını yaşıyor o.
220 kişinin idamının istendiği 587 sanıklı MHP ve ÜLKÜCÜ KURULUŞLAR davasının 104 numaralı sanığı.
Cuntacıları esas duruşa getiren ülkücülerden.
BBP Adana teşkilatı kurucularından bir Alperen.
Kitap kurdu, şair, fotoğrafçı.
Milletini ve ülkesini çok seven, ikinci hayatının otuz üçüncü yaşında ak saçlı bir delikanlı o.
Kahpelikler döneklikler diz boyu,
İffetin namusu ayağa düştü.
Namertler dünyaya hakim olalı,
Yiğidin mertliği ayağa düştü.
Düzen olmuş düzenbazın yuvası,
Ahrete kalır mazlumun davası,
Güven vermez memleketin havası,
Yağmuru dolusu ayağa düştü.
Bu haftanın konuğu olan, hızlı ve mücadeleci bir ülkücülük yaşamından olgun, oturaklı, bilge bir kimliğe bürünmüş olan ak saçlı alperen İnşaat Mühendisi Şükrü Işık bu dörtlüklerle başladı söze.
Bize kendinizi anlatır mısınız Şükrü Bey?
“8 Şubat 1959’da Kozan’da doğdum. İlkokulu Gazi İlkokulunda, ortaokulu Kozan Ortaokulunda ve lise öğrenimini de Kozan Lisesinde tamamladım.
Annem Kozan’ın köklü ailelerinden olan Altıparmak ailesindendir. Babam ise yine Kozan Sancağına bağlı Feke ilçesi, Tapan-Paşalı köyünün en kalabalık nüfusuna sahip Işık ailesindendir. Dedem Şükrü Çavuş’un küçük oğlu Osman Işık ile Hatun Hanım’ın üç oğlundan en büyük olanı benim. Bir de kız kardeşimiz var.
Adımı dedem Şükrü Çavuş’tan almışım. Dedem Şükrü Çavuş’un kim olduğuna kısaca değinmeden geçemeyeceğim.
Dedem 1894 doğumlu olup, 27 Mart 1941 yılında ebediyete intikal etmiştir. Nur içinde yatsın. 1914 yılında Şam’da şu anki harp okuluna tekabül eden askeri okul son sınıfta okurken Birinci Dünya Savaşının başlaması nedeniyle direk cepheye sevk edilir. Mısır cephesinde harp ederken İngilizlere esir düşer. 13 ay esir kaldıktan sonra yapılan mübadele ile serbest kalır ve Tapan’a döner.
Hemen akabinde başlayan kurtuluş savaşında Hacın (Saimbeyli) cephesinde savaşır Kirkot bölgesi komutanlığını yapar.
Kargapazarı olayında da aktif olarak Tapan kolu kuvvetleri ile birlikte görev alır.
Savaştan sonraki cumhuriyet döneminde Şeyh Sait isyanına giden kuvvet içerisinde bulunur. Çok iyi nişancı idi. Tavşanı mavzerle tek atışta vururdu. .
Tapan bölgesinde herkesin sorunlarını çözer, kimse mahkemeye gitmezdi. Sorunlar Şükrü Çavuş tarafından çözülürdü. Ölene kadar muhtarlık yaptı. Feke’den gelen tüm devlet erkânı onun misafiri olurdu.
1941 yılında bir geyik avı sırasında aşırı ıslanması ve üşütmesi neticesinde yakalandığı zatürre hastalığından genç yaşta vefat etti. Çok aydın bir kişilikti. 1938 yılında Tapan İlkokulu inşaatını başlattı. Aynı zamanda dünürü de olan Saimbeylili Murtaza Hoca (Öğretmen) ile birlikte kendi imkânları ile 1939 da öğretime açtılar. Cenazesinde Murtaza Hoca o günün şartlarında devlet töreni yaptırdı. Naaşı okulda merasim yapılarak önde Türk bayrağı eşliğinde uğurlandı.
Soy adı Kanunu çıkması ile Topallı Sülalesine “Işık” soy adını Şükrü Çavuş verdi.
1976 da Adana AİTİA (Adana İktisadi Ticari İlimler Akademisi) Mühendislik Fakültesinde üniversite yaşamım başladı. Aynı yıl okulun ÜOD (Ülkü Ocakları Derneği) Yöneticisi, ertesi yıl Adana ÜOD Yönetim Kurulu Üyesi oldum.
1979 yılında adımın karıştığı bir olaydan dolayı gözaltında iken, POLDER’li (Yani sol görüşlü polisler derneğine mensup) polislerin kurduğu bir tezgâh neticesi NUMUNE hastanesi içerisinde kurşunlanarak yaralandım. Göğsümden iki mermi aldım. Olay 1 Nisan 1979 tarihli Milliyet gazetesinin manşetinden duyuruldu.
12 Eylül 1980 ihtilalinde Kozan’da ki evimizden alınarak başlayan serüvende üç yıl cezaevinde yattım. Adana Polis Okulunda 96 gün, Adana Köprüköyü Askeri Cezaevinde otuz kişilik koğuşlarda 1 ay, Gaziantep E Tipi Cezaevinde hücrede 1 ay ve akabinde Ankara Mamak Cezaevinde 50-60 kişilik sağ-sol karışık koğuşlarda 2,5 yıl geçti.
220 kişinin idamının istendiği 587 sanıklı MHP ve ÜLKÜCÜ KURULUŞLAR davası 104 numaralı sanığı olarak yargılandım. Adana Emniyet Müdürü dâhil 44 kişinin öldürüldüğü Adana olaylarında Ülkü Ocakları Derneği Hukuk Masası Başkanı olmam nedeniyle yargılandım. Savunmamı amcamın oğlu Av. Şükrü Işık yaptı. Avukat olduktan sonra ilk ceza avukatlığına benim davamla başladı. Delil yetersizliğinden beraat ederek üç yıl sonra tahliye oldum.
Cezaevinden çıktıktan sonra okulu bitirerek İnşaat Mühendisi oldum. 1991 yılına kadar bir firmada değişik illerde şantiye şefliği yaptıktan sonra 1991 yılında Adana’ya dönerek müteahhitliğe başladım.
Sır dolu bir helikopter kazası ile ölümüne kadar merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun Genel Başkanlığını yaptığı 1993 yılında kurulan BBP (Büyük Birlik Partisi) hareketinde bulunarak, Kurucu İl 2. Başkanı, daha sonra il başkanı ve GYK üyesi oldum. 1994 yılında BBP Adana Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olarak seçimlere katıldım.”
Bize merhum Muhsin Başkanla olan bir anınızı anlatır mısınız?
Devam etti.
“BBP’yi yeni kurduğumuz dönemde benim talebimle, ayrım yapmaksızın tüm 12 Eylül öncesi Ülkücü Hareket Yöneticisi ve cezaevi mağdurlarını DSİ baraj tesislerinde toplayarak özel bir toplantı tertip ettim. Basına kapalı ve içeriği açıklanmayan bu toplantıda HER ŞEY; HİÇ SAKLANMADAN TARTIŞILDI… HERKES RÜTBESİNİ DIŞARIDA BIRAKARAK GİRDİ TOPLANTIYA… EŞİT ŞARTLARDA KONUŞULDU HERŞEY…. Toplantı sonrası hemen tüm
arkadaşlarımızdaki ÖN YARGI bitmiş, olaylara daha sağduyulu yaklaşır olmuşlardı…
Bunun haricinde bir sürü mahrem anımız var ama onlar mezara kadar bizde kalır!!!!
1998 yılında yaşadığım ticari sıkıntı nedeniyle siyaseti bırakmak zorunda kaldım. Halen değişik projelerde proje yöneticiliği yapmaktayım.
Kitap okumayı çok seviyorum. Hemen her gün 50-60 sayfa kitap okumadan uyumam.
Şiir yazmak ve fotoğraf çekmek hobilerimden dir.
Siyasetle ilgilendiğim yıllarda Adana’ya her gelişinde rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu başkanımı evimde ağırlamak, 1997 yılında rahmetli Denktaş’ı üç gün Adana’da misafir etmek ve onun onuruna etkinlik yapmak, halen sürgünde bulunan Özbekistan ERK Partisi Genel Başkanı Muhammed Salih’i Adana’da misafir ederek Adıyaman Menzil ziyareti sırasında kendisine eşlik etmek güzel hatıralarımdan bazılarıdır.”
Biliyorsunuz Sayın merhum Rauf Denktaş’da fotoğraf çekmeye çok meraklı idi. Fotoğraf merakınızda merhum Sayın Denktaş’la olan ilişkinizin rolü var mı?
“Rauf beyin fotoğraf çekme merakıma etkisi olmadı. Ben zaten 1973’ten itibaren fotoğraf makinesi olan ve devamlı çekim yapan biriyim. Sayın rahmetli Denktaş’ın o ziyareti sırasında yaklaşık 400 poz fotoğraf çekmiştim. Onları sonra il binasında bir panoda yayınladık. Sayın Denktaş çok ileri görüşlü ve yere çok sağlam basan biri idi. Kıbrıs meselesini anlatırken “Kıbrıs meselesi sade Kıbrıs Türkleri için değil, Anadolu Türklüğü içinde bir elzem durumdur. Kıbrıs’tan Türkleri sürerlerse ve Türk askeri Kıbrıs’tan çekilirse Kıbrıs’ta konuşlanacak bir üsle Konya hava üssünü vururlar. Türkiye’nin güvenliği açısında Kıbrıs vazgeçilmezdir.” demişti. Şimdilerde Kıbrıs Türklüğünü AB ayağına heba etme politikası izleyen zihniyet bu gerçeği iyi düşünmeli bence.”
Bize Özbekistan ERK Partisi Genel Başkanı Muhammed Salih’den bahseder misiniz?
“Muhammed Salih, SSCB’nin dağılmasında sonra kurduğu ERK partisi ile %35 civarında oy alan, ama mevcut KGB ajanlarının oyunu ile oyu %15 civarında gösterilen ve hemen akabinde ülkeden sürülen bir lider. Sürgüne çıktığında çocukları ile İstanbul’a yerleşmişti. Sonra Özbek yönetimi Cumhurbaşkanı Demirel’den rica edince Türkiye’den de sınır dışı edildi. Bizim o zaman BBP milletvekilimiz olan Özbek asıllı Prof. Dr. Orhan Kavuncu nedeniyle tanıştığımız Muhammed Salih tam bir Müslüman Türk lideri, iyi bir şair ve ülkesini Rusya hegemonyasından kurtarabilecek bir lider; ama, maalesef hala sürgünde. Türkiye’ye girişinin yasak olduğu bir dönemde, gizlice çocuklarını görmek için geldiği zaman Orhan Hoca (Prof.Dr. Orhan Kavuncu) ile bir Adana- Adıyaman seyahati yapmaları nedeniyle geldiklerinde tanışmıştım. Birlikte Adıyaman, Menzil turuna çıkmıştık.”
İki buçuk yıl yatmış olduğunuz Mamak cezaevi anılarınızdan birini anlatır mısınız?
“19 Ağustos 1981 yılında MHP ve ÜLKÜCÜ KURULUŞLAR davasının ilk duruşma gününde biz tutuklu sanıklar, Mamak’tan erken getirildiğimiz için tutuklu milletvekilleri ile birlikte salona bizden sonra giren rahmetli Başbuğumun görülmesi ile hep birlikte, aynı anda ayağa kalkarak esas duruşta hem ağlayarak hem de boğazımız yırtılırcasına haykırarak söylediğimiz İSTİKLAL MARŞI geçmişime baktığımda hem buruk, hem gururla hatırladığım bir anıdır. Buruk, çünkü bizi ezan susmasın, bayrak inmesin dediğimiz için işkence ile sorgulayarak içeri atmışlardı, gurur, çünkü bize işkence yapanlar biz İstiklal Marşı söylerken esas duruşta durmak zorunda kalmışlardı ve biz cuntayı orada mağlup etmiştik.”
Siyasetle halen ilgileniyor musunuz? Ayrıca aktif siyasette görev almayı düşünüyor musunuz?
Şu anki siyaset ve siyasetçilerden ümit var değilim. O nedenle uzak durmaya çalışıyorum. Ama Türk Milliyetçilerinin tamamını kucaklayacak, MHP, CHP, BBP vs. hiç bir ayrım yapmadan tüm vatanseverleri kucaklayacak, yeni oluşumlar yada YENİDEN YAPILANMA olur ise neden olmasın….
Siyasette görev istenmez verilir… Bizde görev adamıyız…
Bize eşiniz ve çocuklarınızdan da bahseder misiniz?
Evliyim…1979 yılında kurşunlandığımda başımda nöbet tutarak beni hayata bağlayanlardan biri olan ve cezaevinde yolumu bekleyen çilekeş eşim HÜRÜ hanımdan olma OĞUZHAN OSMAN; ALPEREN ALPASLAN; MUHAMMED ERENHAN isimli üç oğlum var. Oğuzhan bilgisayar mühendisi, Alperen Ç.Ü.Müh. Fak. Otomotiv Mühendisliği bölümü 3. Sınıf öğrencisi, Erenhan M. Özöncel Anadolu Lisesi 3. Sınıf öğrencisi….
Her üç oğlumda temel nasları almış gençler olup, Oğuzhan siyaseti bilir, takip eder, ilgi alanı dışında tutar. Halen ÇÜ İEEE kulübü başkanıdır. Erenhan şimdilik ailemizin entelidir. Resim yapar, tasarım yapar. İyi bir kitap kurdu ve iyi bir araştırmacıdır…
İş hayatınız ve hobileriniz yanında başka çalışmalarınız da var mı?
Yakın tarihi incelemek, Türk dünyasındaki gelişmeleri takip etmek, alevi kültürü üzerinde inceleme yapmak, siyaset üstü bir anlayışla olaylara bakış açısı getirmeye çalışmak benim için bir hayat düsturu oldu.
Yaptığınız incelemeleri ve yazdığınız bu şiirleri kitaplaştırmayı düşünüyor musunuz?
Şiir ve çalışmaları yazmayı, kitaplaştırmayı istiyorum. İş yoğunluğundan zaman ayırabilirsem, Allah izin ve ömür verirse alt yapısını hazırlamak adına bilgileri toparlıyorum. Nasip, inşaallah…
Meraklarımdan biri de baba ve annem taraf ailelerimizle alakalı şecere çalışması yapmak. Bu konuda her iki aile hakkında da yaklaşık 15 yıllık bir araştırmam var…
Baba taraf ailem olan Işık ailesinde Hz. Adem’e kadar giden bir Osmanlıca şecereye ulaştım. Anne taraf ailem olan Altıparmak ailesinde ise 250 yıl kadar geriye gidebildim. Bu iki konuda da araştırmaya devam ediyorum….
Her insanın olduğu gibi mutlaka bir idealiniz vardır değil mi?
İdealim, ÖLDÜĞÜM ZAMAN BİR HOŞ SADA BIRAKMIŞ OLMAK…… Çocuklarımı eğitimleri, bilgi ve donanımları ile, ahlak ve karakterleri ile ailesine, dinine, vatanına layık evlatlar olarak yetiştirebilmek….
Bize son olarak söylemek istediğiniz nedir?
Eskilerin tabiri ile savaş baltalarını gömdük, emekli ettik kendimizi… Ama Ülkenin geçtiği dar yollardan, labirentlerden dolayı iç dünyamızda sıkıntıdayız… O nedenle hiç bir şahsi hırs ve beklentimiz olmamasına rağmen gerekirse ülke menfaatleri doğrultusunda savaş baltalarını çıkarıveririz toprağın altından…. 80 ihtilalini yaşamış biri olarak, o deneyimle, yasal, legal yollardan her türlü mücadeleyi yaparak ülkenin götürülmek istendiği karanlık gelecekten aydınlığa çıkarılması adına üzerimize bir şeyler düşerse gereğini yaparız.
Bu vesile ile Bölgemizin güçlü sesi KozanBilgi.Net’e başarılarının devamını diliyorum.
Bulutlarda şimşek olur çakarsın,
Yağmur olup yağmayı bilir misin?
Ses var, görüntü var, icraat hiç yok,
Sen işe yaramayı bilir misin?
Kuru gürültüye pabuç bırakma,
Otur oturduğun yerde hiç kalkma,
Beyhude söylenişlerime bakma,
Faydalı olma nedir bilir misin?
Bari hiç konuşma adam sansınlar,
Susuşunda keramet var bilsinler,
İşe yararsa seni dinlesinler,
Lafla gemi yürümez bilir misin?
——————————
Ben güneşi sana versem,
Akşam olur batar gider.
Ay ve yıldızları versem,
Gündüzlerden kaçar gider.
Sana ben gönlümü versem,
Yanında bir yoldaş olsam,
Canımı yoluna koysam,
Ben ölünce oda gider.
——————————
Hastalıklar başın almış gidiyor,
Derdime çare tabipler nerdedir?
Derman yoktur, takatimde bitiyor,
Gerçek tabip vardır amma nerdedir?
Bilirim hastalık benliğimdedir,
Benim kavgam kendi kimliğimledir,
Hastalık gibi çarede bendedir,
Çareyi çıkaracak acep nerdedir?
Çile yumak yumak oturmuş sineme,
Çilemle meşgulüm gerisin bana ne,
Bilirim sabır etmeliyim yinede,
Göğsüme yumruk koyanlar nerdedir?
——————————
İçel ilinin ilçesidir şu bizim Mut,
Mutta doğanlara hep Mut’lu derler.
Maddi manevi dolu dolu yaşayıp,
Pozitif gidenlere hep mutlu derler.
Evladı resul’dür genel adları,
İnşallah yüksektir her dem katları,
O mübarek Hazreti Ali’nin evlatları,
Kimi “Şerif” kimine de “Seyyid” derler.
Mücahitler din için düşer yere,
Onları kabul edecek makber nere,
İnşallah biz gariplere şefaat ede,
Ölmeyen bedenlere hep şehit derler.
Toplumun aynasıdır deli ve veli,
Peygamber mirasçısı hepsi veli,
Bilinmeli şiirin yazarı bir deli,
Veli rehber bulmayana deli derler.
——————————
Coşkun sular gibi çağlayıp durma,
Güneş çıkar, buhar olup gidersin.
Sağlıklıyım diye havaya girme,
Gün gelir kötürüm olur gidersin.
İyi günde dostlarına güvenme,
Kötü günde yalnız kalır gidersin.
Kazandığın paralara güvenme,
Pula döner kaybeder de gidersin.
——————————
Kahpelikler döneklikler diz boyu,
İffetin namusu ayağa düştü.
Namertler dünyaya hakim olalı,
Yiğidin mertliği ayağa düştü.
Düzen olmuş düzenbazın yuvası,
Ahrete kalır mazlumun davası,
Güven vermez memleketin havası,
Yağmuru dolusu ayağa düştü.